Chris'in hediye ettiği tişörtü saçlarımı bozmamaya özen göstererek başımdan soktuktan sonra klasik kot şortlarımdan birini alıp bacaklarımdan yukarı çektim. Bir yandan Green Day'in Wake Me Up When September Ends adlı parçasını mırıldanırken ayaklarıma giymek için lacivert Vans'larımı seçtim ve saç örgümü sağ omzuma atarak Michelle'in giysi dolabını kurcalarken çorapların arasında bulduğum siyah yün bereyi de kafama geçirdim. Düşündüğünüzün aksine bere Givenchy'nin Organza isimli vanilyalı parfümü gibi kokuyordu –üvey kız kardeşim çoraplarına kadar parfüm sıkardı- ve bu kullanarak bitirmemem için Mish'in özellikle sakladığı parfümlerinden bir tanesiydi.
Sürekli önüme düşen perçemi bu sefer berenin içinden çıkarıp serbest bırakarak aynanın karşısına geçtiğimde kısa bir süre yansımamı seyrettim.
Harika.
Yani, tam göğsümün üzerinde Karanlık Ruhlar'ın grup fotoğrafının olduğunu görmezden gelirsek. Ah, hayran kızın teki gibi görünüyordum işte!
Bay-bilinmeyen'nin hediye ettiği parfümü üzerime büyük bir keyifle -şey, bu bana ait ilk parfümdü- boca ettiğim sırada telefonum titreyerek bana bir mesajımın olduğunu bildirdi.
Billie Joe Armstrong: haberin olsun diye söylüyorum
Billie Joe Armstrong: grup konserden sonra yaza merhaba karnavalına gidecek ve orada olmalısın
Billie Joe Armstrong: çünkü orada olacağım
Billie Joe Armstrong: ups
Billie Joe Armstrong: belki beni görürsün ha?
Ne?
Daha Chris bile bana bu karnaval şeyinden bahsetmemişken nasıl oluyordu da 'Bay-bilinmeyen' her şeye bu kadar hakim olabiliyordu?
Ben: cia'de çalışıyorsun değil mi
Ben: tanrım ya profesyonel bir sapıksın ya da cia'de çalışan bir ajan
Ben: seç birini
Billie Joe Armstrong: ben bunu iyi bir gözlemci olarak tanımlardım mia
Billie Joe Armstrong: çok kabasın
Ben: pekala iyi gözlemci
Ben: en azından bir sapık olmadığını varsayıyorum
Billie Joe Armstrong: aMAN TANRIM
Billie Joe Armstrong: bu senden duyduğum en romantik cümle!
Bana göz kırpan bir emoji gönderdiğinde ona göz deviren bir emoji yollayarak karşılık verdim ve telefonumu cebime sıkıştırdıktan sonra üzerime bir kazak alıp odadan ayrıldım.
Yani, yanılmıyorsam Chris birazdan burada olacağına dair bir mesaj yollamıştı. Çünkü şu malum 'gece kulübü' hakkında hiçbir bok bilmiyordum ve bir centilmen olarak gelip beni buradan alması gerekiyordu.
Aksi takdirde benim için hava hoştu. Gidip kendime sütlü kahve hazırlardım ve diz üstü bilgisayarımdan yeni rock gruplarını incelerdim. Belki daha sonra biraz atıştırır ve Netflix'te- ah, hangi cehennemde bu çocuk?
Telefonu cebimden çıkardım ve mesaj yazmaya başladım.
Ben: lanet olası
Ben: YİNE HANGİ CEHENNEMDESİN?!?
Chris Minik Popolu Hood: ben aiden
Chris Minik Popolu Hood: chris'in ufak bir alkol sorunu var. Onu ayıltmaya çalışıyoruz aksi halde konser iptal olacak
Pekala, sakin ol Mia.
Derin bir nefe- Lanet olası sürtük, sakin olmamı bekleme benden!
Chris Minik Popolu Hood: Seni ben almaya geleceğim
Chris Minik Popolu Hood: eğer senin için bir sıkıntı yoksa?
Ben: şey
Ben: hayır sorun değil
Chris Minik Popolu Hood: Pekala birkaç dakikaya oradayım.
Adres? Adresi sormayacak mıydı?
Chris Minik Popolu Hood: Chris'in arabasıyla geleceğim. Adresi navigasyon cihazından bulurum
Oh. Pekala, piercingli çocuk.
Yüce İsa aşkına!
Aiden Cornell beni evimden almaya geliyordu ve muhtemelen kıçına taktığı kız arkadaşı Vivianne Poetry de arabada olacaktı.
Beni bagaja atsalar sorun olur muydu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✉ Bay Bilinmeyen ⚥
Short StoryDikkat! •Günlük hayattan gereksiz konuşmalar ve klişeleşmiş olaylar içerir. •Size kesinlikle bir şey kazandırmayacaktır. •Çerez niyetine yemeniz önerilir. ✏️✏️✏️✏️✏️ Bilinmeyen Numara: o çocuklarla takılmaktan hoşlandığını bilmiyordum Ben: hoşlanmı...