0.6

122 19 10
                                    

6. Bölüm - Eski

''Hazal!''

Arkamdan bağıran Utku'yu pek umursamadan koşmaya devam ettim. O da pes etmezcesine arkamdan gelmeye devam ediyordu.

''Hazal dur artık!''

Dediklerini hala umursamıyordum. Trafiğe çıktığımda nefes nefes kalmama rağmen durmayacaktım. Resmen yolun ortasında köşe kapmaca oynuyorduk. Ve köşe de ben oluyordum. Arabanın farları gözüme çarparken araba çoktan kornaya basmıştı bile. Birden ne olduğunu anlamadan kendimi yerde bulmuştum. Utku'yu ise üzerimde. Bir kaç saniye göz göze geldikten sonra Utku hemen üzerimden kalktı ve ardından elini uzatarak beni kaldırdı.

''İyi misin?''

Kafamı yarım yumalak salladım. İyi değildim. Her şey üst üste geliyordu. Sanki bir bataklıktaydım ve çırpındıkça, yaşamaya çalıştıkça batıyordum. İşin kötü tarafı bir yerden sonra da alışıyordum.

''Hazal? ''

Utku'nun adımı telaffuz etmesiyle ona döndüm.

'' Seni evine bırakayım mı?''

Kafamı olumsuz anlamda salladım.

'' Şuan eve gitmek istemiyorum. Sen de keşke peşimden gelmeseydin; baksana benimle ilgileniyorsun sürekli, yoruyorumdur seni...''

Cümlemin ardından önce kaşları çatıldı ardından eski haline geri dönmüşlerdi.

''Sen beni yormuyorsun; aksine seninle ilgilenmek çok hoş bir durum. Ve bunun sonucunda da aileme mesleğimin önemini kanıtlayacağım. Eğer şimdi bırakıp gidersem ne istediğim mesleği ne de istediğim kişiyi elde ederim.''

Kafamı bu sefer de tamam anlamında sallamıştım ama aklıma takılan bir şey vardı. Utku istediğim kişi derken kimden bahsediyordu. Belki de sevgilisi vardı ve benimle ilgilendiği için araları açılmıştı ama böyle bir durum olsaydı da kurduğu cümle tam tersi olurdu. Farkında olmadan yürürken Utku'nun arabasının önüne geldiğimizi fark etmemiştim. Arabaya bindikten sonra sorar gözlerle Utku'ya baktım.

''Nereye gidiyoruz?''

Arabanın vitesini birden ikiye ikiden de yavaş yavaş üçe çıkarırken konuştu

''Ablamın yanına, yani bizim eve. Terapi için 2. adımı atalım diyorum. 2 ayın sonunda sen eski Hazal olacaksın.''

''Diyorsun? Utku ben nasıl eski Hazal olacağım? Emirhan'ı geri mi getireceksiniz yoksa beni de mi onun yanına göndereceksiniz?''

Sert bir bakış atmasıyla susmak zorunda kalmıştım. Daha geçen gün geldiğimiz evin önünde durmamızla önce arabadan ben ardından da o indi. Bu sefer elinde anahtar vardı. Elindeki anahtara bakınca açıklama yapmıştı.

''Ablamın kızı Ada uyuyor oluyor genelde bu saatte. Uyunanınca da bir daha uyutmak zor oluyor. Rahatsız etmek istemedim. ''
Tamam anlamında kafamı salladım. Utku kapıyı açtıktan sonra sessizce içeriye girdi. Tabi ben de arkasından ilerledim. Olabildiğince yavaş adımlarla üst kata yani Utku'nun odasına gelebilmiştik. Odasındaki armut şekilli minderlerden birisini işaret ederek konuştu.
" Sen otur ben hemen yanıma notlarımı alıp geliyorum."
Kafamı salladım. Turuncu renkli mindere gidip otururken gözlerim dolmuştu. Turuncu onun en sevdiği renkti. Gözlerimi iki defa kırpıştırdım ve yaşın akmasına izin verdim.
-Flashback-
"Emirhan?"
Seslenmemle direk bana dönmüştü sıcak çikolata rengi gözlerini.
"Efendim portakalım? "
Aklımda beliren soruyu ona sordum.
"Bana niye portakalım diyorsun?"
Gülümsemişti.
"Çünkü hem turuncu saçlısın hem turuncu en sevdiğim renk hem de portakal en sevdiğim meyve."
Açıklamasının ardından gülümsemiştim.
"Yani ben en sevdiğinim?"
Evet anlamında kafasını sallarken kollarından birisini omzuma atıp diğeriyle beni kendisine çekmişti. Yanağıma bir öpücük kondururken gülümsemiştim.
-Flashback son-
"Başlayabiliriz sanırım. Değil mi Hazal?"
Utku kendi kendisine mırıldanırken kafamı salladım. Utku ise konuşmaya başlamıştı bile.
"Sana onu düşündürten şey ne?"
Ellerimle oynarken yanıtladım.
"Anılarımız... Her yerde bir anımız var. Herşey  onu hatırlatıyor. Ben buralardan kaçmak için Istanbul'a gittiğimde bile o aklımdan çıkmamıştı."
O da kafasını salladı.
" Peki hiç onu unutmayı denedin mi? Ya da unutmak istedin mi?"
Unutmak... 7 harfli basit bir kelimeydi sadece.
"Unutmayı denemedim ve unutmak istemiyorum. Sadece sürekli onu düşünmek istemiyorum. Her saniye aklımda olmasını istemiyorum. Gülerken aklıma o gelip de ağlamak istemiyorum. Ben onsuz hayata alışmak o yokken ki gibi olmak istiyorum ama olmuyor. Denedim. Çok denedim. Kaç defa yapamayınca intihar girişimlerinde bulundum. Ama her seferinde kurtuldum. Kendimi hayattan soyutlamışken seninle tanıştım. Belki bir umut beni kurtarırsın diye hayaller kurmaya çalıştım ama dış etkenler çok rahatsız ediyor."
Elindeki kalemi bırakınca gülümsedi.
" Peki ya dış etkenleri düşünmezsen Hazal? Anladığım kadarıyla senin sorunun sürekli eskileri hatırlaman."
Mavi gözlerimi onun da aynı renk olan gözlerine diktim.
" Onları nasıl düşünmeyeceğim? Şehir veya ülke fark etmez ki benim için. Bana saçlarımın rengi bile onu hatırlatıyor. Turuncu en sevdiği renkti biliyor musun? Çikolataya alerjisi vardı. Makyaj yapmamdan nefret ederdi. Kıskanmıyordu beni. Kahveyi iki şekerli içerdi. Hiç bir güç ona şekersiz kahve içiremezdi..."
Ağlayarak konuşmamı Utku bölmüştü.
"HAZAL YETER! "
Beni omuzlarımdan tutup sarsarken göz yaşlarım hızlı bir şekilde akıyordu.
"Neden bu kadar zorlanıyorum? Üzerinden beş sene geçmesine rağmen neden hala canım yanıyor benim?"

Buruk bir şekilde gülümsedi.

''Onu unutmaya çalışsan her şey düzelecek Hazal.Sonunun böyle biteceğini sen de biliyordun. Şimdi Emirhan seni bu halde olmanı istemezdi zaten. Ya sen ölseydin de o bu halde olsaydı? Onun böyle olmasını ister miydin?''

Kafamı ''hayır'' anlamında salladım.

'' O zaman Emirhan için hayata tutunsana... Onun için gülümse onun için eğlen hatta onun için gezdiğiniz sokaklarda dolaş''

Son cümlesiyle şaşırmıştım.

''Saçmalıyorsun! Sen psikolog olduğuna emin misin? Ben canım yanmasın istedikçe sen bana onu hatırlatmaya çalışıyorsun! Sen.. Sen.. Sen gerçekten çıldırmışsın. Ben onu hatırladıkça canım yanıyor ama aynı zamanda onu unutmak istemiyorum!''

Ani çıkışıma biraz şaşırmıştı Utku. Benim sinirli halimin aksine o son derece sakin bir sesle fısıldadı.

'' Ada uyanacak''

Dediği şeyle utançla başımı eğdim. Yeğeninin uyuduğunu unutmuştum.

'' Özür Dilerim Utku.''

Başını salladı.

''Önemi yok. ''

Ardından kolundaki gümüş rengi saatine baktı.

''Bir buçuk saat olmuş. İstersen seni evine bırakayım''

Gözlerine bakarak konuştum.

''Gerek yok kendim dönerim.''

Bana ciddi misin dercesine baktı.

''Hayır. Ben cevabımı aldım. Hadi hazırlan seni evine bırakacağım.''

İtiraz etmeden çantamı da alıp kapıdan dışarıya çıktık. Arabanın kapısını açıp yavaşça oturduktan sonra arabayı çalıştırdı. Yol boyunca ne o ne de ben konuşmamıştık. Evime bıraktıktan sonra arabanın arkasından yoldan kaybolasıya kadar bakmıştım. Neden bilmiyordum ama Utku ile olmak beni mutlu ediyordu.

Çünkü Yoksun YanımdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin