2.3 ♛

1K 41 10
                                    

Chris Hood: eğer gelmezseniz taçlar ikinci çifte teslim edilecek
Ben: ikinciler her kimse onlara versinler
Ben: biz yokuz
''Sorun ne?'' dedi Aiden yanıma yaklaşarak.
''Chris. Balonun kral ve kraliçesi seçilmişiz ama merak etme, onlara taçları Anastasia ile Steve çiftine vermelerini söyledim.''
Sanırım tüm okulun aşık olduğu şu havalı baterist çocuk Aiden Cornell ile çıktığımı unutmuştum. Tanrım, Aiden resmen 'bizi kim oylar ki?' diyerek benimle dalga geçmişti!
''Ne? Neden böyle bir şey yaptın?'' dedi şaşkınca. Tacını Steve'e verdiği için üzülmüş gibiydi.
''Çünkü prens ve prensesçilik oynayamayacak kadar kötü hissediyorum, Aiden!'' diyerek üzerimdeki içki kokan elbiseyi işaret ettim. ''Uyduruk bir taç için uğraşmayacağım, çocukken babam fazlasıyla alırdı.''
''Pekala, plan bozuldu desene. Hadi üzerini değiştir de şunu temizleyelim.''
''Bir dakika, ne planı?'' diyerek kaşlarımı çattım.
''Çoğunluğun bize oy vermesi için biraz uğraşmıştım ve birkaç kıza telefon numaramı vermem gerekmişti,'' dedi dudağını ısırarak.
Gözlerimi kıstım. ''Keşke bir de grup seks teklifi falan etseymişsin,'' diyerek kaşlarımı çattım öfkemi saklama gereği duymadan. ''Bahse girerim seni anca bu tatmin ediyordur.''
Arkamı dönüp kabine girmek için kapıyı açacağım anda beni kolumdan yakalayarak durdurdu. ''Hayır, Mia. Onlara erkekler tuvaletindeki pis pisuvarlardan birinin üzerinde bulduğum ve muhtemelen kızın tekine ait olan telefon numarasını verdim!'' Kolumu bıraktı. ''Ve bu gerçekten kırıcıydı, sapık olarak çağrılmayı tercih ederdim.''
Siktir.
Mahcupça dudağımı ısırdım. ''Ben... öyle demek istememiştim,'' diye mırıldandım kısık sesle. ''Batırdım, değil mi?''
Önemsizmiş gibi omuz silkti. ''Tamam, sorun yok.''
Bir süre sessizlik oldu. Az önce Aiden'ı gerçekten kırmıştım.
Lanet olsun, Mia. Neden hep düşünmeden konuşuyordun ki?
''Planının içine ettiğim için üzgünüm, Aiden ama balo kraliçesi olmaya ölmediğimi biliyordun,'' diyerek sessizliği bozdum. ''Ve şey, gerçekten özür dilerim. Yemin ederim ki o sözleri kastetmemiştim.''
Bu arada bölüyorum ama ironiyi yakaladınız, öyle değil mi? Az önce oylar üzerinde hile yapmakla Vivanne'i suçlarken aslında bunu yapanın erkek arkadaşım olmasından söz ediyorum. Vivianne'nin feminen hareketlerine alışmış olmalıydı ki benim gibi birinin gerçekten de balo kraliçesi seçilmekten hoşlanabileceği olasılığına inanmıştı.
Her neyse, devam tuşuna basın.
Aiden bana başını salladı ve her ne kadar jölelenmiş olsa da alnına düşen kıvırcık saçlarını geriye ittirdi. ''Haklısın, siktir et. Geceyi başka bir şekilde kutlarız,'' kabin kapısını içeri doğru ittirerek açtı. ''Hadi giyin, burada bekliyorum.'' Tek kaşımı beklentiyle havaya kaldırdım. Duymayı istediğim şeyi fark etmiş gibi dudaklarını yukarı kıvırarak ekledi.
''Affedildin, merak etme.''
Gülümseyip başımı salladım ve yanağına bir öpücük bıraktıktan sonra kabine girdim. Önce aynadaki yansımamı baştan aşağı gözden geçirdim ve kendimi kontrol ettim. Üzerimdeki mahvolmuş elbise dışında aynı göründüğümü fark edince rahatladım. Beklediğimin aksine makyajım akmamıştı ve saçlarım aynı düzgünlüğüyle duruyordu. Islanarak üzerime ahtapot gibi yapışan elbiseyi çıkarmak için sırtındaki fermuara ulaşmaya çalıştım.
''Seni lanet zımbırtı,'' diye söylendim bir yandan elimle fermuarın ucunu ararken. ''Ah, işte bu yüzden seni ve senin gibileri hiç giymiyorum, ucube!''
''Her şey yolunda mı?'' diye seslendi Aiden kapının ardından. Evet, tabii ki. Sadece elbisemi azarlıyorum.
''Mia?''
Nefesimi sıkıntıyla dışarı verdim. ''Hayır. Bu boktan fermuara ulaşamıyorum!'' diyerek şikayet ettim.
''Yardım etmemi ister misin?''
Kabin kapısının kilidini açtım. Aiden tek adımıyla içeri girdi ve elbisenin fermuarını kolayca bulduktan sonra yavaşça aşağı çekti. Eli belime kaydığında dokunuşları altında gözlerim istemsizce kapanıverdi.
Tanrı aşkına Aiden, yine hareketlerine hakim olmayı unutuyorsun.
''T-teşekkür ederim,'' diye mırıldandım zorlukla.
Belimde gezinen iri elleri sıkılaştı ve dudakları boynumda ilerlemeye başladı.
''Aiden, ne yapıyorsun?'' diye fısıldadım.
''Elime geçen ikinci kabin şansını değerlendiriyorum,'' diyerek kıkırdadı sanki yaramazlık yapan bir afacan gibi, ardından bir eliyle belimi kavrarken ötekisiyle kabin kapısını kilitledi. ''Ve sana grup seksten hoşlanmadığımı gösteriyorum,'' kulağıma yaklaşarak fısıldadı ve boynuma bir öpücük daha bırakmadan önce ekledi. ''Bu arada parfümünü beğendim,'' onu göremesem de dudaklarının muzipçe kıvrıldığına yemin edebilirdim. Sıcak nefesi boynuma çarpıyordu ve dudakları tenime değiyordu. Yutkundum. Sözleri karşısında tüylerim bir anda diken diken olmuştu.
Pekala, derhal kendine gel, Mia ve her zaman ki gibi göz devir.
Göz devirdim. ''Şey... biliyorsun, Aiden,'' diye fısıldadım tıpkı onun gibi. ''Burada olmamamız gerekiyor.''
Beni karnımdan sıkıca kavrayarak kendisine yaklaştırdığında yapılı vücudu sırtıma çarptı. Nefesim kesildi. Sıcak dokunuşları tüylerimi bir kez daha diken diken yaparken dudakları boynumda ilerlemeye devam etti ve tenime değen metal piercing üşümeme neden oldu.
Pekala, hormonlarım ve ben daha fazla dayanamadık.
Ona dönerek sırtımı aynaya yasladığımda iri elleri beklemek istemezcesine yanaklarımı kavradı ve eş zamanda dudakları dudaklarımın üstüne kapandı. Bir eli belimi sıkıca tutarken öteki eli ensemden aşağı doğru ilerlemeye başladı. Önce elbisenin askısının omzumdan kaymasını sağladı ve kısa süre sonra dar elbiseyi bacaklarımdan sıyırarak ayaklarımın üzerine düşürdü.
Yumuşak dudakları dudaklarımı sertçe öpmeye devam ederken dili dilimle buluştu. Dudaklarımın arasından kaçan inlemeyle  Aiden beni tek hamlede kucağına kaldırdı ve aynayla kendi bedeni arasına sıkıştırdı.
Neler oluyor bir fikrim yoktu ama nereye gittiğimizi görebilmek için kesinlikle bir dürbüne sahip olmam gerekmiyordu.
Bu sefer gerçekten de bekaretimi boktan bir giysi kabininde Aiden Cornell'a vermek üzereydim. Elveda, Bakireler Kulübü.
Beni dudaklarımdan ayrılmadan ayaklarımın üzerine bırakır bırakmaz ceketini çıkarıp bir kenara fırlattı ve altındaki pantolonun kemerini hızlı hareketlerle çözmeye başladı. Ona yardım etmek için gömleğinin düğmelerini teker teker açarken pantolonunu uzun bacaklarından aşağıya sıyırdı. Karşımda sadece Calvin Klein marka siyah baksırıyla kaldığında gözüm istemsizce dövmelerle çevrili vücudunu, çıkık köprücük kemiklerini, yapılı kollarını, kaslı karnını ve uzun bacaklarını inceledi. Mükemmelliğin vücut almış şekli gibiydi.
Bir kez daha ensemi kavrayarak dudaklarımı sertçe öptü. Sıcak dudakları önce çenemden boynuma, ardından boynumdan köprücük kemiklerime ve köprücük kemiklerimden çıplak göğsüme doğru yavaşça inerken iri elleri nazikçe kalçamda geziniyordu. Gözlerim bir kez daha istemsizce kapandı ve dudaklarımın arasından bir inleme daha kaçtı. ''Aiden...''
''Şşş... Kendini bana bırak, güzelim.'' Rahatlatıcı bir şekilde fısıldadı. İç çamaşırımı bacaklarımdan aşağı sıyırdığında onun karşısında utandığımı hissettim.
Tanrım, Aiden'la okuldaki tüm kızların hayalini kurduğu o sahneyi yaşıyordum.
Onun hakkında duyduğum kirli şeyler istemeden aklıma geldi ve cırtlak sesiyle çığlık atan Laura'yı bir an için kafamın içinde işitir gibi oldum. ''Aiden Cornell becereceği kıza kendini iyi hissetmesi için mutlaka önce oral seks veriyormuş! Aman tanrım, onunla kesin yatmalıyım!''
''Aiden...''
Karnıma bir öpücük bıraktı, hemen sonra nemli dili göbek deliğimden aşağıya doğru iz bırakarak inmeye başladı. Bakışları son kez yukarı çıktı ve tepkimi ölçmek istercesine beni seyretti. Dudaklarımı dişlerimin arasına alarak heyecanla nefesimi tuttum. Yeşil gözleri istediği tepkiyi almış gibi tekrar aşağı indiğinde bir saniye bile geçmeden dilinin sıcak ıslaklıklığını soğuk tenimin üzerinde hissediverdim ve bacaklarım buna karşı istemsizce titredi. Düşmemek için Aiden'nın dövmelerle kaplı yapılı omzuna tutunmaya çalışırken ince parmaklarımı daha fazlasını istercesine kıvırcık saçlarının arasından geçirdim. Kalbim öyle sert çarpıyordu ki sesini duyabiliyordum. Sanki içimde havai fişekler patlıyordu.
Su götürmez bir gerçekti ki Aiden Cornell bir kızı nasıl canlı hissettireceğini çok iyi biliyordu.
Beni tek eliyle kalçalarımın altından hızla kavrayarak bir kez daha kucağına kaldırdığında öteki eli ne yaptığını bilircesine bacaklarımın arasına doğru ilerledi. Uzun parmakları sanki her an kırılabilecek porselen bir bebekmişim gibi narince vücudumu okşamaya başladı ve tırnaklarımı pürüzsüz sırtına geçirmeme neden oldu. Baksırını aşağı indirmeden önce pantolonunun cebinden çıkardığı prezervatif paketini açtı.
Heyecanlanlıydım ve ölümüne korkuyordum. Manastırda yaşayan bekaret yemini etmiş rahibe hayallerim buraya kadardı.
''Canını yakmayacağım, aşkım,'' diye fısıldadı rahatlatıcı sesiyle, sanki korktuğumu gözlerimden okumuş gibi. Aiden bana çok sık aşkım demezdi; genellikle bebeğim ya da güzelim diye hitap ederdi ve bu beni sakinleştirmek yerine bir kat daha heyecanlandırmıştı. ''Açıkçası bu anı ne zamandır düşlediğimi bilsen dudağın uçuklardı,'' nefesi hafifçe enseme çarptı. ''Bu yüzden nerede olduğumuz umurumda bile değil, bu tekrar bir kabin bile olsa.''
Dudaklarını bir kez daha dudaklarımla buluşturmadan önce ona teslim olurcasına ve biraz da heyecanla başımı sallamayı başardım. Yumuşak dudakları dudaklarımı olduğundan da kırmızı hale getirirken sutyenimin kopçasını kolayca bulup açtı ve siyah sutyeni giysi yığınının yanına bıraktı. İri elleri göğsümde gezinmeye başladığında canımı yakmaktan korkan yavaş hareketlerle bedenlerimizi bir araya getirdiğini hissettim. Bacaklarımı kalçasının çevresine daha sıkı dolayarak ona tutundum ve parmaklarımı sıcak ensesinde birbirlerine kenetledim. Önce dudağımın üzerinde ilerleyen dili bir kez daha ağzımın içinde dilimle buluştuğunda parmaklarımı kıvırcık saçlarının arasında sertçe gezdirmeye başladım. Dudaklarımın üstüne doğru bundan hoşlandığını belli edercesine boğukça inledi.
Kimsenin bilmediği bir şey vardı ki Aiden Cornell saçlarına dokunulmasından büyük haz alıyordu.
Öte yandan, eğer merak ediyorsanız, dönemin başında balo günü sikik bir giysi kabininde Aiden Cornell'a bekaretimi vereceğimi söyleselerdi onlara gülmezdim; muhtemelen yüzlerine tükürür ve her zamanki rahibeliğimden ödün vermeden bunun çok edepsizce olduğunu söylerdim. Çünkü Bakireler Kulübü üyesi olmak bunu gerektirdi. Dalga geçiyorum, doğrusu ne saçmaladığımı ben bile bilmiyorum.
Aiden avucunun altında ezilen göğüslerimi okşamaya başlayınca kollarımı boynuna, sanki olabilirmiş gibi, daha da sıkı dolayarak ıslak bedenlerimizi birbirine bastırdım. Düzensiz nefes alışverişlerimiz birbirine karışmıştı. Dudaklarım dudaklarının üzerinde dolaşırken parmaklarım dövmelerle kaplı vücudunda daireler çizmeye devam ediyordu. Sırtımı aynaya çarptığında inledim ve ona daha yakın olma güdüsüyle kalçasının etrafına sardığım gevşek bacaklarımı sıkılaştırdım.
Eh, bir de şüphesiz ki her zaman Aiden Cornell'a karşı kabul edemediğim bir ilgim olmuştu.
Bedenlerimiz birbirinden ayrılmadan ve onun sıcaklığından uzaklaşmadan hemen önce dudaklarıma sert öpücüklerinden birini verdi ve beni ayaklarımın üzerine bıraktıktan sonra kabin duvarına yaslanarak bir süre nefesini düzene sokmaya çalıştı. Yerdeki giysilerin arasında duran futbol formasını önünde daha fazla çıplak kalmak istemezcesine hemen üzerime geçirdim. Utandığım için -evet, doğru duydunuz; içimdeki saf kız fena utanıyordu- bakışlarımı kaçırıyordum. Bunu fark etmiş olacak ki bana döndü. ''Hey, bana bak,'' dedi gülümserken, -hala nefes nefeseydi ve psikopatça seksi görünüyordu- ardından yanağımı kavrayarak ona bakmamı sağladı ve yavaşça fısıldadı. ''Mükemmeldik... öyle, değil mi?''
Pekala, Aiden benimle kirli konuşmamalıydı. Çünkü bu çok... çok tahrik ediciydi?
Bir süre ne diyeceğimi bilemedim ve karşısında aptal bir aşık gibi kızarmadığımı umdum. Bu gerçekten sinir bozucuydu. Üstelik artık stresten dolayı yiyebileceğim çilekli rujumdan tek bir iz de kalmamıştı; Aiden hepsini sömürmüştü!
''Oh... ben, şey,'' bakışlarımı kaçırarak dudağımı ısırdım. ''Ben acıktım.''
Hayır, deli gibi utanıyordum ve saçmalıyordum ama bir adet büyük boy Meksikan pizzaya da hayır diyemezdim sanırım. Kim derdi ki? Oh, doğru! Bir an unutmuşum, en iyisi bu şıkkı siz yuvarlak içine alın: 
A) Vivianne Poetry B) Vivianne Poetry C) Vivianne Poetry D) Vivianne Poetry
Aiden göz devirdi. ''Aslında ben yine siktir git demeni bekliyordum.''
Dudaklarımı aşağı sarkıttım. ''Ama seni seviyorum!'' Bir anda ağzımdan çıkıvermişti. Nasıl oluyordu ben de bilmiyordum.
Aiden duyduklarına inanamıyormuş gibi tek kaşını havaya kaldırdı. Şuana kadar bunu yüzüne hiç söylememiş olduğumdan olsa gerekti. Şey, aslında bunu mesajdan bile çok sık söylemezdim ve galiba bu yüzden dört senedir kimse benimle ilgilenmiyordu. Belki de gerçekten ruhsuz kızın tekiydim ve Aiden duygusal yönümü su yüzüne çıkarıyordu. Vay canına, şu iki karışlık kabinin içinde ilişkimiz adına bayağı ilerlemiş gibiydik. Vivianne ve Nate hakkında söylediklerimi geri almıştım, öyle değil mi?
''Ve şey... bilirsin, mükemmel oluşumuz... hoşuma gitti,'' diye ekledim ve bir yandan dudağımı ısırmaya devam ederken bakışlarımı gözlerinden tekrar kaçırdım.
Evet, bir de cesaret deposuydum ve bu halimle kesinlikle Vivianne'e taş çıkarırdım.
Aiden bir yandan giyinirken kıkırdadı. ''Utanınca çok tatlı oluyorsun. Sanırım bundan sonra seninle hep kirli konuşacağım.''
Göz devirdim. ''Siktir git.''
Hızlı hareketlerle pantolonunu üzerine geçirdi ve kemerini bağlarken tekrar bana döndü. ''Belki bu da bizim her zamanımız olur,'' güldü. İstemeden kıkırdadım -gerçekten istemeden oldu çünkü ona karşı tavır yapmaya çalışıyordum- ve benim için sorun değilmiş gibi omuz silktim.
Doğrusu eğer bir arama çubuğu olsaydım sık kullanılanlarda mutlaka www.siktirgit.com linkine rastlardınız ve muhtemelen size Bunu mu demek istemiştiniz? Siktir git sorusunu sorar dururdum.
''Siktir git?'' Yüzünde afacanvari bir gülümseme belirdi.
''Siktir git,'' bir yandan gömleğinin düğmelerini iliklerken bundan hoşlanırcasına keyifle kahkaha attı ve kravatını bağlamak yerine boynunun etrafına doladı.
Sanırım günün sonunda Shakespear'in Romeo ve Juliet'i yerine Aynı Yıldızın Altında karakterlerinden Hazel Grace ve Augustus'un parodisi gibi bir şey olmuştuk.
''Her zamanımızı da bulduğumuza göre artık buradan ayrılmalıyız, bebeğim.'' Beni belimden yakalayarak kabinden dışarı çıkardı. Kaşlarım merakla çatılırken büyük boy aynasının karşısına geçti ve kendine çeki düzen vermeye başladı.
Bir süre sonra bakışları aynadaki yansımamdan onu inceleyen gözlerimi buldu. Gözlerimin içindeki merakı fark etmiş olacak ki sırıttı. ''Ve tabii ki,'' diye devam etti, bir yandan kravatını bağlarken. ''Mezun oluşumuz yerine bu eşsiz itiraf ve sözlerini büyük boy Meksikan pizza yemeye giderek kutlamalıyız,'' güldü. Dağılmış kıvırcık saçlarını düzelttikten sonra omzunun üstünden beklentiyle bana döndü. ''Seni ailemle tanıştırmamı da ister misin? Merak etme, onlar da en az benim kadar hazır yemek düşkünüdür. Babam geçen sene doğum günümde bana hamburger şeklinde bir yastık hediye etmişti, ki onu daha sonra yeni doğan kuzenimin pusetinde kusmuğa bulanmış bir halde buldum.''
Beni ne kadar iyi tanıdığından bahsetmiştim, değil mi?
Kıkırdadım ve dizimin üstünde biten formayı aşağı çekiştirdim. Ah! Ne kadar düzeltmeye çalışsam da hala görüntüm az önce sevişmiş gibi duruyordu. Alt sınıflardan birine okul dergisi için konu olmadan önce -dergi editörü Margaret Johansson'nın gözcüleri her yerdeydi- okuldan tüysek iyi ederdik çünkü bu okulda daha fazla iz bırakmak istemiyordum. Son sınıfın en popüler kızı ile -benim deyişimle Vivianne kaltağıyla- yaşadığım kavga dergi için yeterince iyi bir malzeme olmuştu.
''Bir aile yemeğine hazır değilim, Aiden.''
Aiden bunu dememi bekliyormuş gibi güldüğünde gamzeleri belirginleşti. Gamzeleri sadece gerçekten güldüğünde belirirdi. ''Biliyorum, ben de öyle. Boş ver, en iyisi sadece Russo's New York Pizzeria'ya gidelim ve şu kokuşmuş elbiseyi de bir kuru temizlemeye falan verelim.''
Telefonumu çıkardım ve mesaj yazmaya başladım. Bana 'neler oluyor?' dercesine bakarken Mesajı gönder butonuna tıkladığımda Aiden'nın telefonu ıslık çalarak öttü. Ona bakması için cebini işaret ettim.
Ben: hindistan cevizli çikolata da alacak mıyız?
Göz deviren bir emoji gönderdi.
Yakışıklı: Evet.
Ben: aman tanrım
Ben: seni gerçekten seviyorum!! xxxx
Ben: dipnot: öpücükler tamamen senin içindi
Ona göz kırpan bir emoji yolladım.
Yakışıklı: Bu bir evlenme teklifi mi?
Ben: ıy
Ben: hayır. Seninle evlenmeyeceğim
Yakışıklı: bu sözünü de hatırlatmamı istiyorsun sanırım ;)
Ben: siktir git
Yakışıklı: ama yanındayım!
Ben: tanıdığım en sevimli götsün
Ben:
Yakışıklı: iltifatın beni ağlattı
Ben: Yalancı. Sırıttığını görüyorum
Yakışıklı: kalp attın ;)
Ben: geri aldım
Yakışıklı: kalbimi de geri ver bari :(
Ben: Balonun kralı olamadın
Ben: ama klişelerin kralı sensin sevgilim
Ben: tacını takdim etmeme izin ver
Ona bir taç emojisi gönderdim.
Yakışıklı: ama bu taç kızlar için.
Bana kızgın bir emoji gönderdi. Göz devirdim.
Ben: ciddiyim
Ben: siktir git?
Yakışıklı: siktir git
Yakışıklı: tamam şakaydı
Yakışıklı: Buraya gel

✂ SON✂

✉ Bay Bilinmeyen ⚥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin