Daha önce, birisine sarılmanın bu kadar güzel hissettirebileceğini tahmin bile edemezdim.
Kolunun sıkı sıkıya kavradığı belimden tüm vücuduma yayılan ısının ya da burnumu yasladığım teninden yayılan hoş, erkeksi kokunun beni bu kadar kendimden geçirebileceğini bilseydim, Calum Hood'a kendimi açmam bu kadar bile zaman almazdı.
"Teşekkür ederim," diye mırıldandım, ağır soluklarımız arabasının içinde huzurlu bir ritim oluşturduğu sırada. Saçlarımın üzerinde dinlenen dudaklarının gerildiğini hissettim. Hemen ardından dudaklarını hafifçe bulunduğu yere bastırdı. Öpüşü, teşekkür etmeme gerçekten de gerek olup olmadığını sorgulamamı sağladı. Kucağına kıvrılan bedenim, onu benden daha çok memnun etmiş gibi görünüyordu.
"Etme." diye mırıldandı usulca. Bu kadar yumuşak bir ses tonu kullanmasa, arkasından anı mahvedecek bir cümle geleceğini düşünebilirdim; fakat sadece beni ürkütmek istemediği ortadaydı. Yanılmama olanak vermeden, aynı ses tonuyla devam etti. "Bana kendini açtığın, yanında olmama izin verdiğin için teşekkür etmesi gereken benim."
Bir gülümseme iznimi beklemeden yüzümü kapladı. Saçlarımın arasında hareket eden dudakları üzerimde alev almış gibi bir etki yaratıyordu, ancak bu beni rahatsız etmekten oldukça uzak bir histi. Yıllardır böylesine huzurlu hissettiğimi hatırlamıyordum ve yalnızca on altı yaşımda olduğum düşünüldüğünde, bu büyük bir zaman dilimiydi.
"Eh," dedim sıcak tenine temas eden dudaklarımı görmezden gelmeye çabalayarak. "Benim de, yanımda olduğunuz ve bana kucağınızı açtığınız için teşekkür eden taraf olmam gerekiyor, sanırım."
Zihnimi bir kez daha bulutlandıran kıkırtısı kulaklarıma dolduğunda, gözlerimi sıkıca yumdum. Eğer anılarımızı kaydedebilseydik, bu anı yüzlerce kez yaşamak isteyeceğime emindim. Cennetten kopup gelen gülüşünün tınısını bu kadar yakından işitmek, herkesin elde edemeyeceği bir şanstı.
"Belki de ikincisi için benim de teşekkür etmem gerekiyordur." diye mırıldandı, gülmeye devam ederken kulağıma eğilip. "Tanrım!" diye ciyakladım, benim olduğuna inanamayacağım kadar tiz bir sesle. Kollarımı doladığım boynundan ayırıp uzaklaşmak için çabaladığımda, avuçları belimi daha sıkı kavradı ve bana hareket olanağı tanımadı. Başımı iki yana sallayıp önüme eğdiğimde gülüşü biraz daha şiddetlendi ve yanaklarımın daha da ısınmasına neden oldu. Ellerimin tersini yanaklarıma bastırdım. Yüzümü ıslatan yaşların izleri hala yerini korurken, dudaklarımın bir gülümseme için titreşmesi garipti.
"Gülümsemeni gizlemeni istemediğimi söylemiştim." diye mırıldandı, uzun parmakları çenemi kavrayıp yüzlerimizi birbirine yakın tutarken, gülmeye bir son verip. Baş parmağı dikkatle alt dudağımın üzerinde gezindi ve bakışları dokunuşunun bıraktığı silik izi takip etti. "Bana teşekkür etmenin en kolay yolu bu."
"Bana hissettirdiklerinizin öylesine bir gülümsemeden çok daha fazlasını hak ettiğine eminim." diye yanıtladım onu. Kaşları çatıldı ve gözleri bir türlü sahip çıkamadığım gülümsememden ayrılıp gözlerimi buldu. Bakışları ifadesizdi.
"Öylesine bir gülümsemeyle bile beni böyle etkin altında bırakabiliyorsan, biraz korktuğumu itiraf etmeliyim." Yutkundu ve parmakları alnıma dökülen tutamları zarif bir hareketle geriye iterken "Nora," diye fısıldadı. İsmimi söylerken kullandığı yumuşacık ses tonunun bana ne yaptığına dair hiçbir fikri yoktu. "Ne kadar güzel olduğunun farkında bile değilsin, değil mi?"
Cümleleri, tatlı ya da hoş olarak adlandırabileceğimden çok daha farklı bir etkiyi tüm bedenime yaydı. Kalbim deli gibi çarpmaya, göğüs kafesimi delebilirmiş gibi sert darbelerle vurmaya başladı ve bir an için, hissettiklerimin öngördüğü hissedebileceklerimin düşüncesi bile, gerçekten ödümü koparttı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
girls like you • hood
FanfictionDon't you know people write songs about girls like you?