Annesi olan insanlar ne şanslı diye geçirdim içimden. Gerçekten eğer bir annem olsaydı bağırmayı bırak dokunmaya kıyamazdım. Şanslı olan insanlardan bir tanesi de Kıvanç'tı. Annesi ve babası vardı. Yanında olmasalar bile var olduklarını bilmek yetiyordu.
"Sen ne şanslısın," dedim iç geçirerek. "Anne ve baban yanında. Artık istediklerini yapman için tatile bile çıktılar. Mutlu olman içim başka sebebe ihtiyacın var mı?" Ne dediğimi anlamaz gibi yüzüme bir süre öylece bakakaldı.
"Evet şanslıyım," dedi koltuğa uzanırken. "Ama ailem olduğu için değil. Sen olduğun için."
Sanırım Kıvanç dilinde bu iltifattı. İlk defa duyduğumdan olsa gerek, alışmam zor olacaktı. Bir daha söylemeyeceğinden adım gibi emindim. Yani kısaca bana 'bunun kıymetini bil' demek istiyordu. Cevap vermeden öylece bakakalmıştım.
"Unutma," dedim perdeleri sonuna kadar açtığımda. "Biz ev arkadaşıyız." Hatta ev arkadaşlığından kastım, üvey kardeş de olabilirdik. Şuan adını tam koyamamıştım ama elbet bulacaktım. Bizden bir cacık olmazdı.
"Unutmam."
Odanın etrafını boydan boya fotoğrafları kaplamıştı. O olduğunu anlamak hiç de zor değildi. Tek fark fotoğraflarda bambaşka çıkmasıydı. Belki de fotoğraf çekilmeyi seviyordu. Elimdeki fotoğraf makinesini küçük bir hareketle çıkartarak görmemesini sağladım. Kıvanç saçlarını havluyla kuruturken yandan bir fotoğrafını çektim ve cebime buruşturmadan koydum. Çektiğim fotoğraflar bir yığın olunca görme fırsatı tanıyacaktım şuan yeri ve zamanı değildi. Anlamaması gerekiyordu, işin amacı da buydu.
"Bugün birşeyler yapmayalım," dedim sanılanın aksine. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Öylece evde oturup film izleyebilirdim.
"Bugün gelecek misafirlerimiz var. Hazırlık yapmamız gerekiyor." Dünden beri hep bir koşuşturmaca peşindeydik. Gerçekten yorulmuştum. Nefes alacak vakit tanısa olmuyor muydu?
"Kim gelecek?" dedim şaşırarak. Belki biraz da merak olabilirdi.
"Liseden arkadaşlarım." Zaten kendisi üniversiteye gidiyordu, hatta belki de gitmiyordu. Liseden tanıdığı arkadaşlarıyla başka bir zaman buluşamaz mıydı?
"Sen mi çağırdın?"
"Hı hı." dedi kafasını sallayarak. "Baştan söyleyeyim, biraz kalabalık gelecekler. Sonra bana söylemedin deme." Çok güzel yahu! Dün yaptığım şeyler yetmiyormuş gibi bugün beyfendinin lise arkadaşlarını ağırlayacaktım. Bu kız yoruldu mu, yorulmadı mı diye düşünmüyor muydu? Benim de canım vardı. Herşeye aynı anda yetişemezdim. Belki de bu seferlik idare edebilirdim, yarın evde oturmak şartıyla tabii.
"Pekala, gelsinler." dedim gülerek. Kalabalığın arasından fotoğraflarını çekmek çok daha kolay olurdu. Ben aklımda yapabileceğim planları kurgularken o da mutfağa geçmiş yemek hazırlıklarına başlamıştı. Mutfaktan salona seslenmesi çok olmamıştı.
"Sende gelip yardım etsen fena olmaz diyorum." Aslında bütün evin temizliğini Neslihan ablaya yüklemek pek adil olmazdı ama bende yapamazdım. Üstelik yemek yapmayı bilmiyordum, bu benim için büyük bir sorundu.
"Sen yapıyorsun ya, bana ne gerek var?" dedim alaycı bir tavırla. Belki de onu taklit etmek istiyordum.
"Olmaz öyle şey. Benim arkadaşlarım bundan sonra senin arkadaşların." Daha tanımadığım insanlara arkadaşım mı diyecektim? Bu fazla mantıksız değil miydi?
"O kadar da değil."
"Belki kızları seversin. Olmaz mı?" Kızlar da mı vardı? Ben sadece erkekler gelir sanıyordum. Her neyse, biraz eğleniriz fena mı olur?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARAY'IN KIZI
Chick-Lit"O an kalbime bir bıçak saplanmıştı. Kıvanç benim gibi değildi. O, asla ve asla sır perdesini kendisinden başkasına aralamayan, ölümden korkmayan ve gayet soğukkanlı biriydi. Ben ise onun aksine, her dediğine inanabilecek saf bir kızdım. İkimiz de z...