Orada ne kadar öyle kaldığımızı hatırlamıyordum. Uyandığımda güneş, tüm parlaklığıyla üstümüze vuruyordu. Olduğum yerden kıpırdadım ve uyuyakaldığımızı fark ettim. O kadar mutluydum ki, bir gün daha bu şekilde uyuyabilirdim. Onun kalbi bana en rahat yastıktı. Rüzgar'ın yüzünü incelemeye başladım. Fazla yakışıklıydı. Onu çok seviyordum. Ve onu uyandırmak üzere yanağına öpücük kondurdum.
-Ah, en güzel uyanışım bu herhalde.
Gülümsedim.
-Şapşal, kalk hadi. Üstümüzün haline bak. Burada sabahlaşmışız resmen. Eve bırak beni.
-Emrin olur prenses.
Kumların üstünden kalktık. Güzelce üstümü silkeledim. Masadakileri bir poşete koydum, ardından çantamdan lastik tokamı çıkarıp saçımı salaş bir topuz yaptım. Ardından Rüzgar'ın eline tuttum ve gökyüzüne baktım.
-O kim Rüzgar?
Kafasını yukarıya kaldırdı.
-O, çok özel biri Elis.
-Çok özel...
Peki, bu özel olan kimdi? Çok merak ediyordum ama moralini bozmayacaktım.
-Öyleyse o özel kişiye el sallayalım, gidiyoruz çünkü.
Bakışlarını bana çevirdi.
-O, şimdi bir kez daha benle gurur duymuştur. Buna eminim.
Gülümsedim ve tekrar gökyüzüne bakıp el salladım. Ardından Rüzgar'a baktım.
-Gidelim mi?
-Gidelim.
El ele tutup kumsalda yürüdük, geride sadece ayak izlerimiz kaldı. Kayalıkları dikkatlice çıktım. Arabaya doğru yol aldık. Birkaç adım yürüdük, ardından arabaya gelmiştik. Arabaya bindim, ardından o da bindi. Bana döndü.
-Her şey için teşekkür ederim, çok güzeldi her şey.
-Rica ederim.
Gülümsedim. Arabayı çalıştırdı ve bende telefonu elime aldım. Ama almaz olaydım, Eylülden bir sürü mesaj ve çağrı gelmiş.
-Eylül meraktan çatlamış olmalı, baksana.
Telefonu Rüzgar'a gösterdim. Keyifli bir şekilde kahkaha attı.
-O daha çok çatlayacak merak etmesin.
Hiçbir şey söylemedim. Ne demek istediğini anlamamıştım.
-Onun finali benim elimden olacak.
Ani bir şekilde bakışlarımı Rüzgar'a çaktım. O da ne demekti?
-Ne diyorsun sen Rüzgar?
-Elis... ben bunu sana açıklayacağım ama sabret.
-Ne demek sabret? Ne demek?
Birden arabayı durdurmuştu. Çoktan gelmiştik ama ben sinirden yeni fark ediyordum.
-Artık sana tek kelime dahi sormayacağım. Gerçekten sıkıldım artık.
Arabanın kapısını açmak için döndüm, kolumdan tuttu.
-Prenses, bak buna mecburum.
-Rüzgar...
-Seni seviyorum.
Yanağıma öpücük kondurdu. Hiçbir şey söylemeden arabadan indim. Moralimi bozmayacaktım. Rüzgar benim üzüleceğim bir şey yapmazdı. O yüzden suratımı toparlayıp apartmanın kapısını açtım. Ardından asansörü çağırdım. Eylül'e olanları anlatmak için sabırsızlanıyordum. Kat 3'ü tuşlayıp aynaya baktım. Yüzüme renk gelmişti sanki. İyice inceledim yüzümü. Evet, kendimi çok beğenmiyor olabilirdim ama dikkatle inceleyince fena da sayılmazdım. Kumral uzun saçlarıma baktım. Bu saçları acaba annem taramış olabilir miydi hiç? Ya da güzel kokulu kızım deyip, elleriyle saçlarımı okşadı mı hiç? Ya ben. Ben anneme hiç sarıldım mı? Niye beni bırakıp gitmiş olabilirdi ki? Babam niye öyle söylüyordu? Ama ben inanmıyordum. Bir anne evladını bırakır mı hiç? İnsan canından vazgeçer mi hiç?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELİS
RomanceBir insanın hayatını değiştirilebilecek en önemli şey sizce nedir ? Hele de kendi hayatını bile bilmeyen bir kızdan bahsediyorsak.Kimsesiz dünyasında tutunacak tek dalı bile yokken Rüzgar gibi çıktı karşısına.