0.8

106 16 6
                                    

8. Bölüm

Antalya'nın bıktırıcı sıcağı ile uyanmıştım. Daha Haziran ayında olmamıza rağmen şimdiden soğuk havayı özlemiştim. Yatağımdan yavaşça kalktım. gözlerimi kırpıştırdım. Dün ağlayarak uyuduğumdan çapaklanmıştı gözlerim. Odamdan çıkıp banyoya gittim ve yüzümü yıkadım. Aynadaki yansımama baktım.Mavi gözlerimin altına yakışmayacak şişmiş olan göz altım çok ağlamaktandı. Saçlarım savaştan çıkmış gibi dağınık, topuzdan beni kurtarın dercesine saçarım fırlamıştı.Resmen mağaradan kaçmış insanlar gibiydim.Tokayı çözerek saçlarımı serbest bıraktım. Elime tarağımı alıp yavaş yavaş saçlarımı taradım. Biraz uğraştıktan sonra saçlarım normale dönmüştü. Odama doğru ilerledim. Üzerime günlük kıyafetlerimi giydim. Mutfağa gittiğimde bu sefer annem, ablam ve babam sofradaydı. Normalde bu saatte hepsinin işi olurdu. Evde yalnız kalmayı beklerken onlarla karşılaşmak beni şaşırtmıştı. Hepsine dönüp baktım. Ben içeriye geldiğimde susmuşlardı. Ortam gerilmiş gibi hissetmiştim.Ablam bana dönüp baktı.

''Anne bu böyle olmayacak. Ben Hazal'a söyleyeceğim. ''

Hiç bir şey anlamamışçasına ablama baktım.

''Abla? Neyi söyleyeceksin?''

Gözlerini kaçırdı. Annem ablama uyarı dolu bir bakış attı ve yine etraf sessizleşti. Sinirlenmiştim.Kimse bir şey söylemeyince sesimi yükseleterek konuştum.

''Bir şey söylemeyecekseniz ben gidiyorum!''

Ses gelmeyince mutfaktan çıktım. Aynada kendime bir defa daha bakıp evin kapısından dışarıya çıktım. Çıkarken de kapıyı sertçe çekmeyi ihmal etmedim.Evimizin karşısındaki parka doğru yürümeye başladım. Aynı sırada da telefonu cebimden çıkarttım. Parkın içerisine girdiğimde banklardan birine oturdum. Telefonumu kurcalarken mesaj gelmesi ile birlikte hemen mesaja baktım. Tuna'dandı. Özür içerikli mesajını okuduktan sonra hiç bir şey yapmadım. Kırdıktan sonra özür dilemenin bir manası yoktu.  Parkta oturmaktan canım sıkılmıştı. Ablamı arayamazdım, Tuna ile aram bozuktu, Selin ve Sedef ile hiç bir zaman aram iyi değildi, Utku ile de sürekli görüşüyorduk... Arayacak kimsem yoktu. En iyisi tek başıma dolaşmaktı. Parktan hızlı adımlarla çıktım.Kent Meydanı'na doğru yürümeye başladım. Konyaaltı Plajının arka tarafına denk gelen bu güzel yer oturmak ve etrafı seyretmek için güzeldi. Hem o taraftan sıkılırsam sahil tarafına gidebilirdim. Hiç olmadı yürüyüş yapmış olurdum.
15 dakikanın ardından geldiğim Kent Meydanı sabah olması nedeniyle sakindi.Masalardan birisine geçip oturdum.Telefonumla ilgilenirken karşımdaki sandalyenin çekilmesiyle karşı tarafa baktım. Tuna'yı görmeyi beklemiyordum. Görmek de istemiyordum. Emirhan'ın en yakın arkadaşı olmasına rağmen karakter olarak alakaları yoktu.Masadan kalkmak için öne atıldığımda kolumu yakalamış yerime geçmemi sağlamıştı.Sert bir dille konuştum

'' Ne var Tuna? Yine mi beni azarlayacaksın? Yine mi ağır laflar edeceksin? Yine bir kusurum mu var onu mu söyleyeceksin?''

Tuna üzgün bir şekilde bana bakıyordu.

''Hazal ben öyle demek iste..''

Elimle dur işareti yaptım.

''Ne demek istemiştin Tuna? Bana gösterdiğin muamele neydi öyle?''

Tuna yüzüme baktı.

''Özür dilerim. Öyle demek istemiştim aslında. Çünkü siz ikinizi öyle görünce ne bileyim işte yakın arkadaşıma... ya bir garip geldi işte. Üzerine fazla gitmiş olabilirim.  Ama senin canının yandığından daha fazla yanıyor benim canım. Buna emin olabilirsin. Sen bir kişiyi kaybetmenin acısını yaşıyorsun. Bense gözümün önünde eriyip giden iki kişi.. Şimdi affedip affetmemeni sormayacağım. Çünkü eğer hala eski Hazal'san beni affetmemişsindir.''

Çünkü Yoksun YanımdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin