I. Giriş

310 38 30
                                    

-Arya! Yeter artık be! Bi hazırlanamadın! İçine sıçtın gecenin!
-Biraz daha beklesen olmuyor değil mi!? Tabii sana söylemesi kolay, geçir pantolonu, eline gelen tişörtü giy, hoooop hazırsın!

Sevgilim "Yağız". Nerdeyse tüm geceler aynı diyalog geçiyor aramızda. Aynı evde yaşamaya başlayalı sadece 15 gün oldu ve ilişkimiz monotonluğa doğru gidiyor.

-Arya bak 2 dakika sonra kapıda olmazsan bugün o yemeğe gitmeyiz!
Ortaokul arkadaşlarım süper yakışıklı sevgilileriyle gelip sanki her gün görüşüyormuşuz gibi samimi davrancak ama aslında her birinin derdi hava atmak olacak ve ben oraya yalnız mı gideceğim?! Yok canım almayayım! Gitmemek de olmaz. N'apalım olduğu kadar dedim ve aşağı indim.
-Prenses sonunda teşrif etti.
-Abartma Yağız... Lütfen.
-Pekâlâ, hadi o zaman KAPIYA!
-Bağırma bağırma!
Kapıya doğru ilerledim. Tabii Yağız da arkamdan söylene söylene geldi. Ben kapıdan çıktım, o da kapıyı kilitledi ve asansöre bindik.
-Canım.
-Efendim?
-Anahtarı verir misin? Sen sürekli kaybediyorsun ve kapıda kalıyoruz!
-Öff Arya! Tamam sıkıntı yok. Bende güvende merak etme okay?
Bunu söylerken hem ıslık çalıyor hem de aynaya bakarak saçlarını elleriyle geriye götürüyordu.
Zemin kata geldik. Bana kapıyı açma zahmetinde bulunmadan hızla indi, ben de arkasından hızlı hızlı yürüyerek yanındaki yerimi aldım.
Biraz yürüdükten sonra arabaya ulaştık. Bu sefer kapıyı açma zahmetinde bulundu. Şaşırtıcı. Size söylemeyi unuttum: Benim sevgilim tam bir öküzdür.
-Şu çok önemli yemek neredeymiş?
Konuşursam ters cevap verecektim o yüzden navigasyondan gideceğimiz yeri işaretleyip görebileceği bir yere koydum.
-Kimler geliyor "senin kızlar"dan?
-Neden merak ediyorsun?
-Edemez miyim?
-Peki. Gamze, Ezgi, Gülden falan.
Hiç ses çıkarmadı. Sanki o anda bir şey oldu buz kesti, yutkundu.
-Zaten "sizin kızlar" dediğin kişilerin hepsini adın gibi biliyorsun.
Yine hiç tepki vermedi. Anlam veremediğim bir şeyler oluyordu. Sanki benden gizlediği bir şey vardı.
Hafifçe bana bakarak:
-Havaya baksana yağmur bastıracak gibi.
-Hmm evet.
                                                                 -Sessizlik-
-Ne oluyor sana Yağız? Kaç günlerdir bir gizemli haller, bazı söylediğim şeylerden sonra bir sessizlik, yutkunmalar... Benden bir şey mi saklıyorsun yoksa boğazların mı rahatsız(!)
-Hayatım sen şu son günlerde iyi olduğuna emin misin? İyice paranoyağa bağladın. Problemsiz zamanda problem yaratıyorsun.
Söylerken gözümün içine bakmadı, ben baktım gözlerini kaçırdı, direksiyonda ter izleri çıktı. Kesin benden bir şeyler saklıyor ama ne? Ahh Yağız ahh, gene ne yaptın!

Yemeğin yeneceği yere vardık. Görevli personel kapımızı açtı. Vale arabayı aldı. Yağız her zamanki gibi anahtarı verirken "Hele bu arabanın başına bir şey gelsin bittin oğlum sen" bakışı attı. Kol kola girdik ve içeri girdik. Kapıda rezervasyonumuzun olup olmadığını sordular. Rezervasyonu bizim gruptan Gökalp yapmıştı.
-Gökalp Işık adına rezervasyonumuz var.
-Gökalp Işık, Gökalp Işık.. Evet! Masa 24.
Görevli personelden biri bizi masamıza götürdü. Ayırtılan masa bahçede, havuzun kenarında. En güzel masayı ayırtmış. Ee tabii para olunca...
Gökalp'in ailesi çok zengin. Gökalp holdinglerden birini yönetiyor. Anlayacağınız Gökalp cidden zengin. Tabii kişiliği o kadar da güzel değil. Yavşak, alkol bağımlısı, her gece başka kızla olan bir tip. İlerde değişir mi bilemem. Pek de zannetmem.

Masaya geldiğimizde herkes hemen ayağa kalktı, öpüşme koklaşma derken upuzun masanın ortasında bize ayırdıkları yere geçtik oturduk. En kötü yeri de bize vermişler. Bir kere iki masanın birleştiği nokta yani ayağını uzatamıyorsun. Herkesin ortasındasın, sandalyeler de sıkışık, kalkmak için bir hareket yapsan en az 5 kişi kalmak zorunda. Sanki başka yer yok. Koysanıza masanın ucuna bi masa daha bizde rahat rahat otursak.

Çoğumuz birbirimizinkini merak etmesek de herkes herkese tek tek hayatının nasıl gittiğini sordu. Sonra klasik geçmiş muhabbetlerine başlandı. Yemekler söylendi.
Herkes yemeğini bitirmek üzereyken Gülden ve daha önce hiç birimizin görmediği sevgilisi geldi.
Kızlar hemen Gülden'e kim olduğunu sordu.  Pek bir şey söylemedi o çocuk hakkında. Halbuki Gülden hep abarta abarta anlatırdı. Bu işte bi terslik var. Ya o çocuk Gülden'in sevgilisi değil ya da Gülden değişmiş. Bu arada o çocuğun adı Emir
Sohbet, kahkaha, gülüşme, anılar derken Yağız'ın neredeyse hiç konuşmadığını fark ettim. Ayağını hafifçe dürtüp sessizce konuşsana biraz dedim. Tamam der gibi başını salladı. Bu sırada herkes içki söylemeye başladı.

Bir ya da iki saat sonra, tam hatırlamıyorum, herkes çok sarhoştu. Ben o kadar sarhoş değildim ama karşımda Yağız'ın olmadığını uzun süre sonra fark edecek kadar sarhoştum.
Gerçekten Yağız gitmişti. Belki de tuvalettedir diye düşündüm ama eşyalarını almış. Masaya tutuna tutuna ayağa kalktım ve çıkıp Yağız'ı aramaya başladım.
Topuklular beni iyice rahatsız etmeye başlamıştı. Bir banka oturdum. Ayağımı dinledirdikten sonra tam kalkarken aklıma geldi. Ben neden Yağız'ı aramıyordum?

Hemen telefonumu çıkardım, Yağız'ı telefon rehberinden buldum ve aramaya bastım.
-Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekr...
Siktir ya! Ben ne yapacağım şimdi! Yağız yok, ev anahtarı yok, galiba kayboldum!

Restorana dönmek için yolu bulmaya çalışırken bir anda yağmur bastırdı. Hemen bir tentenin altında durdum, ne ıslanmaya ne de makyajımın akmasına göz yumamazdım. Bir apartmanın kapısının önündeki merdivene oturdum ve yağmurun dinmesini beklemeye başladım.

Tepemde bir adamın sesiyle uyandım.
-Hanfendi! Hanfendi!
Hemen gözümü açtım, merdivenden kalktım. Kalkarken ayağımın yan dönmesiyle yere çakılmam bir oldu. Adam beni hemen kaldırdı. Bu sırada gözüme bir kağıt ilişti.
Eğilip kağıdı aldım.
"Sen hep kaybeden olmaya mahkumsun..."
Bu da ne demek oluyordu şimdi? Bu not bana mı yoksa?...

Yorumlarınızı, fikirlerinizi bekliyorum. Umarım güzel bir giriş olmuştur ve beğenmişsinizdir. Şimdiden teşekkürler.

YAĞMURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin