2. Bölüm

43 1 0
                                    

( Media: Ryan Fletcher )

(Şarkı olarak Ryan'la alakalı olduğu için yazılan 'You Didn't Tell Me'yi uygun gördüm. )

Artık rahatça tişörtünü ıslatabileceğim birini bulmuştum. Ben de yaklaşık beş dakika boyunca kesintisiz ağladım. Ilk zamanlar da böyleydim. Resmen sil baştan başlamıştım. Bu pozisyonun sırtını ağrıtabileceği fikri aklımı oyaladığında onu bıraktım ve geri çekildim. Gözlerinin içine bakıp "teşekkür ederim" dediğimde gözlerinde gerçek hüzünü görmüştüm. "Ileriden sağa döneceğiz " diye devam ettim. En azından ona bir kahve yapabilirdim. Bu şekilde tek eve dönmesini istemiyordum.

Evimin önüne geldiğimizde düşüncemden çıktım ve anahtarımı da çantamdan çıkardım. O da benimle inmişti. Kapıyı açtım ve iki katlı, dekorasyonundan -neredeyse- tamamen benim sorumlu olduğum evime Ryan Gary Fletcher'ı aldım. Onu salona yönlendirip "kahveni nasıl içersin" diye sordum. O da sırıtıp "Anna'lı" cevabını verdiğinde ben de kıkırdadım. Ama bence biraz hızlı gidiyorduk. Daha dün bir bugün ikiydi. Sanki aklımdan geçeni anlamış gibi "sade lütfen" dediğinde mutfağa gidip gece gece uykumuzu kaçırma ihtimaline rağmen iki sade kahve yapıp salona döndüm. Döndüğümde resimlerimi inceleyen bir Rhino beklemiyordum doğrusu.

Kahveleri sehpanın üzerine bırakıp yanına gittim. "Bu ben on yaşındayken California'da çekildi. Ailem ile tatile gitmiştik. Elindeki de altı ay önce kep atma törenimden bir hatıra " dedim. Kafasını bana çevirdiğinde aramızdaki boy farkının topukluyla bile bu kadar çok olması kendimi kötü hissettirmişti. Derin bir nefes alıp " haydi kahvelerimizi içelim " dedim. Ben önde o arkada kahveleri koyduğum sehpanın arkasındaki rahat beyaz koltuğa doğru yol aldık. Kahvesini aldı. Ben de aldım. Tam kupayı kaldırdığımda ellerimin çalışan bir çamaşır makinesi misali titremesi bir oldu. Kupayı bırakıp sol elimin üstünü inceledim. Ryan dikkatle beni izliyordu. Kahvemi aldı ve yavaşça dudaklama götürdü. Henüz çok sıcak olduğu için yansam da halimden memnundum.

Biraz sohbet ettikten sonra telefonuma bakmam gerektiğini düşündüm ve çantamdan çıkarıp incelemeye koyuldum. Browniemmm'den tam yirmi yedi cevapsız arama ve dokuz mesaj! Endişelendirdiğim için üzülsem mi yoksa beni düşünen bir arkadaşım olduğu için sevinsem mi bilemedim. Mesajları okumaya koyuldum.

Gelen: Browniemmm

Anna neredesin?

Iyi misin?

Buralarda mısın?

Şu lanet telefona cevap vermeyi düşünür müsün?

Eğer o heriften korkuyorsan ben o işi hallettim nefes alacak hali kalmadı.

Endişelenmeye başlıyorum.

Delirmek üzereyim lütfen cevap ver kraliçe!

Ryan da ortada yok!

Georgina ağlama krizine girdi. Şu lanet telefona bir cevap ver artık!!!

Hemen aradım. "Anna.. Sensin değil mi? " diyen Andy tarzı endişeli sesi duyduğumda "evet benim ve endişe etme iyiyim. Georgina nasıl? " diye sordum.

"bizi ne kadar korkuttuğunun farkında mısın? Herneyse Georgina'ya veriyorum. Bir şey olursa saatin kaç olduğu önemli değil ara! " itiraz istemeyen sesi beni gülümsetmişti.

"Tamam sen merak etme ben iyiyim. Öpüyorum o sakallı yanaklarından" dedim şen sesimle. Bazen kendime hayret ediyordum. Georgina'nın ağladığını kanıtlayan sesini duydum.

"Anna? Neredesin? Beni çok korkuttun!"

"Iyiyim, evdeyim. Ve sesin beni üzüyor! Şuan en son ihtiyacım olan şey bu Georgy lütfen yapma! " dediğimde burnunu çekmesi ve göz yaşlarını sildiğini anlatan hışırtılar beni gülümsetmişti. Gözüm Ryan'a takıldığında onun da telefonuyla uğraştığını gördüm.

AŞKA GIDEN YOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin