2.0 ❥

687 41 9
                                    

Ben: senden nefret ediyorum
Chris Minik Popolu Hood: Git ve onunla konuş
Kalbim saniyede iki kat daha fazla atış yapıyor gibiydi. Ellerim titriyordu. Beni ifşa eden yarım beyinlinin senelerdir tanıdığım birisi olduğunu öğrenmeyi beklemiyordum. Aiden'a aşık bir eşcinselden tutun alt sınıflardan tanımadığım ineğin teki olduğunu ve ben okuldan ayrılmadan önce bana açılmak istediğini falan bile düşünmüştüm ama onun başından beri dibimde olabileceği aklımın ucundan geçmemişti. Babam küçükken fazla peri masalı okumuş olsa gerekti.
Chris'in dediğini yapıp adımlarımı salona doğru atmaya başlamadan önce kendimi hazırlamak için derin bir nefes aldım.
Belki bininci kez söyleyişim ama, Tanrı beni korusun. Doğrusu sonumun gerçekten de manastırda yaşayan günahlarından arınmış bir rahibe olmasından korkuyorum.
Salona girdiğimde bakışlarımı bir süre yerden ayıramadım. Nedensizce yüzleşmekten korkuyordum. Eğer tanımadığım birisi olsaydı ona rahat bir şekilde bağırabilir ve vurabilirdim ama o senelerdir tanıdığım, ilk sıra arkadaşım Ramsey Foster'dı!
Tanrım, istisna olarak düşündüğüm budala bile piçin teki çıkmıştı işte!
Amacı neydi? İlkokulda Tic Tac Toe oynarken onu sürekli yendiğim için intikam falan mı almak istemişti?
Bakışlarımı ahşap zeminden ayırmayı başardığımda beklediğim sarı saçların aksine kıvırcık kumral saçlarla karşılaştım. Kaşlarımı çatarak etrafa bakındım. ''Aiden?''
Kulağına taktığı kulaklığı çıkarıp ayağa kalktı. ''Hey.''
Aiden'ın ne işi vardı burada?
Oh... siktir.
Kaynar suyun başımdan aşağı bir kez daha indiğini ve beni cayır cayır yaktığını hissettim. Tüm teoriler birer çöplüktü. Bildiğimi sandığım her şey birer çöplüktü.
O başından beri Aiden Cornell'dı.
Bay-bilinmeyen Aiden'dı.
Bulunduğum her mekanda o da oradaydı. Beni sandığım kadar uzaktan seyretmiyordu.
Kısa kollu Pink Floyd tişörtü giydiğim gün aynı arabadaydık.
Sahte görüşmeyi yaptığım zaman o da Russo's New York Pizzeria'daydı.
Edebiyat ödevini yapmak için kütüphanede olduğum gün o da yanımdaydı.
Öpüşme kabininde dudaklarıma tecavüz eden de Aiden'dı ve Tom Ford Noir onun kokusuydu.
Ah, tahmin etmem gerekirdi!
Steve Copperfield'ı Aiden dövmüştü, bu yüzden o gün okulda yoktu. Muhtemelen ceza almıştı ve yumruğunun bandajlı olmasının sebebi de, tabii ki, boks kulübüne gidiyor olması falan değildi!
Vivianne'nin Aiden'ı aldattığını ona söyleyen bir yarım beyinli vardıysa o da bendim.
Aman tanrım.
O aslında başından beri kendisini koruyordu. Piercingli çocuklar hakkında düşüncelerimi söylediğim zamanlarda ya da Aiden Cornell hakkındaki düşüncelerimi.
Çok aptaldım ve bunun için sarışın olmama gerek yok gibi görünüyordu.
Onu telefonumdan engellemiş olsam da Aiden bir şekilde benim yanımda olmaya devam etmişti. Michelle'in dükkanında, golf kulübünde veya okulda... sürekli dibimdeydi!
Onlar birbirlerine benzeyen iki arkadaş değillerdi. Bay-bilinmeyen CIA'de çalışan gizli bir ajan, sapık bir paparazzi ya da iyi bir gözlemci de değildi.
O başından beri Aiden'dı. Aiden Cornell'dı.
Bu yüzden golf kulübündeyken piercingimi gördüğünde hoşuna gitmişti çünkü bana piercingi dudağıma yaptırmam gerektiğini söyleyen oydu.
Tanrım!
Her bir mimiğinin ya da hareketinin sebebini şimdi anlayabiliyordum ve bu bana kesinlikle zafer gülümsemesi falan kazandırmıyordu. Aksine burayı terk etmek ya da yerin dibine girmek istiyordum.
Neden böyle bir şey yapmıştı?
Kaçmak için arkamı döndüğümde kalın sesini bir kez daha işittim. ''Mia.'' Durdum. ''Konuşalım mı?''
Konuşamadım. Sesimi bulamıyor gibiydim.
''Mia, konuş benimle.''
Pekala, kızım. Yüzleş bakalım Bay-bilinmeyen'le.
Kaşlarımı çatarak ona döndüm. ''Neden bir psikopat gibi davrandın?'' Anlam veremiyormuş gibi başımı iki yana salladım. ''Böyle bir şey yapmana gerek yoktu.''
Vay be. Beklediğimden iyi bir giriş yapmıştım.
Aiden gergin bir şekilde saçlarını düzelttikten sonra önüne düşen bukleleri arkaya atarak bandanasının arasına sıkıştırdı. ''Şey, bilirsin... çünkü benden hoşlanmıyordun.''
Vivianne gibi bir kaltakla çıkarken ondan hoşlanmamı bekleyemezdi, değil mi?
''Haklısın, senden hoşlanmıyordum ama hoşlanmam için benimle sohbet etmeye çalışabilirdin ve bunu daha düzgün bir şekilde yapabilirdin. Çok mu Tatlı Küçük Yalancılar izledin? Nesin sen A takımının başkanı falan mı?''
''Biliyorum, konuşacaktım,'' dedi kendini savunmak istercesine. ''Bu yüzden Vivianne'den ayrıldım. Aslında benden ayrılması için uğraşıyordum fakat o bayağı ısrarcı çıktı, bilirsin. Belki kavga falan çıkartır diye gözünün önünde sana görüşürüz diye seslendim ve o hiçbir şey yokmuş gibi bana neşeyle dönerek alışverişe gitmeyi teklif etti. Mia, onun için önemli olan tek şey baterist çocuğun sevgilisi olmaktı; ben değildim.''
Kaşlarımı çattım. Ona aldatıldığını söylediğim için ondan ayrılmamış mıydı yani?
Sanki bunu düşündüğümü gözlerimden fark etmiş gibi devam etti. ''Doğruyu söylemek gerekirse Vivianne'e bir zamanlar gerçekten değer verirdim. İlkokuldan beri her zaman kötü günlerimde yanımda olmuştu ve beni soyunma odasında Nate Woodley ile aldattığını görene kadar onun hakkında hep iyi şeyler düşünür, aksini iddia edenlere karşı çıkardım. Ne kadar yapmam gerektiğini bilsem de o gün ondan ayrılamadım çünkü ne zaman bu konuyu açmaya çalışsam ağlamaya başlıyordu ve ben düşündüğün kadar kalpsiz biri değilim, Mia.
Vivianne de benim sandığım kadar sadık biri değildi ve onunla birlikte olmadığım için başkalarıyla yatıyordu. Yani daha önce de dediğim gibi beni aldattığını zaten biliyordum. Ben sadece bunu ondan ayrılmak için bir bahane olarak kullanmak istemiştim ve bunu yaparken her şeyi mahvedecek kadar fena bir pot kırdığımı bilmiyordum. Sorun elbette aldatıldığımın yüzüme söylenmiş olması falan değildi.'' Bir süre duraksadı, ardından sanki bir şey itiraf edecekmiş gibi boğazını temizledi.
''Çok romantik değil ama senden hoşlanmaya iki sene önce, otomat makinesine jeton atmış olmana rağmen sana ulaşmayan hindistan cevizli çikolatayı elde etmek için makineyi öfkeyle yumruklarken başladım. Yanına gelmiştim ve aslında atmayı beceremediğin jetonu yuvasından alıp tekrar atmıştım. Çikolata düştüğünde bana dönüp ilk defa gülümsemiştin. Bu son gülümsemen gibi bir şey olmuştu çünkü o sıralar şu okulun kötü çocuğu Aiden Cornell olduğumu bilmiyordun.'' Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu, ancak hemen sonra yavaşça yok oldu.
''Sorun ben ne kadar çabalasam da senin beni bir piç kurusundan başka hiçbir şey olarak görmendi. Bunu değiştirmek istedim ve yemekhanede bizimle oturmayı bıraktığın sene bunun için çocuklardan, özellikle seni tanıdığı için Chris'ten yardım aldım. Onu suçlama, telefon numaranı bilek güreşinde yenildiği için vermek zorunda kaldı,'' nefesini sıkıntıyla dışarı verdi.
''Mia, yemin ederim ki o gün karar vermiştim. Kütüphanedeyken bu gizemli mesajlaşmaya son verip sana kim olduğumu açıklayacaktım. Bu yüzden oradaydım ama sonra bana o mesajı attın ve dağıldım. Olmamam gerektiğini biliyorum ancak sana karşı öyle öfkeliydim ki... senin de benim gibi kırılmanı istedim. Her şeyi siktir ettim ve o akşam Chris'e seni de karnavala çağırmasını söyledim. Çünkü... şey,'' bakışlarını benden kaçırdı ve ahşap parkelere odaklandı. ''Çünkü öpüşme kabininde daha da ileri gidecektim,'' bakışları tekrar beni buldu. ''Ama yapamadım. Bunu hak etmiyordun ve ben böyle iğrenç bir herif değildim. Lanet olsun,'' bakışları bir an için küçük salona kaydı ve bandanasının arasından kayarak önüne düşen bukleyi hızla geriye itti. ''Her şeyi batırdım ve çok üzgünüm, Mia. Lütfen,'' bana doğru bir adım attı. Ellerimi iri ellerinin arasına aldı. ''Lütfen, baştan başlayalım. Olur mu?''
Bu zırvalıkları dinlemek istemiyordum. Kulaklarımı tıkamak ya da Manhasset'ı –artık- terk etmek istiyordum.
Lanet olası ne saçmalıyordu? Sürekli başa sarıp durmaktan vazgeçmeyecek miydi?
Ellerimi geri çektim. ''Eğer anonim biri olarak benimle konuşursan ve kendini översen günün sonunda sana çıkma teklifi edeceğimi yada aşık olacağımı falan mı düşündün, Aiden? Tanrım, bu çok çocukça. Vivianne'i savunduğum falan yok ama asıl biraz büyümesi gereken sensin.'' Gitmek için adım atacağım anda duraksadım ve omzumun üstünden ona dönerek bakışlarımı gözlerine sabitledim. ''Sanırım zorba olduğun konusunda haklıymışım, sen Steve'den de betersin.''
Yüzümü buruşturdum ve tekrar arkamı dönerek gitmek için bir adım attım ancak Aiden bir klişeyi gerçekleştirerek beni kollarımdan tuttu ve gitmeme engel oldu. ''Mia, lütfen.''
Aiden'nın bu kadar çaresiz olabileceğini bilmiyordum. Onu daha önce üzgün bile görmemiştim, aksine o hep ketum biri olmuştu. Sahiden de söylediği gibi kim olduğu bir gizemdi.
''Aiden, gitmeme izin ver.''
''Hayır,'' beni hızla kolları arasına çekti ve göğsüne bastırdı. Hiçbir şey yapamadım. Kollarım tekrar iki yanıma düştü. Baharatlı parfümünün tatlı kokusunu -onu- bu kadar yakınımda hissetmek garipti. ''Gitmeni istemiyorum.'' Sesi çatallanmıştı. Ağlamıyordu, değil mi?
Geri çekildiğimde gözlerinin dolduğunu fark ettim.
Hayır hayır.
Onu hiç böyle tanımamıştım. O bir kızın üzerine ağlamazdı. Üstelik Aiden'nın duygularını daha önce hiç bu kadar belirgin görmemiştim. Aslına bakarsanız Aiden'nın duyguları hiç belli olmazdı.
Tereddütle uzanarak baş parmağımı yeşil gözlerinin altına dolan yaşlara bastırdım ve onları nazikçe sildim.
Doğruyu söylemek gerekirse Aiden Cornell'ı hiç tanımamıştım, hepsi bir ton ön yargıdan ibaretti. Peki, onu tanımak istiyor muydum?
''Tamam... gitmeyeceğim. Tanrım, ağlama.''
Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Bu şirin gülümsemeyi daha önce de görmüştüm.
Neler olduğunu anlamadan beni kollarımın altından kaldırıp döndürdüğünde kısık sesli bir çığlık attım.
''Aiden!'' Ayaklarım yere değer değmez şakayla göğsüne vurdum.
Acısını bastırmak istercesine inledi. ''Oramda ne olduğunu biliyorsun, güzelim,'' hafifçe gülmeye çalıştı. ''Gözüne girmek için az acı çekmedim,'' diyerek göğsünü ovdu. ''Yüce İsa aşkına, elinin bu kadar sert olduğunu bilmiyordum.''
Gözlerimi kapatarak mahcupça dudağımı ısırdım. ''Ups, özür dilerim,'' dudağımı çiğnemeye devam ederken sessizce ekledim. ''Aiden, bedenini benim için boyamana gerek yoktu.''
Omuz silkti. ''Önemli değil. Bilirsin, dövme iğnesine alışkınım ama golf kulübündeyken kafama yediğim top gerçekten acıtmıştı,'' bir şey hatırlamış gibi yüzünü ekşitti. ''Ah, bir de şu hindistan cevizli çikolatalarından tatmıştım. Hatırlıyorsun, değil mi? Aslında tadı sandığım kadar fena değildi. Annem küçükken odamın sürekli peynirli pizza kokmasından şikayet ederek hindistan cevizi aromalı berbat bir oda parfümü almıştı. Üç saat aralıklarla odama o iğrenç kokuyu yayardı ve yemin ederim, şu lanet fıss sesinden ödüm kopardı. Sanırım hindistan cevizine olan nefretim geçmişimde yaşadığım bu trajik olaydan kaynaklanıyor.''
''Hey, hindistan cevizine haksızlık ediyorsun. Tadının fena olmadığını sen söyledin!'' diye karşı çıktım ve kollarımı göğsümde birleştirdim.
Bana hak verircesine başını salladı. ''Öyle,'' bir kez daha omuz silkti. ''Geçen gün süpermarkette bahsettiğim oda parfümüne rastladım. Şey, gerçekten de haksızlık ediyormuşum çünkü bu kokunun suçlusu sadece hindistan cevizi değilmiş. Bal ve hindistan ceviziymiş!'' dedi hayal kırıklığına uğramış gibi. ''Hindistan cevizini senelerdir boşuna suçlamışım, meğer bir suç ortağı daha varmış. Firmaya bu iğrenç kokuyu evimize yaydığı için bir şikayet dilekçesi falan göndermeliyim, hala piyasada olabildiğine inanamıyorum. Ciddiyim, hindistan cevizi ve bal birbirleri için yaratılmamış. İlişkilerini yasaklamalılar!''
Kahkaha attım. Karşımda aylardır konuştuğum o kişiyi görüyordum; şu saçma espri anlayışı olan, ruh ikizim olarak düşündüğüm sersemi.
Etrafı bir süre rahatsız edici bir sessizlik sardı. Küçük salonu seyrederken nefes alışverişlerimizi dinledim. Aiden'nın parlak yeşil gözleri kahverengi gözlerimi ele geçirdi. Büyük elleri ellerimi tuttu ve bir tanesi çenemi kavrayarak ona bakmamı sağladı. ''Mia...'' Sigara ve nane kokan nefesi yüzüme çarptı. Artık kalp atışımın ritmik sesini kulaklarımda duyabiliyordum. ''Seni öpeceğim,'' diye fısıldadı ve pembe dudakları daha önce de yaptığı gibi ona cevap vermeme izin vermeden dudaklarımla buluştu. Sıcak dudakları dudaklarımın üstünde yumuşakça gezindi ve birkaç saniye sonra geri çekildi. Ona karşılık verememiştim. Bilirsiniz, Aiden Cornell'ın dudaklarının bir gün bu kadar yakınımda olabileceğini daha önce hiç düşünmemiştim.
Karşılık vermediğimden olsa gerek, düz bir çizgi halini alan dudaklarını konuşmaya başlamadan önce yaladı. ''Şey, ben-
Kollarımı düşünmeden boynuna doladım ve dudaklarımı dudaklarına bastırarak onu susturdum.
Vay canına, bu yaptığım en çılgın şeydi!
Öyle bakmayın, ilk öptüğüm kişi -ya da şey- çocukken beslediğim hamsterim Bay Brokoli'ydi ve bana burnumu ısırarak karşılık vermişti!
Dudaklarım Aiden'nın dudaklarıyla buluşur buluşmaz beni belimden kavrayarak kendisine yaklaştırdı. Pembe dudakları dudaklarımın üzerinde narince kıpırdanırken ona karşılık vermeye başladım. Dokunuşları beni kaybetmekten korkarcasına temkinliydi. Ensesinde birleştirdiğim ellerimi kıvırcık saçlarının arasına daldırdığımda dudaklarımın üzerine doğru inledi. Ona küçük bir öpücük verdikten sonra yavaşça geri çekildim. Yüzlerimizin arasındaki boşluk öyle azdı ki burnu burnuma değiyordu. Kollarım hala boynuna sarılıydı ve iri elleri belimi kavrıyordu. Bakışları bir süre yüzümde gezindi, ardından dudaklarımın arasından istemsizce bir kıkırtı kaçtı. Sanırım en güzel anı bozabilecek kadar ciddiyetsizdim. ''Şimdi ödeştik, Billie Joe.'' Bir kez daha güldüm.
Aiden Cornell'ı tanımıyor olabilirdim ama Billie Joe'yu tanıyordum ve o gördüğüm en müthiş insandı.
✘✘✘
Eve döndüğümde tüm bu olanların üzerimde yarattığı etkiden kurtulmak için hindistan cevizi aromalı bir köpük banyosu yaptım ve üzerime ayıcıklı pijamalarımı -dalga geçmeyin, Michelle'den çaldım ve fazla rahatlar- geçirdikten sonra yatağıma uzandım.
Başından beri her hareketimi takip eden kişinin Vivianne'nin erkek arkadaşı-yani, eski erkek arkadaşı-havalı baterist Aiden Cornell olduğunu düşününce hala garip hissediyordum ve bunun iki senedir devam ettiği aklıma gelince karnıma ağrılar giriyordu.
Telefonumu elime aldım ve numarasındaki engeli kaldırdıktan sonra mesaj atmam gerektiğini düşündüm.
Ben: şey ödev için teşekkür ederim
Ben: ve pizza
Bir pizza emojisi gönderdim. Aiden beni gerçekten iyi tanıyordu.
Birkaç dakika içinde mesajıma cevap verdi.
Aiden Cornell: oh engelimi kaldırdığın için teşekkür ederim
Aiden Cornell: ve pizzamı çaldığın için
Bana göz deviren bir emoji yolladı. Kıkırdadım.
Ben: hey yalan atma. Son dilimi paylaştık
Yüzümde oluşan gülümsemeyle telefon rehberine girip ismini değiştirdim.
Erkek arkadaşım: evet dörtte üçünü sen yedin
Ağlayan bir emoji gönderdi.
Ben: kes sesini. Pizzayı seviyorum
Ben:
Telefon rehberine girdim ve isminin üzerine tıkladım. İsmini silerek tekrar değiştirdim.
Ruh ikizim: bu kalp benim içindi öyle değil mi
Ben: evet
Ben: senin içindi
Ruh ikizim: Peki hala baloya gelmek istemediğine emin misin?
Dudağımı ısırdım.
Ben: Bunu düşüneceğim
Ruh ikizim: yarın sana üç paket hindistan cevizli çikolata getirsem?
Ben: geliyorum

✉ Bay Bilinmeyen ⚥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin