Bölüm 5 "İş yemeği"

7 5 0
                                    

Toplantıdan çıkalı yarım saat olmuştu ve Kıvanç beni hala azarlıyordu. Tamam kötü bişey yaptım kabul, hatta herşeyi berbat bile etmiş olabilirim. Ama bu kadar azar bana biraz fazla yahu!

"Asistan ne kızım. Ne biçim asistansın sen? Hadi asistanıyım dedin, bana niye toplantıdan önce ürünü sormadın? Seni oraya getirende kabahat." Evet haklıydı. Bilip bilmeden konuya dahil olmuştum. Bu da yetmiyormuş gibi bazılarına kafa tutmuştum. Salak olduğumu kabullenmeliydim. Bana yardım et diye birşey söylememişti, harbiden salaktım.

"Bir de sevgili sandılar. Babama ne diyeceğim çok merak ediyorum," dedi arabasının kapısını açarken. "Kesin iflas edeceğiz." Bir toplantı için iflas ediliyor mu ya? Beğenmemiş olabilirler, kimse beğenmek zorunda değildi.

"Tamam be ne kızıyorsun? Yaptık bir hata işte. Hem, kabul etmiyorum diye birşey söylediğimi hatırlamıyorum." Arabanın el frenini çekti ve tekrar gaza yüklendi. Eve kadar sırf bağırmasın diye sessiz kalmıştım. İlk defa bu kadar küçük bir kız çocuğu gibi kalmıştım.

Eve vardığımızda üzülerek odama çıkmıştım, bu kadarı da fazlaydı. Onunla yaşamam, bana kızması anlamına gelmiyordu.

Telefonun melodisiyle irkildim. Çalan onun telefonuydu. Bir süre birşeyler geveledikten sonra yanıma geldi. Yüzü gülüyordu. Sebebini sormak istemiyordum, o benim kalbimi paramparça yapmıştı. Üstelik, bu da yetmiyormuş gibi üstüne çıkıp dans etmişti.

"Sana güzel bir haberim var," dedi yanıma oturarak.

"Dinlemek istemiyorum. Umurumda değilsin."

Gün geçtikçe Kıvanç hakkında yeni birşeyler öğreniyordum. Bugün ise sinirlenince gözünün hiçbir şeyi göremeyeceğini öğrendim. Bu fazlaydı. Bilip bilmeden konuşması gururuma dokunmuştu. Yaptığım kötü birşey değildi. Sadece ona yardım etmeyi, bu işin altından beraber kalkmayı istemiştim.

"Ama dinleyeceksin," dedi kararlılıkla.

"Dinlemeyeceğim."

"Bugünkü toplantı'da seni çok beğenmişler," dedi gülümseyerek. "Tabii asistan olarak. Bir iş yemeğine davet ediyorlarmış."

Bu davranışımı beğenmeleri imkansızdı. Adam akıllı iki çift laf bile etmemiştim. Ya benimle dalga geçiyordu, yada kırdığı kalbimi onarmaya çalışıyordu. Tuhaf olan da şu ki; yüzünde ne korku ne de endişe vardı. Sadece mutluluk görebiliyordum. O zaman gerçekti.

"Sen ciddi misin?" diye sordum gözlerime inanamayarak. Yalan söylediğini görmemiştim bunu sormam saçmaydı.

"Evet ciddiyim. Az önce telefonda konuştum. Hadi yine iyisin." Sevinçten boynuna atlamak üzereyken kendimle zor baş ediyordum. Üstüne atlasam hiç şüphesiz rezil olurdum.

"Ne yani, bundan sonra senin asistanın mıyım?" Sorduğum bu soru karşısında bende şaşırmıştım. Onun gibi birisinin asistanı olmak benim haddime miydi?

"Aslında hayır ama asistan rolünü sana devrediyorum." Evet herzaman ki gibi rol yapma yeteneğimi kullanacaktım. Gerçekten asistanı olmasam da bu güzel birşeydi.

"O zaman, yemeğe sende geliyorsun."

Kafasıyla onayladı. Ben her gün kıyafet seçmek zorunda mı kalacaktım? Zaten evde oturmuyordum. Leyla hanımı ve Sinan beyi göremiyordum. Ne diye gelmiştim buraya hiçbir fikrim yoktu.

"Odama geliyorsun ve kıyafet seçmem de bana yardımcı oluyorsun, anlaştık mı?" Pazarlıkçı mıyım ben bu ne böyle be?

"İyi tamam hadi." Bu sefer önden giden ben olmuştum. Acaba hangi renk giymem gerekecekti? Siyah olgun mu gösterirdi? Zaten olgun göstermesi gerekiyordu, 17 yaşında olduğumu anlamalarını istemezdim.

SARAY'IN KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin