19. Bölüm

24 1 4
                                    


Medya: Anna
Bugün eve dönüş günüydü. Yemek fokurdatıp huzur soluduğum, benim için dünyaları ifade eden yere dönüyordum. Küçük tek, bazen kardeşimle çift, kişilik yuvama acı hatıraları yenileriyle gömmeye gidiyordum.

Bir aydır Ryan'la kalıyordum ve haftaya tura çıkacaklardı. Bana eve dönmemem için bakan gözlerindeki masum ifade hala gözlerimden silinmiş değildi. Chris hiç olmadığı kadar sessizdi ve biz de bir o kadar huzurluyduk. Hiçbir aksiyon gerçekleşmedi. Ne bir tehtit ne de onun rahatsız etmek için kullandığı çirkin yolları.. Hiçbir şey olmadı. James, Ekim'in başından beri, yani Paul'un Liverpool'a işine dönmesi gerektiğinden beri bende kalıyordu. Geçen hafta Almanya'ya dönüş yapmıştı. Bunun evli çıkan otuz dört yaşındaki aşığı olduğu Angel'la alakalı olmadığına beni dört günlük bir tartışma sonunda ikna etmişti. David'le bana sormadan bir dedektif tutup Chris'i takip ettirdiği için ufak çaplı bir kavga etmiştik ama sonra bana kuaförümden, yani Liam'ın Yeri'nden, cilt bakımı randevusu hediye ederek gönlümü almıştı. Eğelenceli bir aydı. Ryan'la ilişkimiz epey ilerlemişti. Birbirimize bu yönde alışmıştık en azından. İşim ise gayet mükemmel gidiyordu. Sophie'yle çok iyi anlaşıyorduk ve Simon da gayet uysal bir insandı.

Düşüncelerim eşliğinde valizimi doldururken seslendim. "Ryan, tatlım, banyodan tarağımı ve diş fırçamı getirir misin? " bir buçuk dakika sonra sol elinde dumanı tüten kahve fincanı sağ elinde fırçalarla döndü. Ona kocaman neşeli gülümsememle teşekkür ettikten hemen sonra yatağa bıraktığı eşyalarımı valizin önüne tıkıp fermuarını tamamen çektim. Dizimle üzerine baskı yapmam gerekmişti ama zor da olsa kapatmıştım. Kahvesinden koca bir yudum aldı ve etrafı gözleriyle taradı. Ağzı hala dolu olduğu için "mmm.. " diye ses çıkararak dolabın kendine ait tarafına yürüdü ve bana ait valize koymayı unuttuğum gri kapüşonlumu sağ eliyle kaptı. Sonunda onu yakan kahveyi yuttuğunda o güzel sesine hasret duyduğumu anlamışçasına konuştu.

"Bunu unutmuşsun? " sesi soru sorar gibiydi. Elindeki en sevdiğim parçaya hayalkırıklığı dolu bir bakış attım.

"Valizi zor kapattım. Artık o burada kalsın. Gelip gittikçe giyerim. " burnuna götürdü. Kısılana gözleriyle kalbimin ritmi hızlandı. Sadece bu bile bana ne kadar uyumlu olduğumuzu fısıldayan iç sesimi haklı çıkarırdı, en azından ben öyle inanmak istiyordum. Üzerinde basit bir eşorfman altı ve beyaz üstü baskılı kısa kollu bir tişört vardı. Ben de tıpkı onun gibi oldukça rahattım. Beyaza dönük gri yırtık eskidiği için biraz bollaşan pantolon üzerine bordo askılı bol bluz giymiştim. Suratımda makyaj yoktu ve saçlarım da doğal haliyleydi. Açık kahve, parlak ve hafif dalgalı saçlara sahip olduğum için kendimi hep şanslı hissederdim.

"Senin gibi kokuyor. " diye fısıldadı. Elindeki kupa yamulup içinden dökülen sıcak kahve çıplak ayağını yaktı. Bana odaklandığı için dikkati dağılmıştı. Kupayı komodine koyup ayağını umursamadan bana yürüdü.

"Peki ben nasıl kokuyorum? " kapüşonlumu valizin üstüne yavaşça bıraktı ve beni kendine çekip kolları arasına aldı.

"Kokulardan pek anlamam ama güzel ve huzur verici diyelim. " kollarımı boynuna doladım. Bir elim ensesinde biten saçlara oynarken diğeri sakallı yanağına kaydı. Traş olmayı bırakmıştı ve her ne kadar kabullenmek istemesem de bu serseri havası beni cayır cayır yakıyordu.

"Bu akşam bende kalıyorsun değil mi? " diye sordum yanağındaki elimi çevirip üstündeki eklemlerle suratını okşarken.

"Nasıl istersen. Dinle, Anna, gitmek zorunda değilsin. Hiç kimsenin seni burada rahatsız etmesine izin vermem. Burada da evinde olduğu kadar rahat edebilirsin. Eğer ora sana zarar veriyorsa, " sesindeki endişe kontrolden çıkarken onu böldüm.

AŞKA GIDEN YOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin