1.5 ☠

1.5K 86 26
                                    

Edebiyat dersinden çıkar çıkmaz tuttuğum nefesi geri verdim ve derste kaybettiğim enerjiyi geri kazanmak istercesine hindistan cevizli çikolatamdan büyük bir ısırık kopardım. Edebiyat kitaplarımı dolabıma bıraktım. Tam dolabın kapağını kapattığım anda hemen yanı başımda dolaba yaslanan Steve Copperfield ile göz göze geldim.
''Ah.'' Şaşkınca mırıldandım.
''Selam,'' diyerek gülümsedi.
Futbol takımının koçu Bay Copperfield'ın oğlu Steve Copperfield'ın benimle ne işi vardı? Herhalde Edebiyat notlarını falan isteyecekti ve bunun için yanlış kişiyle konuştuğunu bilmiyordu.
''Oh... merhaba?''
Parmaklarını önüne düşen sarı saçlarının arasından geçirdi. ''Edebiyat mıydı?'' diye sordu.
Ona yanlış kişiden yardım isteyeceğini fark etmesi için göz devirdim. ''Maalesef.''
''Sıkıcı,'' diyerek iç geçirdi.
Tamam, belki de istemeyecekti.
Kısa bir an için sessizlik oldu. ''Aslında... ben bir şey sormak istiyordum,'' dedi mavi gözleri tekrar beni bulduğunda. ''Biliyorsun, balo yaklaşıyor ve oraya tek başına gitmek de kulağa pek cazip gelmiyor. Düşündüm ki belki birlikte takılırız?'' Tatlı tatlı gülümsedi.
Aman tanrım.
Az önce Steve Copperfield bana balo eşi olmayı mı teklif etmişti yoksa ben mi yanlış duyuyordum?
Gülümsemesine karşılık verdim. Normalde o lanet baloya gitmeyecektim fakat bu teklifi gözden geçirebilirdim. Onun havalı dövmeleri ve harika bir müzik zevki olduğunu tüm okul bilirdi!
''Bunu düşüneceğim.''
Bana başını salladı ve bir yandan sırıtırken ayağının ucunda duran sırt çantasını omzuna astı. ''Öyleyse haberleşiriz?''
''Mesaj atarım,'' diyerek gülümsedim ve Matematik sınıfına doğru yürümeye başladım.
Tanrım, aptal gibi gülümseyip durmaktan vazgeçmeliydim. İçimdeki saf kız saklandığı yerde kalsa iyi ederdi.
Telefonumu çıkardım ve mesaj kutumu açtım. Eğer Vivianne gibi hemcinslerimle anlaşabilseydim muhtemelen bunu Bay-bilinmeyen'den daha farklı kişilere anlatır ve heyecanla çığlık falan atardım.
Ben: az önce okulun en sempatik çocuğundan çıkma teklifi gibi bir şey aldım
Ben: yani aslında baloya davet etti ama bu da randevu sayılır!
Billie Joe Armstrong: steve'le konuşmanı istemiyorum Mia
Billie Joe Armstrong: sandığın gibi biri değil. Kendi iyiliğin için ondan uzak dur
Ben: ne saçmalıyorsun
Çantamı sıraya bıraktım ve sandalyeye yerleştim. Sınıf bomboştu; rahat bir şekilde müzik dinleyebilirdim. Kulaklıklarımı taktım.
Billie Joe Armstrong: beni duydun
Billie Joe Armstrong: davetini reddet
Ben: ve bundan çıkarım ne olacak?
Ben: cevap ver
Ben: Bana emirler yağdırıp sonra da beni görmezden gelemezsin
Ben: sANA CEVAP VEr dedim
Ben: ah siktir git
Eğer sırf bir öpüşme kabininde dudaklarıma tecavüz ettiği için onun kızı olduğumu falan düşünüyorduysa fena yanılıyordu. Öte yandan, en azından sümüklünün tekiyle öpüşmediğim için yine de kendimi şanslı hissediyordum. İçimde dudaklarını herkesle paylaşan bir sürtük yoktu, sadece şu seni-öpen-sapık-bendim meselesini çok umursamamıştım. Şey, sonuçta hala Bakireler kulübünün kutsal üyelerindendim.
Telefonumdan Green Day'in Holiday adlı parçasını açtım ve kendimi müziğe bıraktım.
✘✘✘
Ders başladığında sınıf kapısından içeri Steve'in girdiğini gördüm.
Fakat bu işte ciddi bir terslik vardı.
Sol elmacık kemiği kötü bir şekilde morarmıştı ve sanki defalarca dövülmüş gibi şişmiş görünüyordu. Benim burada olduğumu fark ettiğini biliyordum ama bu tarafa göz atma gereği bile duymadan bakışlarını yerden ayırmayarak duvar kenarındaki arka sıralardan birine doğru ilerledi. Bana bakması için bekledim ancak yaptığı tek şey sıraya yerleştikten sonra kulaklığını takıp müzik dinlemek oldu.
Telefonumu cebimden çıkardım ve öfkeyle Bay-bilinmeyen'e bir mesaj gönderdim.
Ben: bunu sen mi yaptın
Billie Joe Armstrong: onunla konuştum
Billie Joe Armstrong: Beni dinlemedi
Billie Joe Armstrong: ve ben de ona hak ettiği şekilde davrandım
Ben: aman tanrım
Ben: bUNU NİYE YAPTIN
Billie Joe Armstrong: çünkü zaten bir balo kavalyen var. Kim olduğumu balodayken öğreneceksin ;)
Billie Joe Armstrong: yani boşuna onu konuşturmaya çalışma
Billie Joe Armstrong: çünkü kim olduğumu söylemeyecektir.
Billie Joe Armstrong: eğer babasının henüz reşit bile olmamış öğrencisiyle ilişkiye girdiğini tüm okulun öğrenmesini istemiyorsa
Billie Joe Armstrong: ups
Bu gerçekten zorbalıktı. Sanırım ilk defa onun hakkında ruh ikizim olduğunu düşündüğüm için utandım. Evet, doğru duydunuz. Onunla çok fazla ortak yönümüz olduğunu düşünüyordum ama görünen o ki aptallık etmiştim.
✘✘✘
Ders bittiğinde hızlıca Matematik kitaplarımı kolumun altına sıkıştırıp ayaklandım ve koşarak Steve'i sınıftan çıkacakken durdurdum. ''Sorun ne? Ne zamandan beri beni görmezden gelmeye başladın?''
Alaylı bir tavırla güldü. ''Bunu okul başladığından beri yapıyorum.''
Göz devirdim. ''Seni kim bu kadar hırpaladı?''
''Konuşmasak daha iyi olur, Mia.'' Sınıftan çıkmak için hareket ettiğinde onu kolundan yakaladım.
''Daha bir ders önce her şey yolundaydı. Biri seni tehdit mi etti?'' Gerçekten kötü görünen yaralarla dolu vücudunu işaret ettim. ''Steve, kim seni bu hale getirdi?''
Omuz silkti. ''Anastasia ile kavga etmiştim ve baloya gidecek yeni birini arıyordum ama barıştık ve buna artık gerek kalmadı. Şimdi izninle yemek yemeye gideceğim.'' Cevap vermemi beklemeden arkasını dönerek sınıftan çıktı ve koridorda uzaklaşmaya başladı. Telefonuma art arda iki tane mesaj gelene kadar onun gidişini şaşkınlıkla izledim. Bunu kim yapardı?
Billie Joe Armstrong: sana uğraşma demiştim
Billie Joe Armstrong: O çocuk bakire avcısının teki
Tam mesajları okuduğum anda Chris'le karşılaştım. ''Hey. Yemekhaneye mi?''
Bütün bu olanlardan sonra iştahım kaçmıştı ama başımı salladım ve birlikte yemekhaneye indik. Her ne kadar istemesem de uzun yemek kuyruğuna girip tepsime biraz meyve ve karbonhidrat doldurduktan sonra ağır tepsiyi kavradım ve Chris'den ayrılarak boş masalardan birine doğru ilerlemeye başladım.
Az önce yanlarından geçtiğim birkaç dedikoducu kızdan duyduğuma göre Vivianne ve Aiden resmi olarak ayrılmıştı -Amelie White haklıydı; onlar sürekli kavga ederlerdi, öyle ki hala birlikte mi yoksa değiller mi asla anlayamazdınız. Neden ayrıldıklarını öğrenememiştim ama hepsi Aiden Cornell'ın bekar oluşunu kutluyor gibiydi ve anlamadığım bir şekilde Vivianne Poetry'nin ne kadar aptallık ettiğinden söz ediyordular. Gerçekten de ayrılmış olabileceklerini düşünerek bunun sonuçlarını bir kez daha gözden geçirdim. Aiden ve Vivianne artık bir çift değildiyse Vivianne muhtemelen şuanda Anastasia ve Phoebe ile yemek yiyor ya da makyajını tazeliyor falan olmalıydı. Bu tespitim beni U dönüşü yaparak -üstünden geçen bir senenin ardından- çocukların oturduğu masaya geri getirdi.
Vivianne ve sesli sakız çiğneyişi olmadan geçireceğim bir yemek süreci, hindistan cevizi ağaçları aşkına!
Yüzüme bir gülümseme koydum. ''Hey,'' masaya tepsiyi bıraktıktan sonra Chris'in yanına geçtim. Hızlıca çocukları taradığımda Aiden'ın aralarında olmadığını fark ettim. ''Vivianne'le ayrıldıklarını duydum.''
''Evet,'' diyerek onayladı Ramsey, hemen ardından masanın üzerindeki beyaz çikolatalı Oreo kutusunun içinden aldığı bisküviyi ağzına attı. ''Birisi Aiden'a altı defa aldatıldığını söylemiş. Vivianne reddetti fakat Aiden yine de ona inanmadı. Kim söylediyse ona gerçekten güveniyor olmalı.''
Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettim. Bir anda tüm beynimi yüksek santigratta bir sıcaklık bastı.
Billie Joe,  Aiden Cornell'ı tanıyordu ve Aiden Cornell'a Vivianne tarafından altı defa aldatıldığını söylemişti.
Lanet olsun. Çok aptaldım.
Başka kimseden duymuş olamazdı. Daha önce kimseye söylememiştim ve şimdi kaç defa olduğuyla birlikte Aiden'ın aldatıldığını öğrenmiş olması bir tesadüften fazlasıydı.
Billie Joe her şeyi ifşa etmişti.
İstemsizce tırnaklarımı kemirmeye başladım. Hemen sonra hızlıca yemeği bitirip ayaklandım.
Hepsi benim suçumdu, bir kez daha lanet olsun!
Çantamı omzuma asıp yemekhane merdivenlerinden tırmanmaya başladığımda kulağıma Green Day'in Oh Love adlı parçası geliyordu ve müzik ilk defa beni rahatsız ediyordu. Daha önce hiç bu kadar stresli hissetmemiştim.
Ben: sana güvenmemem gerektiğini biliyordum
Ben: piç kurusu
Ben: onu tanıyordun değil mi
Ben: aiden'ı tanıyordun ve onun hakkında sana bahsettiğim her şeyi ona anlatıyordun
Ben: kimsin bilmiyorum ama bir daha bana sakın mesaj atma
Ben: Ve unutursun diye söylüyorum
Ben: sikik balo kavalyem falan da değilsin
Zaten baloya gitmeyecektim. Elbiselerle ve klasik dansla aram yoktu.
Numarasını rehberimden sildiğimde içimi kötü bir his kaplayıverdi. Başımı iki yana sallayarak kızlar tuvaletine girdim ve aynanın karşısına geçip musluğu açtım. Suratıma biraz su çarptım ve derin bir nefes aldım.
Her şeyi boka dönüştürmüştüm. Tüm piercingli erkeklerin birer piç kurusu olduğundan söz ederken nasıl olmuştu da onu bir istisna haline getirmiştim? O piç kurularının başıydı!
Tanrım, üç senelik bir ilişki benim yüzümden çöpe atılmıştı. Burnumu sokmamam gerekiyordu. Ne kadar aptaldım. O kadar aptaldım ki sinirden ağladığımı bile omzuma aldığım darbeyle fark edebilmiştim.
''Sen söyledin, değil mi?!'' diye bağırdı Vivianne bir kez daha omzuma vurarak beni ittirirken. ''Bir de ağlıyor musun? Ah, seni duygusal şey,'' omzumu kavradı ve beni lavabonun duvarıyla kendi bedeni arasına sıkıştırdı. Ağlamaktan kızarmış öfke dolu mavi gözlerini gözlerime odakladı. ''Sevgilime aşıksın sen! Ayrılmamız için ona bunları söyledin. Seni kıskanç sürtük!'' Eli saçlarıma doğru gittiğinde daha fazla dayanamadım ve bileğini hızla kavradım.
Okulun en sempatik çocuğu bile dayak yiyebilirdi ama ben, Mia Rodriguez bu makyaj kutusundan asla dayak yemeyecektim.
''Siktir git. Benden uzak dur, gerizekalı,'' diyerek onu geri itip kızlar tuvaletinden koşarak çıktım.
Tanrım, kiliseye gidip bütün günahlarımdan arınacaktım. Bunu gerçekten yapacaktım! Belki de bekaret yemini edip bir manastır rahibesi falan olmalıydım.
Ah, şimdi de Aiden'a aşık kız olmuştum!
Aiden'dan da her şeyi ifşa eden o yarım beyinliden de nefret ediyordum.
Bilinmeyen Numara: konuşmak istiyorum.
Bilinmeyen Numara: Yüz yüze

✉ Bay Bilinmeyen ⚥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin