Kazandık!

184 22 15
                                    

~~~~~~~~~~~
Siz sormadan ben söyliyeyim. Yağız, Ege'nin 'seni özledim' dediği gibi Ege'nin karnına tekmeyi geçirmişti. Onunla bu yüzden biraz tartışmıştık. Tamam beni önemseyip hastane ziyaretine gelmişti ama o benim hiçbirşeyim sayılırdı sonuçta. Onunla olma düşüncesi bir an için fena gelmesede hemen silip attım bu düşünceyi kafamdan. Sanırım yine saçmalamaya başladım.

Canım çok sıkıldı. Bugün Cumartesi, yani hafta sonu olduğundan pek de evde durasım yoktu. Hastaneden Yağız sayesinde taburcu olmuştum. Bu konuda yardımcı olduğu için ona teşekkür etmeliyim belkide.
Çünkü hastanelerden nefret ederdim. Orası acının kaynağı gibi bir şeydi çünkü. Oradaki herkez acı çekiyordu. Bazıları fiziksel, bazılarıysa duygusal. Ha, bu arada hastane kokusundan da nefret ederim.

Telefonumun çalmasıyla yattığım koltukta doğruldum. "Alo?" dedim, ama karşı taraftan ses gelmeyince ekrana bakmak geldi aklıma. Tabiki ben salak olduğum için ekrana kim aramış zahmet edip bakmadan açardım telefonu. Nasılsa konuşunca öğrenmiycekmiyim?

Ekranda 'şerefsiz' yazısını görmemle yüzüm düştü. Babam arıyordu. "Ne var?" dedim bıkkınca. Hattan yaklaşık otuz saniye cevap gelmeyince  "Benden ne istiyosun sen!" dedim bağırarak. Yine cevap vermemişti. "Senden nefret ediyorum adi pislik. Bir daha beni ne ara ne sor!" dedim ve  "Şerefsiz" diye fısıldadım kapatmadan önce.
Ondan da nefret ediyordum.
Onun yüzünden hayattan bıkmıştım.

Hani kız çocuklarının ilk aşkı babalarıdır ya, benim asla olmadı. Benim babam olmadı hatta. Nefret ediyorum ondan, tiksiniyorum... O kadar yoğun ki içimdeki öfke, onu zevkle öldürebilirim.
Bide düşünün ne kadar yüzsüzse, arayıp beni deli ediyordu. Bilerek yapıyor, eminim.

Aslında pek inek değilim ama aklıma biyoloji ödevim gelince sıkıntıdan onu yapasım geldi. Defterimi elime aldım ve başladım. Zaten anladığım bir konuydu, bu yüzden sorun etmemiştim. Kafamı dağıtmak için iyi bir çözüm yoluydu...

•••••••••••••••••••

Konudan sıkıldığım için kitap defteri bıraktım. Saate baktığımda neredeyse iki saattir ders çalıştığımı fark ettim. 'Bence bu kadar yeter'
diyip elime telefonumu aldım. 'Koala' yazan butonu kaydırarak Pınar'ı aradım. Beni her gördüğünde koala gibi yapıştığı için ona bu lakabı uygun bulmuştum.
İkinci çalıştan sonra açtı telefonu.

'Ya Rüyaaa. Ne iyi ettinde aradın. Bende seni çok özledim. Biliyorum beni çok seviyosun ve bana aşıksın.'

'He he aynen öyle. Canım sıkıldı da belki bir şeyler yaparız diye düşünmüştüm. En azından gidip bi bisiklet mi sürsek botanikte?'

'Bak Rüya, seninle yanlız kalma düşüncesi pek hoşuma gitmiyor. Bazen yokluktan bana sarkıcaksın gibime geliyor. Eğer yanımıza birilerini bulursan ve kulaklığımı kaybettim, yedek kulaklığın varsa belki olabilir.'

'Peki koala, sen bul birilerini.
Yeni kulaklık almıştım zaten, eskilerini sana feda edebilirim.'

'Kanka Anıl'ı çağırsak?'

'Onun bu gün turnuvası var. Çocuğun o vücudu nasıl yaptığını sandın? Yüzücü benim koçum!' dedim gaza gelerek. Aslında botaniği erteleyip turnuvayamı gitsek diye düşündüm bir an.

İçimde sinsi bir sırıtma belirince tekrar Pınar'ı dinlemeye başladım.

'Ya Rüya biz çok şanssızız. Neden tüm taş çocuklar benim kankam kardeşim?'

'Şimdi cırlamazsan sana kankan kardeşin olmayan bir taşı ayarlamaya çalışacağım'

'Rüya asıl hemen söylemezsen cırlarım bak yemin Allah billlah dillah'

Yağmur (Düzenlenicek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin