17. Bölüm

8 1 2
                                    

Ben mutfağı toplarken hazırlanmaya gitti ve döndüğünde siyah bir tişört ve pantolon giyinmişti. Saçları yapılmıştı. Dış görünümüne önem veriyordu. Bunu sevdim. Birlikte evden çıktık ve beni işe bıraktı. O da Andy'e gidecekmiş, bu kadar erken saatte pek de çalışmayı sevmezdi ama zaten kim severdi ki! Koridordan geçip danışmaya ışıl ışıl bir gülümsemeyle "günaydın! " dedim. Sophie bugün pembe bir elbise giymişti. Orada ayak üstü birbirimizin hatrını sorduktan sonra odama gittim. Erken gelmiştim. Saat daha dokuzdu. Çay yaptım. Sakinleştirilmeye ihtiyacım vardı. Oturduğum teklide gayet rahattım. Aslında o kadar da gergin olmadığıma karar verdim. Dünyanın sonu değildi ya! Bana çalışacak yer çoktu. Gerçi babamın parası da çoktu bu yüzden çalışmaya ihtiyacım yoktu. Kafamdaki uyak kurma yeteneğime gülerken kapı çaldı. İçeri giren kişiye kocaman gülümsememi sundum ve kalkıp sarıldım.

"Sam yemek istiyor bu yüzden hafta sonu yemeğe çıkıyoruz. " sözlerine kahkaha attım.

"Midesine düşkün olan yalnız o değil. Aslında neden bana gelmiyorsun? Eğer evime geri taşınabilirsem tabii... " yeniden yerime yerleşirken ofladım.

"Güzel bir fikir ve neden evine dönmeye bu kadar heveslisin? " odamdaki nereden geldiğini anlamadığım kurabiyelerden birini aldı.

"Hey, onu yeme! Tabağı bana ver. Bu Pink Stone Kafe'de yapılanlardan değil mi? " elime bir kurabiye alıp kokladım. Koku normaldi. Kurabiyeyi kırdım. İçinden çıkan nota tehlikeli bir gülümsemeyle bakarken David de beni izliyordu.

"Yok artık! Bu ne böyle? 'Bugün yediğin tatlılar akşam bir tarafını tırmalayacak. -C' falan mı? " ara sıra izlediğimiz Amerikan dizisiyle yaptığı bezetmeyi atlayarak sıkıca sarılmış kağıdı yırtmamaya özen gösterek açtım.

Eskiden

Sadece bu kelime yazıyordu. Seslice okudum. Bir anda telaşla bütün kurabiyelerin içinden bu kağıtlardan aramaya başladık. Bu kurabiyenin tarifinde vanilyalı hamurun içinde çikolata ganajı vardı. O çikolata sosu yerine kağıtları sıkıştırmıştı.

Eskiden, benim, olacaksın, gibi, yeniden, olduğu... Bulduğumuz kelimeler bunlardı. Sıraya koyduk.

Eskiden olduğu gibi yeniden benim olacaksın.

David ellerini birbirine vurarak silkeledi. Mavi gözleri hiç görmediğim kadar endişeliydi. Saate baktım. Dokuzu yirmi geçiyordu. Lavaboya gitmek için ayağa kalktım. "Lütfen ortalığı topla. Geldiğimde hiçbirini görmek istemiyorum. " buz gibi sesimle konuştuktan sonra koridordaki tuvalete girdim. Titreyen ellerimi yıkadım. Tanrım ne zaman bitecekti bütün bunlar? Titrek nefesime inat sağlam bakışlarımı aynadaki bene diktim. Aklıma gelen fikirle sinsi gülümsemem yüzümü süsledi. Görelim bakalım bu sefer kim yenecekti! Banyodan çıkıp Simonın odasına doğru yürüdüm. Yankılanan topuklularımın sesi beni her defasında daha da geriyordu. Kapının önündeki duraklamamdan çabuk sıyrılıp kapıyı çaldım ve içeriden gelen destekleyici komutla odaya girdim. Gene aynı huzur verici ambiyans beni rahatlatmıştı. Gülümseyerek "Günaydın! " dedim.

"Günaydın. Otur lütfen! " giydiği beyaz gömlekle gözlerinin mavisi daha bir güzel parlıyordu. "Bir şey içmek ister misin? "

"Hayır teşekkür ederim. Çok zarifsiniz. " gülümsedi. Aksanının yanı sıra ikinci olarak sunulabilecek yarım yamalak bozuk dişleri bir İngiliz olduğuna başka bir kanıttı.

"O senin zarafetin. Herneyse, pekala o zaman oyuna başlayalım. Ilk sen sor! " doğru ya onun gibi ben de ona sorular soracaktım. Özel hayattan sorular... Peki bu adam hakkında ne merak ediyordum ki?

"Kardeşiniz var mı? " diye kelimeler dökülüverdi ağzımdan. Kafasıyla beni onayladı.

"Iki kız kardeşim var. Ikizler. Veronica ve Vanessa. Peki senin görüştüğün biri var mı? "

AŞKA GIDEN YOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin