İkilem..
Şu an hissettiğim duygu tam olarak bu. Sanki içimde iki Almila var ve ben hangisini dinleyeceğimi bilmiyorum. Beyin olan Almila Boran'dan uzak dur derken, kalp olan Almila Boran'dan uzak durma diyor. On yaşımdan sonra hiç bu kadar kendimi çaresiz hissetmemiştim. Babam'ın karşısında, Doğanay'ın karşısında, bir zamanlar hayatımı mahveden kişi karşısında veya bana karşı olanların karşısında hiç bu kadar çaresiz hissetmedim. Ben hep Beynimi dinledim çünkü Kalp'im on bir yıldır hiç konuşmadı. Ta ki Boran'ın karşısına geçinceye kadar. Nasıl hareket edeceğim? Beynim mi? Kalbim mi? Ben karar vermeye çalışırken aklıma sekiz yaşındayken yaşadığım bir olay geldi.
Okulda hep yaramazlık yapan bir çocuk vardı. Doğru hatırlıyorsam adı, Yağız'dı. Çoğu kişi tarafından sevilmezdi. Hep kendini önemseyip başkalarını düşünmezdi. Çevresinde ki insanları kırıyor mu, üzüyor mu pek takmayan biriydi. Bana karşı hiç kötü bir davranışı olmamıştı ama gözümün önünde bir kaç yaşıtıma ağır hitamlarda bulunduğunu görmüştüm. Her neyse bir gün teneffüste her zaman olduğu gibi Doğu ile Okul'un bahçesinde yürüyorduk. Yağız biri ile kavga ediyordu. Yakınlarındaydık hatta. İki adım daha atmıştım ki Yağız yüzüne yumruk yiyip tam önüme düşmüştü. İlk kaldırmak için yardım etmek gibi bir düşünce geçti aklımdan fakat Beynim hemen reddetti. Yağız başını kaldırıp bana bakmıştı. Onu umursamayıp yanından geçecekken arkamdan Doğu'nun sesini duymuştum.
"Almila, kalbini dinle." aynen böyle demişti. Ve ben derin bir nefes alıp kalbimi dinledim. Ve kalbim bana yardım et demişti. Yağız'a dönüp elimi uzatmıştım anından elimden destek alıp ayağa kalkmıştı. Yüzüme bakıp tebessüm etti. Yüzünün bazı yerleri kan içindeydi. Ardından konuşmuştu.
"Teşekkür ederim. Bu iyiliğini unutmam." demişti. Başımı sallayıp sınıfa geçmiştim. Aradan iki ay geçmişti ki bir yanlış anlama yüzünden ciddi bir dayak yeme durumuna gelmiştim. Yağız bunu fark etmiş olmalı ki beni dövülmekten kurtarmıştı. Yağız kurtarmasa bir ay gibi bir süre hastanede yatacağım dayak yemiş olurdum. Zaten Kıck Box'a başlama nedenlerimden biri de budur.
Anımı hatırlayınca yüzümde bir tebessüm oluştu. Acaba o gün olduğu gibi kalbimi mi dinlesem? Derin derin nefesler alıp bir karar vermeye çalıştım. Bu karar benim için doğru olmalıydı. Çünkü üzülmek istemiyordum artık. Bende çevremde ki insanlar gibi mutlu olmak istiyordum. Boran beni farkında olmasa da mutlu ediyordu ama onun karanlığında üzülmek de istemiyordum. Biraz daha düşündükten sonra bu konuyu Doğu ile konuşmaya karar verdim. O bana en doğru kararı söylerdi. Kapımın açılması ile düşüncelerimden sıyrıldım.
"Almila, Savaş ve Demir geldi. Hepimiz aşağıdayız sende in." Selin konuşup kapıyı kapatmıştı. Bir nefes aldım. O gün bardan çıktıktan sonra Boran beni eve bırakıp gitmişti. Arabada hiç konuşmamıştık. Ve iki gün de konuşmamıştık çünkü o günün üzerine iki gün geçmişti. Ne yanıma gelmişti ne de aramıştı. Bende iki gün boyunca kendimi eve hatta odama hapis etmiştim. Kırmızı kalpli pijama takımı ile iki gün geçirmiştim. Salona geçip boş yere yani tam Boran'ın karşısına oturdum.
"Almila? Pijamalarını çıkarmadın mı?" Doğa sormuştu. Etrafa baktığımda herkesin bana baktığını gördüm. Dediğim gibi iki gün pijamalarımı çıkarmamıştım ve çıkarmaya niyetim yoktu. Aynı zamanda saçlarım tepeden topuzdu ve dağılmış bir haldeydi. Yüzümü söylemek istemiyorum bile. Kendimi boşlamıştım. Bu yüzden Boran hariç herkesin bana 'deli' gibi bakmasını anlayabiliyorum. Boran ise her zaman olduğu gibi duygusuz bakıyordu.
"Gördüğün gibi Doğa çıkarmadım." sesim soğuk çıkmıştı. Düşüncelerim ile meşgul olduğum için ses tonun falan umrumda değildi.
"Ben.. Şaşırdım sadece, afedersin." dedi Doğa. Yüzü düşmüştü. Dediğime değilde ses tonuma böyle bozulduğunun farkındaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevilmek
Roman d'amourHer insan sevebilir ama her insan sevdiği kişi tarafından sevilmez. Sevilmek ne demek hiç tatmamış iki kişi.. Sevgiye inanmayan bir adam, Boran.. Sevilmeyi hiç tatmamış bir kız, Almila..