1.3

3.6K 164 69
                                    

ufak bir not; hikaye 2033 yılında geçiyor ve her ne kadar benzerlikler olsa da paralel evrenimsi bir durumumuz var, yani farklılıklar olacak

Michael ve Reina'nın karşısındaki koltukta engel olamadığım bir rahatsızlıkla hareketsizce otururken, Michael'ın ortamı yumuşatma çabalarına yardımcı olmak adına somurtmamak için uğraşıyordum. Gerçekten, gülümsemeyi bile deniyordum; ama sanki yüzümdeki tüm kaslar oldukları yere sabitlenmiş, beni güldürmemeye ant içmiş gibiydi. Calum'un hiçbir tepki vermiyor oluşu da kesinlikle daha iyi hissettirmiyordu. Yutkundum. Belki de en azından konuşmaya katılsa biraz gevşeyebilirdim, fakat nefes alışverişleri dahi belli belirsizdi.

"Hatırlıyor musun, Calum?" dedi Michael sonunda, beni konuşturamayacağını fark edince dikkatini Calum'a yöneltip. "Ashton RJ'i gezdireceğini söylemişti ve geriye onsuz dönmüştü." Bakışlarım Michael ve Calum'un arasında gidip gelirken, Calum'un yüzünde bir anlığına küçük bir öfke belirtisi görür gibi oldum ancak hızlıca yerini keyifsiz bir gülümsemeye bıraktı. "Elbette hatırlıyorum, Michael."  dedi küfür eder gibi bir ses tonuyla. Michael hevesle, sanki çok normal bir şeyden bahsediyormuş gibi kıkırdadı. "Onu nasıl yumrukladığını da hatırlıyor musun peki?"

Calum bir kez daha gülümsediğinde, Ashton her kimse ondan pek de hoşlanmadığını düşündüm ama içimde bunun çok da doğru olmadığına dair bir his vardı. Bu ismi sanki daha önce duymuştum, hatta önemli birisi olduğundan neredeyse emindim; fakat üzerinde uzun süre konuştuğumuzu sanmıyordum.

"Eh," dedi Calum yüzündeki sırıtışla, oturduğu yerde biraz gevşeyerek. "Luke kucağında RJ'le çıkıp gelmese, piç kurusunun suratını tur otobüsünün zeminine yapıştırıyordum. Unutmam imkansız."

"Luke..." diye mırıldandığımda, üçünün de bakışları aynı anda beni buldu. Anlamsız bakışlarının arasında, kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım ve söyleyeceklerimi toparlamayı denedim. "Ashton grubun dördüncüsüydü, değil mi? Yanılmıyorsam, baterist." Calum mekanik bir hareketle başını sallarken, Reina en az geldiğimde olduğu kadar şokta görünüyordu. Hatta daha çok... yüz felci geçirmiş gibiydi. "Tanrı aşkına!" diye ciyakladı birden koltukta öne doğru kayarken. "Grup hakkında hiçbir fikrin yok mu? 2015'e dek Avustralya'nın tamamını sallıyorlardı. Onların şarkılarıyla büyüdüm ben."

Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı ve aniden büründüğü samimi tavıra karşılık biraz tereddüt etsem de vücudum benden önce karar verip gevşedi. Kontrolüm dışında ben de koltukta öne doğru kayarken "Unuttun mu?" diye mırıldandım. "On altıyım."

"Tanrı aşkına!" diye ciyakladı tekrar. "Calum Thomas Hood! Bu kızın ne kaçırdığına dair hiçbir fikri yok. Ona konserleri bile izletmedin değil mi? Seni küçük-"

"Nora'ya en son bir şarkımızı dinletmeye kalktığımda, sonucu kanepemde keyifli olduğu kadar riskli bir sevişme seansı oldu." dedi Calum, yüzüne bir anda yerleşen sırıtmayla. "Yeni bir tanesini dinlemek isteyebileceğini hiç düşünmemiştim."

İrileşen göz bebeklerimle ona döndüğümde, yüz ifademi oldukça komik bulmuş olacak ki kıkırdadı. Ancak bunu onun kadar gülünç bulduğumu söylemek koca bir yalan olurdu. Tanrı aşkına, aramızdakinden bahsettiği insanlar sadece birkaç saat öncesinde bunun hastalık olduğunu düşünüyorlardı.

"Bence," diye mırıldandı Michael, rahatsızlığımı oldukça açığa vuran yüzüme dikkatle bakarak. "Nora seninle ilgili her detayı bilmek ister." Ardından bana gülümsedi ve gözlerindeki o içten, sıcacık ifade hislerimi saran buz gibi soğuğa acımasız bir darbe indirdi. Gülümsemesine karşılık verdim. Bu adamın karşısında kimsenin kalkanlarını uzun süre havada tutabileceğini sanmıyordum. Karşısındakine nasıl daha iyi hissettireceğini biliyor gibi görünüyordu. "Eh," dedim bakışlarımı Calum'a çevirerek. "Calum bunu düşünemeyecek kadar... kalın kafalı."

girls like you • hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin