Gözlerimi yavaş yavaş araladığımda henüz güneşin doğmadığını gördüm. Tuşa basıp adamı uyandıramazdım. Belki de bugün yapacağı çok işi vardı. Rahatsız etmek istemiyordum.
Camı hafifçe araladım ve dışarıyı seyretmeye başladım. Dışarısı soğuktu. Dün sıcaktan kavrulurken bugün üşüyordum. Dediğini yapmasaydım şuan donuyor olacaktım.
Çok geçmeden sanırım uyandığımı tahmin etti ki yanıma geldi. Küçük bir hareketle kapıyı açıp inmem de yardımcı oldu. Tam gözlerinin içine bakıyordum. Yalancı birisine benzemiyordu. Zaten söyleseydi bile benimle uğraşıp ne yapacaktı?
"Günaydın," dedi elindeki kahveyi bana uzatarak. Elindeki kahveyi bile şimdi görmüştüm, gerçekten benim gözlerim bozulmuştu.
"Günaydın," dedim ben de umursamaz bir sesle. Artık tanımadığım bir insana karşı iyi niyetli davranamazdım. Tamam, bana kalmam için arabasını vermişti ama ona güvenmem de bir sebep yoktu.
"Sen şimdi annenin yaşayıp yaşamadığını merak ediyorsun, değil mi?" Sanki içimi okur gibiydi. Haliyle böyle habersiz yanıma gelince daha neyi merak edebilirdim ki? Kıvanç'ın Derya'yla yatarken ne düşündüğünü mü?
"Aslına bakarsan merak ediyorum. Ama etmiyorum da. Yani biraz karışık bir durum." Annem kimdi? Cidden yaşıyor muydu? Beni neden yurt kapısına bırakıp gitmişti? Aklımda cevaplamadığım birsürü soru vardı ve bunları ne zaman cevaplayacağım konusunda henüz hiçbir fikrim yoktu. Umarım bir gün gerçekleri öğrenir, bu soruları cevaplamaya zamanım olurdu.
"Anlıyorum." Cidden bu lafına sinir olmuştum. Sürekli kullanıyordu.
"Lütfen 'anlıyorum' kelimesini bir daha kullanmaz mısın? Beni hiçbir zaman sen de, bir başkası da anlamayacak. Bunu kafana sok." Zaten isteseler de anlayamazlardı. Onlar yurt köşelerinde büyümemişlerdi ve sadece yaşayan anlardı.
"Tamam peki," dedi i harfini uzatarak. "Sen nasıl istersen öyle olsun. Şimdi içeri girer misin soğuktan donacaksın." Beni düşünmesi biraz garibime gitmişti açıkçası. Yabancı birisi beni neden düşünüyordu?
"Beni düşünme, iyiyim burada. Soğuğa dayanıklılığım vardır." Aslında olduğumu falan zannetmiyordum. Bırakırsa soğuktan donabilirdim ve bu ihtimali düşünmek bile istemiyordum.
"O zaman zorla sokmam gerekecek." dedi kolumdan tutarken. Tuttuğu eliyle kolumu öyle bir sıkı tutuyordu ki bir an alev çıkacak sanmıştım. Bu hakkı kendinde bulmamalıydı.
"Bıraksana ya. Napıyorsun, hey?" dediğimi duysa da anlamak için çabalamıyordu. Zaten onun gibi birisine de bu yakışırdı. "Öküz müsün arkadaşım, bırak diyorum. Anlamıyor musun? Canımı acıtıyosun be bırak."
Kolumu ellerinin arasından kurtarmak istedim ama hala sımsıkı kavramıştı. Sonunda evin içine girmiştik bile. Beni içeriye itti ve kapıyı kilitledi. Bu adam ne yapmaya çalışıyordu böyle?
"Merak etme sana tecavüz etmeyeceğim," dedi karşımdaki tekli koltuklara otururken. "Yalnız birşey söylemem gerek."
"Dinliyorum?"
"Annen benim arkadaşım falan değil. Hatta kendisini tanımıyorum bile." Ben annemi bulacağım ümidiyle hergün sevinçten uyuyamıyorken bana bunu neden yapmıştı? Bulma ihtimalimi bile yerle bir etmişti bu adam. Artık ona güvenmem imkansızdı.
"Allah belanı versin." dedim ona doğru yürürken. "Senden nefret ediyorum." Elime aldığım telefonla Kıvanç'ın numarasını tuşladım.
"Sakın böyle birşeye kalkışayım deme." dedi gözleri dönmüş bir halde ellerimi tutarken. Deli olduğu düşüncesini silmemeliydim, gerçekten deliymiş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARAY'IN KIZI
ChickLit"O an kalbime bir bıçak saplanmıştı. Kıvanç benim gibi değildi. O, asla ve asla sır perdesini kendisinden başkasına aralamayan, ölümden korkmayan ve gayet soğukkanlı biriydi. Ben ise onun aksine, her dediğine inanabilecek saf bir kızdım. İkimiz de z...