Araba durduğunda bakışlarımı telefonumdan ayırarak pencerenin ardına dikmiş ve rengarenk bir manzarayla karşılaşmıştım. Girişte büyük harflerle Yaza Merhaba Karnavalına Hoş Geldiniz yazıyordu ve çevresi birkaç renkli balonla süslenmişti.
Chris arabayı otoparka park ettiğinde daha fazla beklemeden arabadan indim ve karnaval girişine doğru ilerlemeye başladım.
✘✘✘
Chris birkaç adım arkamda ilerlerken kulağıma yaklaşarak -muhtemelen bir de tatlı göründüğünü düşünerek- fısıldadı. ''Seni almaya gelemediğim için üzgünüm.''
''Gidip kendini becer,'' diyerek göz devirdim. Benden beklenen bir tepki, değil mi? Biliyorum ve şu çilekli şeker yiyen kremalı pasta kıvamında kızlardan olamadığım için hiç de üzgün değilim.
''Yapma, içkinin beni bu kadar fena çarpacağını tahmin etmemiştim.''
''Sersem,'' diyerek onu ittirdiğimde güldü ve ne kadar uzaklaşmaya çalışsam da gelip koluma girdi.
''Beni seviyorsun.''
Bir kez daha göz devirdim ve o sırada gruptan ayrıldığımızı fark ettim. ''Çocuklar nereye kayboldu?''
''Muhtemelen hızlı trene binmeye gitmişlerdir,'' deyip omuz silkti. ''Beni affettin, değil mi?''
''Evet,'' diye geveledim ağzımda. Chris Hood'la küs kalmak imkansız gibi bir şeydi. Ne kadar sinir bozucu da davransa kendini affettirebiliyordu ve bu çok daha sinir bozucuydu. ''Ne yapacağız?''
Dudaklarını aşağı sarkıttı. ''Bilmem. Ne yapmak istersin?''
''Çarpışan arabalar?'' On yaşından beri çarpışan arabalara binmediğim gerçeğini içimde sakladım. O yaz annemleydim ve bu anının bir şekilde değişmesini istememiştim.
✘✘✘
Son birkaç dakikadır sakince ilerliyorduk ancak Chris'in gözü bir anda bir şeye takılıverdi ve duraksadı. Kaşlarımı çatarak ne olduğunu anlamak için merakla baktığı yere göz kaydırdığımda iri harflerle yazılmış 'Öpüşme Kabini' panosu ile karşılaştım. Büyük pano sanki daha ilgi çekici olacakmış gibi kırmızı ve pembe öpücük izleriyle süslüydü.
Gözlerim irice açıldı. Chris'in bana imalı imalı bakan gözleriyle ondan kaçmak için birkaç adım geriledim ve başımı iki yana salladım.
''Asla olmaz.''
''Hadi ama, bu çok çılgınca!'' diyerek beni cesaretlendirmeye çalıştı.
Başımı bir kez daha iki yana salladım. ''Saçmalıyorsun! Tanımadığım biriyle kapkaranlık bir kabinde öpüşmeyeceğim, Chris.''
Göz devirdi. ''Mia, zaten bekarsın!'' diyerek inledi. ''İddiaya girebilirim. Eğer bu işi eğlenceli hale getirmek istersen?''
''Öt bakalım, sinsi serseri,'' diyerek gözlerimi kıstım.
Ona taktığım lakap hoşuna gitmiş olacak ki keyifle sırıttı. ''Eğer öpüşme kabinine girmeye cesaret edersen, sana... orjinal Kerplunk albümümü vereceğim. Korsanlarıyla yetinmekten hoşnutsan bilemeyeceğim çünkü piyasadan kalkalı seneler oluyor ve ben iyi bir koleksiyoncuyum,'' göz kırptı.
Ah!
Chris zayıf noktamı bulmakta fazla iyiydi ve Green Day için her şeyi yapabileceğimi biliyordu. Kerplunk albümü sahiden de ihtiyacım olan şeydi!
Siktir git, Chris. Siktir git.
''Eee?'' diyerek gülümsedi sinir bozucu bir şekilde. Göz devirdim ve yumruğumun suratının üzerinde nasıl olacağını hayal ettim.
''İyi, tamam,'' diye geveledim ağzımda. ''Yapacağım. Ama o albümü istiyorum, haberin olsun,'' diyerek sert adımlarla ilerlemeye başladım.
''İşte benim kızım!'' Kahkaha attı.
''Siktir git, Chris. Senin lanet olası kızın falan değilim.''
''Haklısın, onun kızısın,'' diye mırıldandı yürümeye devam ederken.
''Anlamadım?''
''Hiçbir şey,'' diyerek başını iki yana salladığında omuz silktim ve öpüşme kabinine doğru yürümeye devam ettim.
Sıra yoktu; insanlar bu saçmalığın ne kadar aptalca olduğunun farkında olmalıydılar. Oldum olası şu lanet televizyon programlarındaki öpüşme kameralarından da nefret etmiştim zaten. Nedir bu insanların tanımadıklarımızla işi pişirmemiz için uğraşıp durması?
Kendi kendime göz devirip birazdan gireceğim kabine bakındım. Tahtadan büyük bir kabindi, iki ayrı tarafında da uzun bir koridor vardı ve eğer yanlış görmüyorsam koridorun sonu kırmızı bir perdeyle kapatılmıştı. Koridorlardan birinin duvarının üzerinde mavi renkte Erkekler, diğerinin üzerindeyse pembe renkte Kızlar yazıyordu. Sizce de bu şey bir tür gazino girişinin umumi tuvalet ile kombinlenmiş hali gibi değil miydi yoksa ben mi uyduruyordum?
''Eee, hazır mısın?'' diyerek sırıttı Chris. ''Yoksa başlamadan önce üzerimde pratik mi yapmak istersin?''
Yüzümü buruşturdum. ''Iyy. Ciddiyim, siktir git, Chris!'' Neden herkes dudaklarımla uğraşıyordu? Burada zaten dudaklarımı teslim etmek üzereydim!
Son kez öfkeyle ona bakıp başımı hafifçe iki yana salladım ve önüme döndüm. Eğer işin ucunda Green Day'in ikinci stüdyo albümü olmasaydı attığım adımları derhal geri döner ve buradan uzaklaşırdım.
Of, ama lanet olası beni tam da hassas noktamdan vurmuştu. Pekala, iyi tarafından bakacağım. En azından annemle olan minik anım hala benimleydi.
Derin bir nefes aldım ve siyah koridorda ilerlemeye başladım. Koridorun sonuna, yani perdenin tam karşısına geldiğimde duraksadım. Hala kaçma şansım vardı.
Hayır, o albümü istiyorum.
Kırmızı perdeyi yavaşça sıyırarak içeri girdim. Tanrım, burası zifiri karanlıktı. Anlık heyecanla nefesimi dudaklarımın arasından kaçırıverdim. Karşımdaki bedenin varlığını nefesalışverişlerinden ve vücudundan gelen parfümünün -ki bu Tom Ford Noir'di ve parfüm kültürümü Mish'e borçluydum- yoğun baharat kokusundan hissedebiliyordum. Tek bir ışık parçası bile olmadığı için gözüm karanlığa alışmıyordu. Onun bir milimini bile göremiyordum ve bu sinir bozucuydu.
''Şey, aslında öpüşmek zorunda-
Dudaklarımın üzerine kapanan dudaklarla söyleyeceklerimi yutmak zorunda kaldım. Yumuşak dudakları dudaklarımın üzerinde sertçe gezinirken dengemi kaybetmemek için ona tutundum. Dudaklarıma çarpan soğuk metalle bir piercinge sahip olduğunu fark ettim. Öpüşüne karşılık vermeye başladığımda dilini dudaklarımın üzerinde gezdirerek tüm dikenlerimin havaya kalkmasına sebep oldu.
Hormonlarına sakin olmalarını söyle, Mia.
Olmadılar.
Dudaklarımın arasından bir inilti kaçtı ve bunu fırsat bilip dudaklarımı daha sert öpmeye başladı. Dili hızla dilime ulaştığında -kuralların içinde fiziksel temasın yasak olduğunu bilmesine rağmen- beni kalçalarımdan kavrayarak sert duvara dayadı. Bacaklarımı beklemeden kalçasının etrafına sardım. Dudaklarımın üzerine doğru inledi. Nefesi nane ve sigara kokuyordu.
Doğrusu eğer biraz daha ileri giderse artık Bakireler kulübünün bir üyesi olamayacaktım.
Dudaklarımı sertçe öpmeye devam ederken alt dudağını istemeden ısırıverdim ve utanarak geri çekildim. ''Oh... özür dilerim. Tanrım, bu cidden rezil-
Bir kez daha konuşmamı bölerek dudaklarını dudaklarımın üzerine bastırdı ve ben ne olduğunu anlayamadan beni yere bırakıp arkasını dönerek karanlık kabini öylece terk etti.
Vay be.
Resmen dudaklarımla seks yapmıştı, öyle ki dudaklarımın deli gibi şiştiğini ve kızardığını bir aynaya sahip olmasam da görebiliyordum.
Çıkmam gerektiğini fark ederek dağılmış saçlarımı düzelttim ve kabinden ayrıldım. Vivianne ve Nate için söylediklerimi geri alıyordum.
Sırada bekleyen birkaç kişi bana şaşkın gözlerle bakarken onlara dönüp 'Ne var? Daha önce hiç dudağınıza tecavüz etmediler mi?' diye bağırmak istesem de onun yerine gözlerimle Chris'i aramakla yetindim. Kıç beyinliler hala dik dik bakmaya devam ediyordular ve Chris ise halinden oldukça memnun görünen bir halde bir köşede durmuş sigara içiyordu. Gözleri beni bulduğunda yüzünde afacanvari bir sırıtış belirdi.
''Tek kelime etme,'' diyerek onunla birlikte ilerlemeye başladım. ''Çocuk dudaklarla ne yapılması gerektiğini iyi biliyordu.''
✘✘✘
Karnavaldan dönüp eve geldiğimde yaptığım ilk şey üstümdekilerden kurtulup kendimi ılık suyun altına atmak oldu. Kendimi yıpranmış, tabiri caizse üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum -çünkü çarpışan arabalara bindikten sonra Chris beni zorla hızlı trene ve kuleye de bindirmişti- ve bunu tedavi etmem gerekiyordu. Ilık ve bol hindistan cevizi aromalı bir banyonun ardından üzerime pijamalarımı geçirip kendimi yatağıma attım. Telefonumu elime aldığımda iki adet okunmamış mesajımın olduğunu gördüm.
Billie Joe Armstrong: günün nasıldı
Billie Joe Armstrong: bana her şeyi anlat
Ben: ah günüm oldukça garipti
Ben: dediğim gibi kulüpteyken aiden ve vivianne'nin kavga ettiklerini gördüm
Ben: sanırım artık her şeyi günün sonunda yaptıkları seksle halledemiyorlar?
Billie Joe Armstrong: Seks mi? Aiden vivianne'le sadece bir kez sevişti ve bunun üzerinden tam üç sene geçti.
Ben: ve bunu nereden biliyorsun?
Billie Joe Armstrong: dedikoduları güvenilir kaynaklardan alıyorum ;)
Ben: şimdi de bir tür paparazzi olduğunu düşünmeye başladım
Billie Joe Armstrong: ben hala iyi bir gözlemci olduğum konusunda ısrarcıyım
Ben: ah tamam her neyse!
Ben: sonra karnavala gittik
Ben: chris'leydim ve çarpışan arabalara binecektik
Ben: ama sonra 'o' şeyi gördü
Billie Joe Armstrong: 'o' şey?
Ben: O şey! Öpüşme kabini!
Ben: eğer kabine girmeye cesaret edersem bana kerplunk albümünü verecekti ve
Ben: bunu reddedemezdim tamam mı
Ben: kabine girdim ve aslında başta karşımdaki her kimse amacım onu öpmek değildi
Ben: sohbet eder ve anlaşırsak ona chris'e öpüştüğümüzü söyletirdim
Ben: ve böylece albümü de alırdım
Billie Joe Armstrong: Çok hilecisiniz bayan
Ben: üzgünüm ama tanımadığım birini öpmek fazla mantıklı değildi
Ben: öhöm devam ediyorum
Ben: ben tam öpüşmek zorunda olmadığımızı söyleyeceğim sırada çocuk
Ben: DUDAKLARIMA YAPIŞIVERDİ VE AHh
Ben: kendimi durduramadım. Onu da
Ben: dudaklarımı parçaladı ve beni orada öylece bıraktı
Ben: Ve söylemesi garip biliyorum ama
Ben: etkilendim
Ben: Üstelik dudak piercingi vardı
Ben: ve bu oldukça havalı
Billie Joe Armstrong: piercingli erkeklerden hoşlanmıyordun
Billie Joe Armstrong: Eğer yanlış hatırlamıyorsam?
Ben: Biliyorum!
Ben: ama o pfff fazla
Ben: fazla iyiydi?
Bana gururu okşanmış gibi gülümseyen aptal bir emoji yolladı.
Billie Joe Armstrong: biliyorum
Billie Joe Armstrong: sana iyi öpüştüğümü söylemiştim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✉ Bay Bilinmeyen ⚥
Short StoryDikkat! •Günlük hayattan gereksiz konuşmalar ve klişeleşmiş olaylar içerir. •Size kesinlikle bir şey kazandırmayacaktır. •Çerez niyetine yemeniz önerilir. ✏️✏️✏️✏️✏️ Bilinmeyen Numara: o çocuklarla takılmaktan hoşlandığını bilmiyordum Ben: hoşlanmı...