Yine olmuştu. Bazenleri üzerine çöken hissizlik yine kendisiyleydi. Hissetmiyordu. Şanslıydı. Eğer hissetseydi şuan dayanamazdı. Aklında ki düşünceler onun dayanmasına izin vermezdi.
Babası onu bırakmıştı. Bırakmasaydı şuan bu halde olmayacaktı. Ama yine de babasını seviyordu.
Annesi ona inanmamıştı. Öz oğlunun fahişeye dönüşmesini izlemişti. Bedenini satarak kazandığı parayı yemişti ve yemeye devam ediyordu. Ama yine de annesini seviyordu.
Jongin onun kalbini her seferde parçalara ayırıp, tekrar tamir ediyordu. Ama yine de onu seviyordu.
Yoonmin, Kyungsoo'nun sevdiği adamla nişanlıydı. Kyungsoo'nun hayalini kurduğu, bir kere gerçekleşmesi için her şeyi yapabileceği şeyleri yaşıyordu. Ama yine de onu seviyordu.
Kyungsoo hayata geliş amacını bulmuştu. Onu sevmeyen insanları sevmek.
Sevgisini sorgusuz, sualsiz herkese veriyordu ama karşılığında sevgiye dair tek bir kırıntı alamıyordu. Ve zamanla verdikleri, aldıklarından fazla gelince tükeniyordu.
Kris, şehirden uzak evinin kapısını açıp Kyungsoo'yu içeriye ittirdi. Kyungsoo'nun kaçmaması için acele ederek kapıyı kilitledi.
"Korkma kaçmayacağım."
Kris gözlerini kapıdan çekip yerde ki Kyungsoo'ya baktı. İttirdiği şekili hiç bozmadan yerde oturuyordu. Kris dudaklarını yalayıp bedenini de Kyungsoo'ya dönderdi.
"Mesleğini kavramış olman güzel."
Kyungsoo gülümseyip kafasını olumlu anlamda salladı. Hissetmiyordu değil mi? Acıyı hissetmiyorken konuşmak istiyordu. Sonunda ölene kadar becerilse bile hissetmeyecekti.
"Fazla zavallı hissettirmiyor mu?"
"Ne?"
"Diyorum ki paranla başkalarına böyle üstünlük sağlamak zavallı hissettirmiyor mu?"
Kyungsoo, Kris'in sinirden kudurmuş yüzünü görmekten şuan zevk alıyordu.
"Zavallılıktan mı bahsediyorsun? İstersem seni burada öldürürüm. Arkandan ağlayacak birisi mi var? İstersem seni öldüresiye beceririm, sesini çıkaramazsın. Zavallılık işte tam da bu Do Kyungsoo."
Haklıydı. Sesini çıkarmayacaktı.
Kris geçip koltuğa oturduğunda Kyungsoo ne yapacağını bilemez bir şekilde ona bakıyordu. Bu Kyungsoo için de bir ilkti. Ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmiyordu.
Kris televizyondan gözlerini çekmeden kanalları zaplıyordu. "Aç mısın?"
Kris Kyungsoo'dan ses gelmeyince ona bakmıştı. Kyungsoo kafasını olumsuz anlamda salladığında karnı onu yalanlarcasına guruldadı. Kyungsoo kızarırken, Kris gülerek ayağa kalktı.
Kris bir yere doğru ilerlerken Kyungsoo'ya "buraya gel" demeyi ihmal etmemişti.
Kyungsoo Kris'e itaat ederek onun peşinden gitti. Büyük bir mutfağa girmişti. Her zaman hayali büyük bir mutfağa sahip olmaktı.
"Tost sever misin?"
Kyungsoo garip bir şekilde Kris'e bakarken Kris Kyungsoo'ya dönüp güldü.
"Abi-kardeş, ikinizde dengesizsiniz."
Kris'in gülen yüzü solduğunda önünde ki ekmeği ikiye ayırdı. "Biz benzemeyiz."
Kyungsoo omuz silkti. "Bence benziyorsunuz."
"Benzemiyoruz dedim!" Kris bağırdığında Kyungsoo şaşkınlıkla yerinden zıpladı. Evet, işte gerçekten benziyorlardı.
Kris elinde ki bıçağı tezgaha fırlatıp kapıdan çıkarken konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
COME TO MY
FanfictionÖnümüzde ki engeller bizi engelleyebilir mi ki? ---- Kyungsoo son kez elinde ki fönü önünde ki kadının saçından aşağı indirdi. Fişi prizden çektikten sonra kablosunu etrafa sarıp çantasının içine koydu. Yarın yine lazım olabilirdi. "Hayatım?" Yukar...