25.Bölüm

49 5 0
                                    

Merhaba vote ve yorumlar çok düştü. Neyse yb geldi:* ama böyle Yazma hevesim kaçıyor:(

O okula bugün kesinlikle gitmeliydi.

"Onur ama sen gitmelisin!"

"Selin bu konuyu açma bir daha yanında olmak istiyorum." Dediğine gülümsesem de beni kendime karşı suçlu hissettiriyordu. Onun hayatını çalıyormuş ,geleceğini çalıyormuş gibi hissediyordum. Bu içimi yemeye yetiyordu. Hala kafamda duş alırken düşündüklerim vardı. Her ne kadar kabullenmesem de hastaydım işte! Yenilgiyi kabul ederek,

"Hadi kalk kahvaltı hazırlıyalım." Dedim. Birlikte kalktıktan sonra mutfağa inerken komidinin üzerindeki telefonumu alıp cebime koydum. Mutfağa indiğimizde ben domates ile salatalık doğrarken Onur ise kahvaltılıkları çıkarıyordu. Aklıma gelen bir şey ile Ece'yi aramaya karar verdim. Onur'a,

"Ben telefonumu alıp geliyorum." Dememle yukarı çıktım. Yattığımız odaya falan baktıktan sonra hiç biryerde bulamamıştım. Telefon sanki yer yarılmış ta yerin içine girmişti. Nerdeydi bu ! En sonunda pes edip Onur'un yanına gittim.

"Onur sen telefonumu gördün mü?" Onur,

"Hayır sevgilim ama bekle çaldıralım." Dedi ve kendi telefonunu çıkarıp beni aradı. Cebimden gelen tanıdık melodi ile sarsıldım. İyi de ben ne ara telefonumu koymuştum ki? Onur da hatırlarca bakıp gülümsedi.

"Tabi ya sevgilim! Mutfağa gelirken cebine koydun ya!" Deyip tekrar muhteşem gülümsemesine devam etti.

"İyi de ben cebime koyduğumu hatırlamıyorum." Dediğimde ne olduğunu anlamış gibi olayın üstünü kapatmaya çalıştı.

"Neyse sevgilim bir anlık dalgınlığına gelmiştir." Deyip bana sarıldı ve başımı öptü. Anladığını biliyordum elbette ki. Sadece kandırmaya çalıştım bir an da olsa kendimi. Ama olmuyordu işte yapamıyordum. Duygularım beni elegeçirmişti. Bu duygular bir yandan iyiyken bir yandan da içimde beni sömüren hastalık kadar kötü hissettiriyordu. Bu duygular beni benden çalıyordu. Başımı ona doğru kaldırdım.
'' Ya okula gitmezsen gerçekten kendimi kötü hissedeceğim. '' Küçük bir yavru köpek gibi gözlerimi büyütmeyi ihmal etmemiştim. Bana bir anne kızgınlığı aratan bir tatlı ama bir o kadar da kızgın ifadeyle baktıktan sonra. Ona gülümsedim.

"Lütfen!" Bana oflayarak bakmayı ihmal etmedi , ardından şöyle dedi.

"Sevgilim bu konuda anlaştığımızı sanıyordum. Senin yanından ayrılmayacağım yeter! " sadece bakakalmıştım. Burukça gülümsedim.

"Seni seviyorum." Bu iki kelime çıkmıştı dudaklarımdan. Onur da gülümseyince dudaklarıma yaklaştı ve yumuşak bir şekilde öptü. Dudağı dudağımın üstündeyken gülümsedim. Ellerim ensesine doğru kayarken elleri çoktan belimi kavramıştı. Büyük bir tutkuyla öpüşüyorduk. Nefes almak için çekildiğimizde Onur'un yüzündeki o muzipçe ifade beni biraz korkutsa da dediğini duyunca rahatladım.

"Aslında kahvaltı niyetine seni yiyebilirsin." Gülümsedim. Beraber oturup kahvaltımızı yaptıktan sonra içimdeki duyguların tamamı yok olmuştu. Sonuçta beni seviyordu. Düşündükçe içimde oluşan yaraya tuz basılıyormuş gibi bir hisse kapılıyordum. Onur'un sesiyle düşüncelerimi bir kenara ittim.

"Bebeğim hazırlan gidiyoruz." Okula gideceğimizi düşünen zavallı ben.

"Nereye?" Dediğimde ,

"Seni tatile götürüyorum.'' dediğinde bir anlık şaşkınlık yaşadım gerçekten. Maddi durumlarının çok iyi olmadığını biliyordum ancak hiç ailesi ile tanışmamıştım. Bunu ona soramazdım. Bu kocaman bir ayıp olurdu yani, sanırım. Hemen odama gidip birkaç parça eşya aldıktan sonra evden çıktık. Beraber bir arabaya bindik.

'' Bu kimin arabası?'' dedim ona sorarca bakarken.

'' Ahmet Amca'nın.'' dedi. Biraz uzun bir yolculuk yaptıktan sonra nihayet geleceğemiz yere varmıştık.

"Burası neresi?" Dedim Onur'a bakarken.

"Fazla soru soruyorsun. Eğer devam edersen seni öpmem gerekecek." Deyince gülüsedim. Onur valizi taşırken bende gözlerimle etrafı tarıyordum. Kocaman bir havuzu olan bir malikaneydi burası. Genelde koyu renkler seçilen bahçeden ev sahibinin ne kadar zevkli olduğunu anlayabilirdiniz aslında. Bir odaya çıktık. Ama bu oda diğerlerinin tam aksine bembeyaz sade bir zevkle döşenmiş adeta bir cennet gibiydi.

"Çok güzelmiş." Diye mırıldandım. Onur bavulu bırakıp arkadan bana sarıldığında içime dolan huzur gerçekten çok büyüktü. Zaten hastalığım için doktorun verdiği ilaçlar falan yalandı. Tek gerçek var ne de olsa o da Onur! Hastalığımın aklıma gelmesi sonucu yüzüm asılsa da Onur'a belli etmemeye çalışıyordum ki üzülmesin. Onur bana bakıp gülümsedikten sonra.

"Aç mısın prenses?" Dediğinde,

"Kurt gibi." Diye cevap verdim. Onur son zamanlarda bana karşı ve fazla nazikti aslında bu da sanırım tek birşey gösteriyordu; bana acıdığını. Ama ben bunu istemiyordum. Ah! Yine kafamdan saçma saçma senaryolar kurup bide onları oynuyordum! Derken Onur'un sesi kulaklarımı doldurdu.

"Kalk yemek yap hatun!" Dediğinde rahatça koltuğa oturmuş eline kumandasını almıştı. Al işte hödük! Brn boşuna demiyorum her erkeğin içinde bir ormantik var diye. Ellerimi belime koyup karşısına geçtim.

"Ben mi yemek yapacağım?" Dedim inanmazca bakarken. Onur'un gülümsediğini görünce içimde gülme isteği uyansa da onu susturdum. Bir an şaşkınlıkla bana baktı.

"Yemek yapmayı bilmiyor musun?" Tabiki bilmiyorum geri! Diyesim var.

"Şey.ben biliyorum ama azıcık." Gülümsedi.

"Evlenince aç kalıcaz desene!"
Evliliğimizden bahsetmesi aslında beni biraz mutlu etmişti. Gerçekten o günleri görebilecek miydik?

"Gel tembel hatunum sana yemek yapmayı öğretiyim." Diyip elimden tuttu ve beni sürüklemeye başladı. Beni sürüklerken bir yandan da konuşuyordum.

"Onur lan bak öyle hatun matun ne o öyle karı gibi kıro sözler bunlar." Diye peşinden bağırırken kendimi mutfakta buldum. Birden elimi bıraktı ve bana döndü.

"Sen bana lan mı dedin?" Gülüsedi ama daha çok suçlu bir çocuk gibi bir ifadeydi bu.

"Yok lan sana niye lan diyim lan" bunu dedikten sonra elime ağzıma kapatmam bir olmuştu. Hadi ama Selin saçmalama! Kendi kendime konuşurken Onur hala bana bakıyordu. Ona baktım ve gülümsedim.

"Aaa bak aç kaldım" dudağımı şirin bir kız gibi büzerek konuşmaya devam ettim.

"Minik kuşun aç kalmasın." Dediğime gülümsedikten sonra beraber yemekleri yaptık ve bir güzel yedik. Tam pijamalarımı giymiş beyaz yatağa girmiştim ki arkamda hissettiğim kıpırdanmayla arkamı döndüm. Onur'un gülümseyen suratının enerjisi ile dolmuştum. Tam uykuya dalacakken göz gözeydik birbirimize bakıyorduk. İşte aşık olduğum adamdı o ! Gülümsedim. Gülümsedi. Tak gözlerimi kapayacaktım ve Onur ışığı kapayacaktı ki dudağımın kenarından bir şey aktığını hissettim. Elim tam dudağıma gittiğimde elimde ne sıvısı olduğu görmeden Onur ışığı kapamıştı. Bu uğursuz sıvının kan olduğu o kadar belli idi ki... Birden ağlamaya başlamıştım ki Onur'un sesini işittim.

"Sakin ol prenses." Kanlı elimi tuttu. Dudakları yavaşça dudaklarımın üstünü kapatıyordu. Onu itmeye çalıştım çünkü ağzımdan gelen uğursuz sıvı artmaya başlamıştı. Ancak onu itlesem de bana daha çok yaklaşıyordu. Hiç tiksinmeden ve iğrenmeden kanlı dudaklarımı öpüyordu. En sonunda ağlamam azalmaya başladığında bana sarıldığı hissettim ve prenses prensinin kollarında huzurlu bir uykuya daldı...

MUTLULUĞUN İÇİNDEKİ MUTSUZLUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin