6. Bölüm

32 1 0
                                    

Medya: sırasıyla Joey ve Georgina

Susuzlukla uyandığımda saat daha altı buçuktu. Mutfağa inip bir bardak su içtim. Saçımın hala düz duruyor olmasına sevinirken dışarıdan gelen yağmurun sesi hoşuma gitmişti. Yağmurlu havalarda koşmaya bayılırdım. Yukarı çıkıp üstümü değiştirmeye ve arabayla on dakika süren yolculuk sonucu varacağım ormanda koşuya gitmeye karar verdim. Mısır gevreği hazırlayıp yedim.

Yukarıdan bir ses geldiğinde rüzgardan dolayı bir şeyin düşmüş olacağını düşünerek teleşa kapılmadım. Boş makineye kâseyi yerleştirdim. Ne kadar çabuk dolarsa o kadar iyidi. Yukarıdan bir tıkırtı daha geldi. Geçen hafta yan blogda yapılan hırsızlık aklıma geldiğinde bedenimi korkunç bir telaş dalgası kapladı. Normalden üç kat büyük ekmek bıçağımı aldım. Koruyucusundan çıkarırken yarattığı 'keskinim' sesi tüylerimi diken diken etmişti. Yalın ayak yavaş yavaş yürümeye başladım. Bir taraftan etrafı kolaçan ediyor, diğer taraftan bıçağı yere paralel sivri kısmı karşıya bakan şekilde tutuyordum. Merdivenlere yöneldim. Üst kata temkinli adımlar atıyordum. Odama baktım. Her şey bıraktığım gibiydi. Tam arkamı döndüğümde ağabeyimi görmemle bıçağı düşürüp çığlık basmam bir olmuştu. Bir taraftan da sol elimi kalbime götürmüş nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.

Tanrı'ya şükür bıçak birimizin bir yerine gelmemişti. Bu kadar mı alışmıştım yalnızlığa da ağabeyimin bende kaldığını unutmuştum? Jam kafamı göğüsüne yaslayıp hem sus hem de sakinleş anlamına gelen sesi, 'şşşşş', çıkarıyordu. "Öncelikle bu saatte ayakta ne işin var? Ikincisi neden korku filmlerinden fırlamış gibi sessizce arkadan yaklaşıyorsun? Ve son olarak bıçak bir yerine gelmedi değil mi? " diye sorularımı sıraladım kendime gelip nefesim düzelirken. "Ben artık her sabah böyle erken uyanıyorum. Elinde bıçak olunca ne oluyor diye bakmaya geldim. Ve üçüncü soru neydi? " diye dudakları ve gözleri şiş, kafası karışık bir biçimde sorularıma ışık tuttu ve kendi karanlığını bana pas attı. Tatlılığı bana eskileri hatırlatmıştı.

"önemli değil cevabı bu rahatlığınla verdin. " dedikten sonra "koşuya gideceğim. " diye ekledim.

"Yağmur yağıyor. "

"Yeni hobim"

"Anna bu üzerindeki de ne? Hırsız girse mola verip önce seni becerir!!!"

Bu söylediği üzere gülmeye başladım. "Kıyafetlerime asla karışamayacağını unutma! Hem de ben bu geceliği giydiğimde uyuyor oluyorum. Hırsız beni ağzımdan salyalar akıtırken görünce kaçar zaten. " Tam karşımda duran adam gülmüş ve ellerini iki yana kaldırıp yenilgisini kabul etmişti. "Haydi dışarı çık. Üzerimi değiştireceğim. " diyerek kovdum.

Yatağımı toplayıp siyah bir tayt ve üzerine mor bol bir tunik buldum. Üzerime geçirip spora giderken kullandığım en ufak boy valiz büyüklüğünde çantanın içinden çıkan çantaya cüzdan, su, kulaklık, telefon, bir şapka ve anahtar koydum. Saçlarımı çantama attığım kepi takabilecek şekilde at kuyruğu yaptım. Siyah yağmurluğumu da alıp aşağı indim.

Bay Kunis televizyonun önündeki L koltuğa kurulmuş kahvesini yudumluyordu. "Ben çıkıyorum. " diye seslenip onaylayan bir grup ses, hı hımm, aldıktan sonra garaja, sevgili arabama doğru yürüdüm. Sağ koltuğa oturup kontağı çevirdim ve yola çıktım.

Tahmin ettiğim gibi on dakika süren yolculuğun ardından ormana gelmiştim. Yağmur hızını kesmeden yağmaya devam ediyordu. Telefonumu ve kulaklığımı çıkarıp bir playlist oluşturdum.

Used to be us
Standing in the dark
When she was mine
Roads- live
Mountains
Gone
Love locked out
Parachute
You'll never know
Need the sun to break
Love is you
Learn to love again
Hold back the river

AŞKA GIDEN YOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin