Kıvanç çok iyi bir oyuncuydu, bunu uzaktan bile sezebiliyordum. Aynı anda hem beni tanımamış rolü yapıyor, hem de Selen'le sevgili rolü yapıyordu. Buna rağmen oynamasına hayrandım. Eğlence zamanıydı. Artık yalan söyleyecek olan o değil bendim.
Yanıma onun birkaç arkadaşını topladıktan sonra konuşmaya başladım.
"Siz bunun özelliğini bilmiyorsunuz," dedim fısıldayarak. "Bu varya bu, çok iyi tanımamış rolü yapar. Oyunculuğu iyidir bakmayın böyle salladığına." Evet, onu rezil etmekte üstüme yoktu. Gayet güzel başarıyordum.
"Bak sen şu bizim Kıvanç'a." dedi en karizmatik olanı. Kıvanç, Selen'le birlikte bizden bayağı uzakta oturuyordu, duyması imkansızdı. Yokluğunu fırsat bilip hakkında birkaç dedikodu uyduruyordum. Bir iki tanesinden birşey olmazdı. Eminim o da benim hakkımda çoğu şeyi uyduruyordur diye düşünürken konuşmama devam ettim.
"Aslında Kıvanç'ın gerçek adı Şükrü." Vay canına! Ne biçim sallamıştım öyle!
"Ne yani, bize yalan mı söyledi?" dedi aralarında en korkak olarak tabir ettiğim kız. Korkak birisine benziyordu ama olmasa bile benim için artık öyleydi.
"Yalan söylemeyi sever," dedim yüzümü buruşturarak. İnanmaları için elimden gelen herşeyi yapmaya hazırdım. İnanmak zorundalardı. "Yani size özel birşey değil. Herkese böyle."
Çok geçmeden Kıvanç ve Selen'e kaydı gözüm. Kıvanç'ın bir eli Selin'in sağ yanağındaydı. Öpüşmelerine az kalmıştı.
"Bakar mısınız Kıvanç'a. Kızı alıp götürecek neredeyse. Ne acelesi var değil mi? Ayıp yahu! Herkesin ortasında yapılacak bir şey mi?" Herkesin bir anda oraya bakıp kahkaha atmasını sağlamıştım. Günün sonunda sıkı bir azar yiyeceğim kesinleşmişti.
Kıvanç ve Selin öpüşememişti. Zaten herkesin ortasında bunları yapmaları saçmalık olurdu, hele de çoğu insan onlara bakarken.
"Ben gidiyorum, biraz uyuyacağım. Size iyi eğlenceler."
Otel odasına doğru giderken sıkı bir el bileğimi kavradı ve kendisine çevirdi. Bu kişi Kıvanç'tı.
"Bırak kolumu. Canımı acıtıyorsun." İtiraz etmeye çalıştım ama hala bırakmadı. Bana inatçı diyordu, kendisi benden de inatçıydı.
"Ne yapmaya çalışıyorsun sen? Amacın ne?" Sinirli bir şekilde söylemişti bunu. Demek onu kızdırmıştım.
"Sadece biraz eğlenmek istemiştim. Ama bunu istemiyorsun sanırım."
"Eğlenmek mi? Bunun nesiyle eğleniyorsun allah aşkına?" O öpüşürken iyiydi tabi. Tamam, öpüşmemişti ama ortam iyi olsa öpüşecekti.
"Ben buraya seninle gelmedim tamam mı, dediklerini yapmayacağım. Eğleniyorum dedim o kadar. Uzatma."
"Annemler seni bana emanet etti, o yüzden sus ve arabaya bin." Arabasının kilidini uzaktan açtı ve parmağıyla yerini işaret etti.
"Selen ne olacak? Onu burada bırakamam." Sahiden Selen neredeydi?
"O kıza seni bulmasını ben söyledim, ukala bayan." Bütün işler Kıvanç yüzünden mi başıma geliyordu? Bari baştan söyleseydi de bu kadar zahmete girmeseydim.
"Seninle gelmeyeceğim, zeki çocuk."
Beni hızlıca kucağına aldı ve giderken söylendi."Demek benimle gelmeyeceksin," dedi arabaya bindirirken. Arabanın önünden dolanıp koltuğa oturdu. "Ama geliyorsun. Şimdi sus ve uyu."
Uyumak istemiyordum. Tamam yorgundum ama canım konuşmak istiyordu.
"Seni arkadaşlarına ne güzel anlattım görseydin kesin severdin." Dalga geçmek amaçlı söylediğimi anlamıştı. Yüzünü buruşturunca bir kahkaha attım.
"Ne diyorsun Rabia? Uykusuzluk yan etki mi yaptı?"
"Birincisi, uykusuz değilim. İkincisi, arkadaşlarına güzel bir oyuncu olduğundan bahsettim," Radyoyu hafif bir el dokunuşuyla açtı. Sırf daha fazla konuşmamam için yaptığına emindim. Ama kararlıydım. Sinir etmek için konuşmaya devam ettim. "Beni sorguluyorsun da, sen neden böyle birşeyi yaptın?"
Bir süre ikili kombo yaparak bir bana bir de yola baktı. Navigasyon cihazını kendine çevirdi.
"Sana bunun sebebini söylediğimi hatırlıyorum. Daha fazla konuşmadan uyusan çok iyi olur, zira gidecek çok yolumuz var. Uykusuz kalman benim sorunum olmaz." Evet uykusuz kalmam tabiki benim sorunum olacaktı. Ama konuşup konuşmamak da benim kararımdı. Yani ne istersem onu yapabilme hakkına sahiptim.
"Uyuyup uyumayacağımı sana soracak değilim. Kızgın olduğum için konuşmayacağım, sen dedin diye değil."
"Bana neden kızgın olduğunu sorabilir miyim? Buraya kadar tek başına gelen sensin. Yolda gördüğün bir kıza güvenen de sensin. Burada benim suçum ne?" Ukala olduğunu belli etmese olmazdı sanki. Her durumda kendisini haklı çıkartmayı başarıyordu. Kelimenin tam anlamıyla bencildi. Sadece kendisini düşünüyor, ona göre hareket ediyordu.
"Selin'le ben öpüşmedim ama."
"O öpüşmek değildi bilmem farkettin mi?"
"Az kalsın öpüşüyordun," Belki de öpüşmek istediği için öpecekti onu?
"Sen beni kıskandın mı?" dedi ve arabayı durdurdu. Konuyu değiştirmek için tam sırasıydı. Bu mesele buraya kadar gidebilmişti şimdi sıra başka meseleleri bulmaktaydı.
"Neden durdurdun?" diye sordum. İleride mola verilecek bir yer yoktu. Yolun ortasında dımdızlak kalmıştık.
"Benzini bitti." Başımıza ne gelecek diye merak ederken benzin bitmişti. Şimdi ne yapacaktık? Selin gibi otostop mu çeksek diye düşünürken Kıvanç, yolun sağına geçmiş arabaları durdurmaya başlamıştı bile. Bu çocuğun ne yaptığına bir türlü anlam veremiyordum. Garipti ama bazen gözünden masum olduğu zannedilebiliyordu. Demiştim ya, tam bir oyuncuydu.
"Bilader bizim arabanın benzini bitti de bir saatlik yolumuz var İstanbul Beykoz'da indirir misin?" Bu ne yahu! Kaba saba tam bir Türk erkeği. Bu yönünü de ilk defa görüyordum açıkçası.
"Tabi kardeş atlayın." Böyle insanlar da olduğu sürece biz yolda kalmazdık. Aslında kalmıştık ama sonunda bir kurtuluş yolu bulmuştuk.
Arabanın arka kapısını açtıktan sonra içeri atladım. Araba burada mı kalacaktı? Arka ve ön kapıları full açıktı, bu arabayı çalmazlar mıydı?
"Hep senin yüzünden," dedim Kıvanç'ı cimciklerken. Yüzüme anlamsız bakışlar fırlattı. Bende bu sırada sürücüyü ve yanındaki adamı inceliyordum. Birisi kaba gibi gözüküyordu, aynı Kıvanç. Diğeri de normal bir insandı. Tuhaf gelen bir bakışı yoktu.
"Arabanın benzini bitti, ben ne yapabilirim?" Doğru, ne yapabilirsin ki? Beceriksiz Kıvanç.
"Gençler siz nereye gidecektiniz?" diye sordu sürücü koltuğundaki adam dikiz aynasından bakarak.
"İstanbul Beykoz'a." dedim Kıvanç'ı beklemeden. Onun konuşmasına lüzum yoktu ben her türlü oturduğumuz yere götürebilirdim.
Uzun bir sessizlikten sonra arabanın durmasıyla geldiğimizi anladım. Karanlık dolayısıyla hiçbir şey gözükmüyordu. Hava oldukça soğuktu. Bagajdan bavullarımızı aldıktan sonra, teşekkür edip eve geçmeyi başardık. Gerçekten o kadar yorucu bir gündü ki... odama çıkıp hemen uyumam gerektiğini anladım. Saat epey geç olmuştu. Sabah güzel bir kahvaltıyla uyansam fena olmaz diye düşündüğümde, kendimi çoktan uykunun derinliklerine bırakmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARAY'IN KIZI
ChickLit"O an kalbime bir bıçak saplanmıştı. Kıvanç benim gibi değildi. O, asla ve asla sır perdesini kendisinden başkasına aralamayan, ölümden korkmayan ve gayet soğukkanlı biriydi. Ben ise onun aksine, her dediğine inanabilecek saf bir kızdım. İkimiz de z...