Baran söylediğim son sözcük Baran'ın sanki beklemediği bir şeymiş gibi kal gelmişti. Gözlerini duvara dikmiş, elleri iki yanından yumruk oluşmuştu. Dudakları düz çizgi halinde olmasına rağmen hareket ediyordu. Belimdeki acı yavaş yavaş uyuşmaya başlarken gözlerimi Barandan alamıyordum. Kaç dakika geçmişti bilmiyorum ama Baran hala hareket etmiyordu.
Korkarak Baran'a doğru bir kaç adım attım. Aramızda yaklaşık üç adım vardı fakat ona seslenmeye ve ya dokunmaya cesaretim yoktu. Baran'ın ne kadar gözlerinin içine bakmaya çalışsam bile kafasını baktığı krem rengi boş duvardan çekmiyor, sanki önemli bir şey varmış gibi oraya bakıyordu.
Bir adım daha atarak kolumu Baran'ın koluna değdirmek için kaldırdım. Kaldırdım ve sertçe yutkundum. Dokunursam dikkati bana çevrilirdi ve zarar verebilirdi.
Kalkmış olan kolumla bileğinden hafifçe tuttum. Korkum o kadar belli oluyordu ki, uzaktan biri bile bunu fark ederdi.
Baran'ın bileğini sıkarak salladım. "Baran."
Baran gözlerini duvardan ayırmadan hafifçe yutkundu. "Odana git."
Bileğini elimin altından kurtarmamıştı belki ama Baran'ın az önceki benim için kullandığı ses tonu elimi bileğinden çekmem için yeterdi ki bende öyle yaptım. Yavaşça elimi çekerken Baran'ın ellerini kelepçe misali yapıştı ellerime. Gözlerine bakmadan önce bir süre elimi tutmasına baktım. Baran çok sinirliydi fakat bana saldırmamıştı. En azından fazla bir zarar vermemişti.
Gözlerimi Baran'ın çenesine kaydırdım. Titriyordu. Gözlerimi dudaklarına çıkardım. Dolgun dudaklarını sımsıkı birbirine bastırmıştı. Büzüşmüş dudakları bütün kızgınlığına rağmen gayet öpülesi gözüküyordu gözümde. Sonra burnuna baktım. Fındık burunluydu ve hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Kızarmış yanaklarına baktım. O kadar güzel duruyorlardı ki elimi Baran'ın elinden çekerek sağ yanağına, elmacık kemiğinin üstüne koydum. Gözlerimi kapatıp yanağını okşadım. İlk o zaman anladım ağladığımı, gözlerimi kapattığımda gözlerim yanmıştı. Diğer elimle göz yaşlarımı sildim ve diğer yanağına dokundum. Elmacık kemikleri benim dokunmamla daha çok kızarmış, daha hızlı nefes alıp vermeye başlamıştı. Gözlerimi açarak gözlerine bakmadan kaşlarına götürdüm. Hafif kalın olan kaşları çatıktı. Kumral rengi saçlarının rengindeydi. Ellerimi yanaklarından kaşlarına getirdim ve baş parmağımı kaşlarında gezdirdim. Bakışlarımı en sonunda gözlerine götürdüğümde gözlerinin kapalı olduğunu gördüm. Uzun kirpikleri çok güzel gözüküyordu.
Yavaşça parmak uçlarıma çıktım. Kapalı olan gözlerinin üstünü, göz kapaklarını öptüm.
Burnu burnuma değecek şekilde göz kapaklarına baktım. Biraz daha öyle durarak bekledi. En sonunda yavaş yavaş kırpıştırarak açtı gözlerini.
Parlayan gözlerini görünce gülümsedim. Baran sanki bu yaptığımdan cesaret almış gibi ellerini bel boşluğuma koydu.
"Yapma." Dedi isyan edercesine. Yüzünü buruşturdu. "Yapma." Diye yineledi.
Anlamayarak suratına baktım. "Neyi?"
"Bunu, bütün bunlar olmaz."
"Bir şey yapmıyorum." Dedim masumca. Kafasını iki yana salladı.
"Bunu yapıyorsun." Elimi tutup kalbine götürdü. "Her defasında bana bunu yapıyorsun."
Kalbinin atış hızı bir kaplanın koşuşu ile yarışabilecek kadar hızlı atıyordu. Baran gözlerimin içine bakarak iki elimin bileklerinden tuttu fakat suratından çekmedi.
"Sana yapamayacağım şeyler bunlar." Gözleri dudaklarıma bakıyordu. "Uzak dur."
Bileklerimi sıkıca tutarak kendi suratından itti. Ellerini hışımla saçlarına geçirdi.
"Kahretsin bu çok yanlış!" Diye bağırarak sehpada duran bardağı yere attı. Bakışları bana geldiğinde iki adım geri attım. İçindeki canavar yine çıkmıştı. İşaret parmağını tehdit edercesine bana salladı. "Sen bana yanlışsın!" Bağırması üzerine yerimde sıçradım.
Baran sol eliyle duran sehpayı itti. Sehpa uçarak yere düştü ve üstünde duran iki adet çerçeve gürültüyle kırıldı.
"Bunun olmaması gerekiyor!" Baran'ın bağırması ile ona baktım. Ayağı ile koltuğu tekmeliyordu.
"Biz böyle anlaşmamıştık!" Baran hızla yemek masasına ilerlerken arkasından gittim.
"Baran dur, yalvarırım."
"Sus!" Diye bağırarak masanın üstünde duran altın sarısı vazo ve küllüklerin altındaki örtüyü çekti. Pahalı olduğu uzaktan belli olan takım yere düştüğü gibi tuz oldu. Masanın sandalyelerinin bazılarını ayağıyla bazılarını tutarak yere atmıştı ki son sandalyeyi kaldırarak arkamda bulunan boydan boya duran, arka bahçeyi gösteren camlara tam yanıma fırlattı. Sandalyenin üstüne doğru gelişini gördükten sonra kafamı korumak amaçlı iki kolumu başıma sararak eğildim. En son duyduğum ses Baran'ın "Rüya!" Diye bağırması olmuştu. Gözlerini sımsıkı, canımı acıtacak derecede kapatmıştım. Arkamdan gelen cam sesi ile yerde iki büklüm olmuştum.
***
Kaç dakikadır yerde gözlerim sımsıkı kapalı ellerim acır bir vaziyette durduğumu bilmiyordum. Gözlerimi açmaya, etrafı ve en önemlisi Baran'ı görmeye hazır hissetmiyordum. Baranda zaten yanıma yaklaşamıyordu.
Ellerimin acısının arttığını biliyordum. Yavaşça ellerimi kafamın üstünden çekmeye çalıştım fakat derin bir yanma hissi ile ellerimi olduğu gibi tuttum. Ağzımdan çıkan "Ah!" Sesine karşı gelememiştim. Baran'ın adım seslerini duyunca bağırdım. Onun az önce bana bağırdığı gibi bende ona bağırdım. "Gelme!"
Baran'ın adım sesleri durmuştu. "Kollarında çizikler var, onlara bakacağım." Sesi sanki bana zarar vermeyecekmiş gibi sanki o iyi biriymiş gibi çıkmasına sinir olmuştum.
"Ben bakarım. İstemiyorum seni, yalvarırım git." Sesimin acı çeker gibi çıkmasına aldırmadım. Bana yaptığı bedensel ve ruhsal acının yaklaşık iki haftadır belli bir sınırı yoktu.
Gözlerimi açtım. Karanlığa alışmış gözlerim yanmaya başladı. Yavaş yavaş gözlerimi kırpıştırmaya ve aydınlığa alışmasını bekledim. Görüş alanım bulanıklıktan düzgün bir görünüme sahip olunca ilk yere baktım. Eşyaların çoğu yerdeydi. Herşey karman çorman olmuş, birbirine girmişti. Arkamdan gelen soğuk esintiden camın artık olmadığını biliyordum. Kollarım ve bacaklarım çok acıyordu. Yerdeki cam kırıklarını elimi indirerek dikkatli bir şekilde geçebileceğim kadar yer açtım. Baran'ın endişeli gözleri gülmemi sağlamıştı.
"Yüzüğü takmayacağım için mi endişelisin?"
Baran dediğim cümle üstüne sertçe kaşlarını çattı ve hızlı adımlarla yanıma eğildi.
"Şimdi seni kucağıma alacağım sakın hareket ettme canın yanar."
Canımın böyle bile yandığını söylemedim. Bedenim yavaş yavaş uyuşuyordu zaten. Baran dikkatlice beni kucağına aldıktan sonra yıkılmamış koltuğa yatırdı.
Elini yanaklarıma koydu. Bir süre gözlerime baktı ve sertçe yutkunarak elini hızla çekti. Yanımdan giderek bir odaya girdi ve kısa sürede elindeki malzemeler ile geri döndü. Yatttığım koltukta yanımda kalan yere oturarak ilk başta bacaklarıma acıtmamak
için büyük sarf ederek cam parçası var mı diye baktı.
"Bacaklarını sadece kesmişler, şanslısın girseydi doktora giderdik."
Kısık sesle mırıldandım. "Keşke gitseydik senden kurtulurdum."
Kaşlarını çatarak bana baktı. "Bence konuşurken dikkat et." Dili ile dudaklarını yaladı. "Ne de olsa hastahaneye gitmedik ve elimin altındasın."
Suratıma soğuk su misali gerçekleri vurunca elimle ağzımda fermuar varmış gibi yapıp dudaklarımın üstünden kapattım işareti yaptım.
"Aferin" Baran koltukta biraz daha yukarı çıkarak kollarımı nazikçe tuttu. Dikkatlice baktı, inceledi ve sonra mutlu olmuş gibi sırıttı. "Bunlarda temiz fakat derin kesikler var."
Getirdiği malzemelerden batikon buldu ve bir miktar pamuğa döktükten sonra kollarımdaki ve bacağındaki kesiklere dokundurdu. Canımın her yandığında sıktığım koltuk kenarı ve dişlediğim dudağımla çığlıklarımı içime akıtıyordum.
"Böyle bekle kalkma." Baran'a sadece başımı sallayarak kafamı geriye attım.
Baran girdiği odadan takır takır seslerden sonra o odadan çıkarak durdu. Kafamı Baran'a döndürerek beklerken Baran konuşma kararı almış gibi öksürdü.
"Ne yemek istersin?"
Umursamazca omuz silktim. "Yemeğeceğim."
Kafa sallayarak beni kucağına aldı.
"Ne yapıyorsun?" Diye sesimi yükselttim.
"Uyuyacağız." Dedi basitçe.
"Derken?" Şaşkınca Baran'a bakarak derin bir nefes aldım.
"Uykum var, bana bak beni kızdırma ne oldu görüyoruz."
Baran her defasında bana ne yapabileceğini kısaca özetlerken korkumdan hafifçe 'Tamam' manasında kafamı salladım.
Baran kaldığım odanın kapısını dirseğiyle açarak odaya girdi ve beni yatağa bıraktı. Ayaklarımı düzelttikten sonra yatakta biraz daha kendine yer açtı ve yatağa girdi.
Baran kendini aşağı çekerek kafasını boynuma gömdü. Verdiği minik nefesler boynumu gıdıklarken sesimi çıkarmadım.
"Sana bir şey söylemem lazım." Baran'ın yumuşak sesine şaşırdım. Derin bir nefes aldım. "Söyle"
"Sana bunlar için pişmanım diyerek kendimi afettirmeye ve ya özür dilemeye kalkışmayacağım. Sana ne kadar özür dilesem yine bunlar olacak. Rüya, anlamıyorsun beni. Anlamayacaksın da belki. Sana sadece bunu diyeceğim. İlk kendimi kaybediyor, sonra sana saldırıyor olabilirim. Ben böyleyim." Derin bir nefes aldı. Boynuma minik bir öpücük kondurdu. "Benim hayatımda 'iyi ki varsın' dediğim insan azdır ve senin için sadece 'sen iyi ki benimsin' demek istiyorum." Baran boynuma dudaklarını sıkıca bastırdı. "Ve diyeceğim. İyi geceler."
Baran'ın cümlelerinde kaybolan beyin hücrelerim ve mantığım darmadağın etrafta dolaşırken Baran iyice bana sarılarak uyku moduna girmişti.
***
Şehitler ölmez,
Vatan bölünmez.
Aldığımız sayısızca şehit haberi sayesinde yayınlamak istemediğim ama bir süredir hazırda bekleyen bölümle buradayım!
Kapkaranlık bulutlar vatanımızın üstünden ayrılmıyorken, "Allah Türk'ü korusun." Diyor bölümün son noktasını koyuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baloncu Kız
Teen FictionAlış veriş merkezinin üç katlı olması benim avantajımdı galiba. Şirin bir alış veriş merkezinin en alt katında balon ve bir sürü şeker satan o namı değer ‘Şeker Kız’ bendim. Üniversite parası için kuzenimle açmış olduğum bu dükkanla birlikte çok iy...