Öğlen olmuştu ama hala kabusun etkisinden çıkamıyordum. İçimde anlam veremediğim bir korku vardı.'Kaybetme korkusu'-ve bu korku ne yaparsam yapayım geçmiyordu, hatta gün geçtikçe daha da canımı sıkıyordu.Ama bunu aklıma sokmalıydım,Karanında dediği gibi sadece saçma bir kabus.
Elimdeki nescafe paketini açıp kahve bardağıma döktüm,üstünde bir kaşık şeker ekleyip sıcak suyu döktüm. Karıştırarak pencereye doğru yürüdüm.
Hava bu gün yağmurluydu. Oldukça iç karartıcı bir gündü. Kahvemden bir yudum daha alıp yere usul usul düşen damlaları seyretmeye devam ettim.
"Kızım" sessizliği bozan sesle irkildim.
"Babacığım" deyip kahvemi masaya bıraktım. Hızlı adımlarla babama doğru yürüyüp kollarımı boynuna sardım.
Babam bu yaptığıma şaşırıp yavaşça kollarını belime doladı. "Kızım, neyin var?" Deyip yavaş hareketlerle belimi sıvazlamaya başladı.
Pürüzlü çıkan sesimle "Korkuyorum baba" dedim. "Seni kaybetmekten...Sensizlikten...O kadar çok korkuyorum ki...".
"Şşş... Korkma güzelim. Ben seni yeni bulmuşken nasıl bırakıp giderim ha?" Babamdan aralanım yaşlanmış o güzel yüzüne baktım. Yılların izleri sanki yüzündeki her çizgiye haps olmuştu.
"Bırakmazsın değil mi? " diye sordum ağlamaktan pürüzleşen sesimle. Elleriyle yüzümü kavrayıp, dikkatle gözyaşlarımı sildi " Bırakmam" deyip o hayran olduğum gülümsemesini yüzüne yerleştirdi.
"Gel bakalım. Baban sana yemek yapsın mı? " dedikleriyle kıkırdayıp kafamı onaylar anlamda salladım. Sanki ben küçük bir çocuk muşum gibi davranıyordu. Bu hali hoşuma gidiyordu.
"Yardım edeceğim " deyip buz dolabından salatalık malzemeleri çıkarıp yıkamaya başladım. Güzelce yıkadıktan sonra doğrama tahtasının üzerine yerleştirip doğramaya başladım.
"Küçük-küçük doğra, baltalama" babamın dedikleriyle kıkırdayıp doğramaya devam ettim.
Babam suyu kaynayan tencereye makarnaları döküp kapağını kapattı. Ardında doğradığı etlere doğru ilerledi.
45 DAKİKA SONRA>>>>>>
Her şey hazırdı. Mutlu olmuşcasına masaya baktım. Mutfaktaki kokular insanı daha da çok acıktırıyordu.
"Kızım hadi, otur daha neyi bekliyorsun?" Babamın konuşmasıyla daldığım düşüncelerimden ayrıldım. Telefonu masanın diğer ucundan masaya yerleştirdim. Kamerayı açıp süreyi ayarladım, ardından hızlıca babamın yanına koştum. Başının üstünde durup kollarımı boynuna sardım.
Fotoğrafın çekilmesiyle babam duruşunu bozup " Deli kız " dediğinde içtenlikle gülümsedim. "Senin deli kızın" deyip şımarık bakışlarımı babama yönelttim.
Gözleri mutluluktan parlarken "Benim küçük deli kızım" deyip içtenlikle gülümsedi. Bende gülümseyip yemeye başladım.
Babam yemeğini bitirip ayaklandığında panikleyip "Nereye baba?" Diye hemen sordum.
"Şirkete uğramam lazım güzel kuzum." Dediğinde suratım asılıp 5 karış oldu resmen. Ama kabullenmem lazımdı... Her mutlu anın bir sonu vardır...
Babam "Hemen surat asma çabuk döneceğim. Hem sen yarınki davet için hazırlan" dedi.
"Ne daveti?" Diye hemen sordum. Oldum olası nefret ediyordum çoğunluk yerlere. Hele hele son davette Karanın vurulmasıyla daha çok nefret etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavinia
Teen Fiction•Çok farklı bir hikaye okumak ister misiniz? • •Para uğruna kızlarından vazgeçen bir aile...para insana her şeyi yaptırır. Bu bir gerçek. Bazen gerçekler çirkindir, dile getirmek istemezsin. Ama bazen yeni hayata giriş kapındır, değerlendirmen lazım...