Kyle ona yasladığım sırtımın titremesine neden olacak şekilde güldüğünde, belimde belli belirsiz dokunuşlarla daireler çizen parmakları bir an duraksadı. Konunun ne olduğunu kaçırdığım için suratıma bir gülümseme yerleştirmekle yetindim, ancak dikkatimi toparlayamayışım bunu gerçeklikten uzak tuttu.
Son birkaç gün boyunca, yapabildiğimin en iyisi buydu. Kyle beni neşelendirmek için elinden geleni yapıyor, yemekhanede hiçbir zaman tahammül edemediği takım arkadaşlarının masasına otururken bile sorun çıkartmıyordu; ancak bu bana daha kötü hissettirmekten başka bir halta yaramıyordu. Elbette, erkek arkadaşımı babasıyla aldattıktan sonra iyi hissetmeyi beklemiyordum; fakat tüm bu mide bulantısını, başımdaki bitmek bilmeyen ağrıyı ve zihnimde sürekli tekrar eden görüntüleri de beklemiyordum. Üstelik, bana karşı her zaman olduğundan nazikken bu çok daha zordu. Her zamanki kaba tavrını sürdürseydi, belki en azından yüzüne bakabiliyor olurdum.
"Sen iyi misin?" dedi Bailey, sandalyesinden bana doğru eğilerek. Bakışlarım odağından ayrılıp onun keskin yüz hatlarını bulduğunda başımı salladım. "Evet, elbette. Bir şey mi kaçırdım?"
"Ah, hayır." dedi elini önemsiz bir şeyden bahsediyor gibi sallayıp. İri dudaklarını ıslattı ve koyu renkteki gözlerini ilgiyle yüzümde dolaştırdı. "Dalgın görünüyorsun, bir sorun olup olmadığını merak ettim." İçten olmasını umduğum bir gülümsemeyle ona bakıp başımı iki yana salladım. Takımda arkadaşım olmaya en yakın insan sanırım oydu. Hiçbir zaman suratına şu sahte gülümsemeyi takınıp tanrıça edasıyla gezinen sürtüklerden olmamıştı. Gülümsemeleri gerçek, konuşmaları samimiydi. "Sorun yok." diye mırıldandım. "Şu sıralar biraz kafam dağınık sadece."
"Bir problem olursa konuşabileceğimizi biliyorsun, değil mi?"
"Elbette, Bailey." dedim sonunda yüzüme sıcak bir gülümseme yerleştirerek. "Teşekkür ederim."
Büyük bir gülümsemeyle karşılık verdi ve Kyle eğilip şakağımı öptüğünde tekrar masadaki konuşmaya odaklandı.
Titrek bir his tüm bedenimi sardı. Kyle'ın bana verdiği ani öpücükler sadece yalnız kalabileceğimiz kısıtlı zamanlarda ve alanlarda dudaklarıma bırakılan birkaç taneden ibaretti. Şimdi bana verdiği masum his yeterince suçlulukla boğulmuyormuşum gibi daha da tıkamıştı soluk borumu. Neden bir anda bana davranışlarının değiştiğini anlamıyordum. Belki kuruntu yapıyordum sadece? Hep böyle davranıyordu, ama ben fark etmemiştim bu şekilde suçlu hissedene kadar?
Ama kulağıma eğilip beni ne kadar özlediğini fısıldadığında bir an için beni saran tüm o suçluluk buhar olup gitti. Son zamanlarda ilişkimizde tüm paylaştığımız cinsellikten ibaretti ve sırf babasıyla birkaç ateşli dakika geçirmiş olmam, bir anda Kyle'ı meleğe çevirmeyecekti. Sadece pişmanlığım bana onu daha iyi biri gibi gösteriyordu ve ben de aklımın bana oynadığı oyunlara izin veriyordum.
"Bana gelebilirsin?" dedim kafamı çevirip dudaklarımı boynuna temas ettirirken. "Babamın yanına gitmeme daha üç gün var. Yatağımın ikimize de yeteceğini biliyorsun."
"Babam iki gün sonra şehir dışına çıkacak." diye mırıldandı. Gerilmeme engel olamadım. Rahatsız edici bir his çoktan göğsüme yerleşmişti bile. Bana ne oluyordu bilmiyordum. Aramızda tüm geçen hormonlarıma yenildiğim aptal birkaç dakikaydı, ancak sadece Bay Hood'un bahsi geçtiğinde bile yıllardır ona saplantılıymışım gibi davranıyordum.
"Ve?" dedim elimi kaslı göğsüne yerleştirip ne kadar küçük göründüğünü fark etmemin etkisiyle gülerek.
"Yani, sanırım uzun süre onu görmeyeceğim. Sen gelemez misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
girls like you • hood
FanfictionDon't you know people write songs about girls like you?