1.6

2.1K 95 30
                                    

Salonum sabahın ilk ışıklarıyla aydınlanırken, Kyle'ın bedeni yanımda huzursuzca kıpırdandı. Ona hala arkam dönüktü, fakat mırıldanmalarını göz önüne alırsak çoktan kirpikleri titreşmiş, göz bebekleri küçük salonumu birkaç defa turlamıştı. Onu her sabah nasıl uyandığını bilecek kadar fazla izlemiştim, hakkında neredeyse her şeyi biliyordum ve önceleri onu bu kadar tanımak beni deli gibi mutlu ederdi. Şimdiyse yalnızca kafamı meşgul eden birkaç önemsiz detaydan ibaretti ve bu korkunç hissettiriyordu.

Kyle saatler öncesinde belime doladığı kolu yardımıyla beni kendine doğru çekti ve dudaklarını saçlarımın arasında bir yere bastırdı. Vücudum belli belirsiz ürperdiğinde dudaklarının kıvrıldığını hissettim. Ardından kulağıma doğru uzandı ve "Günaydın, bebeğim." diye mırıldandı. Yutkundum. Dudaklarının teması beni birden birkaç gün öncesine, tek kişilik koltuğumda Calum'un kucağında uyuyakaldığım ana götürmüştü. Yüzümü omzunun kıvrımına yaslamış bir halde gözlerimi aralamış, o huzur veren kokusunu soluyarak uyanmıştım. Dudaklarım uyanır uyanmaz bir gülümsemeye kucak açmış, Calum'un beni görmek için hafifçe kafasını eğmesine sebep olmuştu. Saçları yanağımı belli belirsiz gıdıkladığında kıkırdamış, dudaklarımı boynuna bastırmıştım. "Günaydın, güzelim." diye mırıldanmıştı o boğuk, mükemmel sesiyle. "Keşke her güne seninle başlayabilsem."

"Günaydın, Kyle." dedim düşüncelerimden sıyrılarak. Konuşurken çatlayan sesim, söyleyeceğim yalana bir nebze daha gerçekçilik katarken boğazımdaki berbat tadın geçmesi adına birkaç kez üst üste yutkundum. Belki gerçek olmaya o kadar uzak bir yalan değildi söyleyeceğim, gerçekten de berbat hissediyordum kendimi.

"Keşke." demiştim burnumu boynunun kıvrımında gezdirerek. "Hayatım cennetten bir kesite dönerdi, eminim."

"Okula gitmeden önce evime uğramamız sorun olur mu?" dedi Kyle, tekrar zihnimdeki anıyla arama girerek. "Üniformalarımı almam gerekiyor. Hem babamı da görsem iyi olur, dün konuştuğumuzda sesi kötü geliyordu."

Çığlık çığlığa onu gördüğünde daha iyi hissetmeyeceğini haykırmak istesem de, dilimin ucuna kadar gelen sözcükleri yuttum. Kusacak gibi hissediyordum, ağzımda gerçekten de berbat bir tat vardı. "Bugün okula gideceğimi sanmıyorum." dedim kısaca. "Hasta hissediyorum."

Yattığı yerden doğrulup yüzüme baktığında gözlerinin içine ruhsuzca bakmayı sürdürdüm. Tüm gece gözümü dahi kırpmadığım için, çok büyük ihtimalle gözlerim çukurlaşmıştı. Zihnimi bulandıran anıların da yüzümün rengini soldurduğuna oldukça emindim. Bu yüzden olsa gerek, Kyle'ın gözleri endişeyle doldu ve kaşları çatıldı. Eğilip dudaklarını alnıma bastırırken tereddütlü görünüyordu. Bu kendimi bencilce iyi hissetmeme neden oldu. En azından eskisi gibi olmadığını biliyordu ilişkimizin.

"Ateşin yok." diye mırıldandı geri çekilirken. "Ama çok solgun görünüyorsun. Eğer yalnız kalamayacağını düşünüyorsan, seni babamın yanına götürebilirim. Birkaç saati seninle geçirmeyi sorun etmeyecektir."

Her ne kadar teklifi beni tarifi imkansız bir duyguyla cezbetse de, Calum'un bana ne kadar kırgın olduğunu tahmin edebiliyordum ve gerçekten özür dilemek için sağlam bir planım olmadığı sürece yanına gitmek istediğimi sanmıyordum.

"Teşekkür ederim." dedim çatlayan sesimle. "Başımın çaresine bakarım."

"Lütfen, Nora." dedi kaşlarını çatmadan önce. "Senin için en azından bunu yapmama izin ver. İnan maça birkaç gün kalmamış olsaydı, bugünü seninle geçirmeyi çok isterdim ama koç canıma okur."

"Başımın çaresine bakabilirim, Kyle." dedim tekrar. Sakin olmak için gerçekten çabalıyordum, ama ısrarcı davranılması tahammül edemediğim şeylerden biriydi. O yüzden dudaklarını tekrar araladığında sert çıkmasına engel olamadığım bir sesle onu susturdum. "Yıllardır başımın çaresine baktım, birkaç aydır hayatımdasın diye bu değişmek zorunda değil."

girls like you • hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin