Merhabalar.
Buraya bölümü yayınlamadan önce kimlere ulaştığını bilmesem de değinmek istediğim bir konu hakkında kısa bir şey yazmak istiyorum. Siyaset hakkında konuşmayı sevmeyen biri olarak sadece ölen tüm şehitlerin ailelerine baş sağlığı dilemek istiyorum. Aslında bunun siyasetle hiç bir alakası yok çünkü orada bizleri koruyan insanların ölmesi hepimizin acısı ve bu milletvekili alımıyla çözülebilecek bir şey de değil..
Moralim bozuk olduğu için yazmakta zorlanıyorum, bu da önceden yazmayı bitirdiğim bir bölümdü ve yayınlama zamanı geldiği için sizlerle..
Bölüm şarkısı Foo Fighters-the Pretender
Her şeye rağmen iyi okumalar :)
--------------------------------------------------------------------------------------Nola'yla telefon konuşmamız biteli iki saat kadar olmuştu ve ben hala o konuşmayı düşünüyordum. Gerçekten onu etkim altına mı almıştım? Bu güç benim irademin ötesinde şeyler yapıyordu ve bu gerçekten, ama gerçekten çok sinir bozucuydu. Sizin sahip olduğunuz bir şeyin sizin hayatınıza sahip olması gibiydi bu ve ben buna izin vermezdim.
Telefonu Nola'ya hiç cevap vermeden sadece 'Nola kapatmalıyım' diyerek yüzüne kapamıştım. Geri aramamıştı ki bu beni daha çok endişelendirmişti çünkü tanıdığım Nola en az 20 ya da ben açana kadar aramış olurdu ama yapmamıştı! Bu da bana onun beni aramsını istemediğim için yapmadığı düşüncesini kafama yerleştirmişti ve bu muhtemelen doğruydu..
Birden aklıma bir kaç gün önce Nola ve Jared bana bıraktığı onca mesaj ve cevapsız aramalar gelmişti. Bruce'un yakın günlerde sahip olduğumu düşündüğü güç onların içten içe benimle ilgilenmesini istediğimi gösterecek şekilde onlara bunu mu yaptırmıştı yoksa kendi istekleriyle gerçekten beni sevdikleri için mi aramışlardı? İşte bu sorular beni tam anlamıyşa delirtiyordu!
Nola'yla konuşmam bittikten sonra Bruce da benimle ilgilenmemişti. 'Beni takip et' deyip çok hafifçe gülümsemeden başka bir şey yapmadan beni Fury'nin yanına götürmüştü ki yüzde yüz emindim ki suratımdan düşen bin parça olmasına rağmen bu sefer beni teselli etmemesine şaşırmamıştım. Çünkü bu sefer ilgi, sevgi ya da herhangi gerçek olmayan bir duygu istemiyordum. Sanırım kendi kendimi sahip olduğum arsız bir güç yüzünden/sayesinde cezalandırıyordum..
Fury bana bir oda ayırdığını ve beni eğitecek birini bulana kadar burada kalmam gerektiğini söylemişti. Natasha'da hiç konuşmadan her zamanki gibi emirlere uyarak beni odama götürmüştü. Her şey çok monoton işliyordu, yani ne kadar monoton olabilirse o kadar.. Monotonluktan ne kadar nefret etsem de sahip olduğum güç o anlık sonucunun ne olacağını düşünmedem gerçekten istediğim yani tam olarak kalbimden geçen şeyi gerçekleştiriyordu, bir bakıma online alışveriş gibiydi..
Hapishaneye benzer kırık beyaz odama girmiş bunları düşünüyordum ve şu ana kadar kapım çalınmamıştı ki zaten içeri girecek olsalar kapıyı çalmalarına gerek yoktu çünkü kapı bir tek dışarıdan açılabiliyordu..
Bir kaç dakika sonra tahmin ettiğim gibi kapı çalınmadan içeriye şak diye Natasha daldı, boş odayı inceledikten sonra bana döndü
-Biraz konuşabilir miyiz?Bunu teklif etmesinden sonra biriyle konuşmayı içten içe istediğimin farkında bile olmadığımı anladım. O benimle konuşmak istiyorsa konuşabilirdi ama bunu gerçekten istiyor muydu bilemiyordum işte!
Onu terslersem kendini cezalandıran bi kadının kendi için, içten içe ne istediğini bilemediğimden teklifini başımı sallayarak kabul ettim.
Natasha yavaş adımlarla içeri yürüdü ve elini arkaya uzatarak kapıyı itekleyip kapattı
-Bruce senin kanında, Akıl Taşı'nın özünün bulunduğunu söyledi ve bu.. nasıl söyleyeyim.. gerçekten inanılmaz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the Last Avenger: DayDream [ASKIDA]
FantasyBen New York'da kendi halinde yaşayan üniversiteyi bitirmiş sıradan bir kızdım. Sıklıkla değişkenlik gösteren ruh halim ve 'üstün' kabul edilen zekamın dışında. Ne kadar garip bir tip olsam da her gece yarın olacakları görene kadar gayet iyi idare e...