Kıvanç'ın yüzünü ilk defa bu kadar yumuşak görüyordum. Sanırım her korku filmi izleyişinde filmde yaşananlara inanmamış, bu görüntüyü veriyordu. Ben filmdeki kızın -Luna'nın- bu kadar cesaretli oluşuna korkarken, Kıvanç yaptığı hareketlere gülmekle meşguldü.
"Sen niye korkmuyorsun?" dedim dişimi yastığa gömerken. Genelde korktuğumda yastığımı almayı ihmal etmezdim. Gerçekten film öyle heyecanlıydı ki, her saniyesinde bir macera oluyor ve kız kurtulmayı başarıyordu. Katiliyle dip dibeydi ama haberi yoktu.
"Bilmem. Aslında o kadar korkunç değil." Korkunç değil zaten iğrenç. Adam -Martin- kızın peşindeydi ve yakalamak için herşeyi yapmıştı. Evden çıkana kadar ona mesajlar göndermiş, inanmasını sağlamıştı. Polis olan Jack, bu olayın açığa çıkması için elinden geleni yapmıştı ama maalesef sonuç hüsrandı. Luna, Martin'le yakın arkadaştı ve onun katili olduğunu bilmiyordu. Aralarında kopmayan bir bağ vardı. Ve en önemlisi de Luna Martin'e güvenmişti.
"Ama kızın ciğerlerini söküyor. Nasıl iğrenmiyorsun, şaşıyorum doğrusu." Bu filmde de bizlere hayatın aslında insanların karşısına neler çıkarabileceğini anlatıyordu. Kimseye güvenmeyin diyordu kısaca.
"Filmi izler misin lütfen? Birşey anlamıyorum sayende." Mısırdan bir avuç alıp nasıl yediğime bakmadan ağzıma attım. Şuan yapabileceğim tek şey belki de filmi izleyememekti. Sonuç olarak bakamıyordum.
"Anlamıyorum," dedim kahvemden bir yudum alarak. Bana bakmıyordu fakat konuşunca bakmaya başladı. "Bir insan nasıl olur da bu kadar acımasız olur?"
Cevap vermedi. Verecek cevabının olduğunu da düşünmüyordum doğrusu. Filme bakmaya devam ettim ama o hala bana bakıyordu.
"Bakışlarını üzerimden çek." Hala ilgisiz bir şekilde yüzüne bakmamaya devam ettim. Filmin heyecanından ona bakamazdım.
Luna, sonunda Martin'e yakalanmıştı. Ağlasam mı korksam mı diye düşündüğüm filme bakakalmıştım. Aynı zamanda hem kıza üzülüyor hem de Martin'e kızıyordum. Sanırım kendi duygusallığımdan kaynaklanıyordu.
"Ama kızda hata. Martin zaten bir katil. Sen neden ona güveniyorsun?" dedi Kıvanç filmi kapatırken. Henüz film bitmemişti. Bu durum ona dik dik bakmama sebep olmuştu.
"Film daha bitmedi niye kapatıyorsun?"
"Biraz daha izlemeye devam edersek ağlayacaksın ve ben senin nazını çekmek istemem." Aslında izlediğim bütün filmlerden daha iyiydi bu film. Yurtta vakit kaldıkça bilgisayardan film izleme şansımız olurdu ama toplasak en fazla beş film izlemiştik. Her izlediğimiz filmde başlamadan birisi çıkar ve konuyu anlatırdı. Yani ne korku ne heyecan hiçbir şey kalmazdı.
"Hayır ağlamayacaktım. Sende beni iyice sulu göz yaptın." Herşeye ağlayan bir tip değildim ama bu tür filmlerde baş rol oyuncusuna üzülürdüm. Bu kötü birşey değildi. İzlediğim filmlerde kendimi onlarla kıyaslardım sadece. Ama Kıvanç, bunu anlamak istemiyordu.
"Ne? Değil misin?"
"Değilim. Kıza üzüldüm sadece. Hayır yani, bir katile neden güveniyorsun ki?" Sanki ona söylüyormuşum gibi gözlerimin içine kenetlendi. Baktığına göre katildi. En azından ben böyle düşünüyordum.
"Bir filmi ne kadar da çok büyüttün ya. Gerçekten bir daha seninle film izlemeyeceğim, bundan emin olabilirsin." Evet büyütürdüm. Haklıydım.
"Ben yurtta sadece beş film izledim. Bırak da tadını çıkartayım." Ne kadar acındırmaya çalışsam da yüz ifadesinde herhangi bir değişiklik yoktu. Banane der gibi bakmaya devam ediyordu. Umursamazdı. Zaten umursadığını görürsem öleceğimi anlardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARAY'IN KIZI
ChickLit"O an kalbime bir bıçak saplanmıştı. Kıvanç benim gibi değildi. O, asla ve asla sır perdesini kendisinden başkasına aralamayan, ölümden korkmayan ve gayet soğukkanlı biriydi. Ben ise onun aksine, her dediğine inanabilecek saf bir kızdım. İkimiz de z...