merhaba,
öncelikle asırlardır bölüm bekleyen bir kitle var ve onlardan özür dilemek istiyorum.
uzunca bir süre tıkanıklık yaşadım, yalnızca burada değil kağıt üzerinde de hiçbir şey yazamıyordum. benim için gerçekten kötü bir dönemdi çünkü yazmak gerçeklikten biraz olsun kaçmama yardım eden tek şey ve buna oldukça ihtiyacım oluyor.
daha sonrasında bir iki bölüm yayımladığımdaysa hikayenin eskisi kadar sevilmediğini fark ettim ya da eskisi kadar ilgi görmediğini ve bu pek önemli değil aslında, ama zaten bu hikayeyi yazmaya devam ediyor olmamın sebebi belli bir kitlenin hala okuyor olmasıydı çünkü 5sos'a olan ilgimin neredeyse tamamını kaybettim. klasik bir fangirling zırvalığıdır zaten, bilirsiniz.
ama birkaç gün önce youtube'da öylesine bir şeyler dinlerken bir anda gözüme 5 seconds of summer'ın never be'si çarptı, bir an tekrar dinlemek istedim. sonra eski şarkılardan birkaç tane daha falan derken kendimi the only reason dinlerken buldum ve bu bölüm için düşündüğüm bir sahneyi bana anımsattı. kendi yazdığım hikayeyi özlemiş gibi oldum biraz, 5sos'u da özlemiş gibi. o yüzden zaten birkaç bölümlük ömrü kalan hikayeyi en azından tamamlayayım diye düşündüm. hala okuyan varsa teşekkür ederim, umarım sizi hayal kırıklığına uğratan bir bölüm olmamıştır, ne de olsa çok uzun süredir bekletiyorum.
bölümü okurken the only reason dinlemek isteyebilirsiniz, istemeyebilirsiniz de. yani neden beni yazmaya iten şarkı o oldu hala emin değilim. her neyse.
sizi seviyorum xx
Bedenimi kaplayan uyuşukluk bana rahatsızlık vermek yerine içimi huzurla kaplarken saatler öncesinde kapanmış olan televizyonumun siyah ekranındaki görüntümüzü izlemeye devam ettim. Calum, sanki Kyle'ın uyuduğu yeri biliyormuş gibi çift kişilik koltuğumu görmezden gelip hemen yanındaki tek kişilik koltuğa oturmuş ve benim de kucağına kıvrılmama izin vermişti. Başımı göğsüne yaslamış, sakinleşene kadar hıçkırıklarımla bir savaş vermiştim; ancak şimdi gözlerim hiç olmadığı kadar boş bakıyordu. İçimdeki burukluk hissettiğim huzur kadar baskın değildi, fakat öyle olması gerektiğini bilirken kendime olan saygımı ne kadar yitirdiğim dışında hiçbir şey düşünemiyordum. Calum'un gözyaşlarımı öptüğü her nokta tenime ucu alev almış iğneler gibi batıyordu. Bana dokunmasına deli gibi muhtaç olduğum adamın aynı zamanda böyle acı vermesi, nasıl bir çelişkiydi böyle? Aynı anda hem doğruyu, hem yanlışı nasıl hissedebilirdim? Ve daha önemlisi, bunun üstesinden nasıl gelmem gerekiyordu?
Bakışlarımı televizyonun ekranından, öylece kaybolmamış gibi bana geri dönen suçluluk hissiyle kaçırıp parmaklarıyla oynadığı elime çevirdim. Tenim onunkine temas ederken ışıldıyor, vücudum yalnızca onun dokunuşlarıyla canlanıyordu. Bana böyle hissettirmesinin hastalıklı olduğunun farkındaydım, şimdi bile ondan nefret edeceğim onca sözcüğü söylemişken ona sığınıyordum; fakat elimde değildi. Calum Hood'a çok fena kapılmıştım ve bunun bir kaçış yolu yoktu.
"Bunu nasıl sürdüreceğiz?" dedim ağzımda acı bir tat bırakan, yapay bir sesle. Bakışlarının yavaşça gözlerime çevrildiğini hissettim, bakışlarımı ellerimizden ayırmadım. "Oğlunla beraber her gördüğünde söylediklerini sindirecek küçük kaltağın olamam ben senin," Derin bir nefes aldım, bu konuşmayı sürdürmek zordu. Aramızdakini bitirme fikri bile bana uçurumdan aşağı atlamışım da saatlerce dibe çakılamamışım gibi yitik hissettiriyordu. Dudakları aralandı ve konuşmak için kesik bir nefesi içine çekti, ama lafı ağzına tıkadım. "Sakın Kyle'dan ayrılırsam böyle bir sorun olmayacağını söyleme. Eğer onu bırakırsam birbirimizi görmemizin bile ne kadar tuhaf ve zor olacağını sana açıklamama gerek olduğunu sanmıyorum."