Yüküm Dünyaya Yakın!!

336 169 18
                                    

Kalbimi biri yakıyor oluşan külleri de yok etmeye çalışmak istercesine başımdan aşağı savuruyordu. Her savurduğunda  biraz daha genzime kaçıyordu ve nefes almam zorlaşıyordu sanki . Nefes alamadığını hissediyorsun fakat kalbinin ritminin düşmesi beklenirken çılgınca daha da hızlı çarpmaya başlıyor. Her nefes aldığında , her külü genzine kaçtığında , her nabzın arttığında beynin buna isyankar  olarak zıt bir duruş sergiliyor ve bütün bunları hiçe sayıp kalbini asıl yakıp kavuran mevzuyu düşünüyor.

Aldatılmak...
Kaçıncıydı bu ? Farklı farklı alanlar olsada her insanın yaptığı doğru ve dolaylı yoldan aldatma girişimi olmuyor muydu?

En çok güvendiğim , sevdiğim 'dediğim' adam ...
Beni belkide en çok hak ettiğine inandığım.
Kendi saf sevgimi unutup ona şans tanıdığım kişi.
Saf sevgimin ana karakteriyle zaman geçirmiş olmanın verdiği pişmanlığı bana yaşatmaktan alı koyamamaktır, kendini ve bunu bana ağır bir bedelle ödetmeyi seçmişti.

Gözlerimin önünde olan manzarayı kulaklarım artık işlev kazandıktan sonra idrak edebildim.

Önümde iki tane bornozlu insan duruyordu. Biri sevdiğim 'dediğim' adam. Diğerine hayatımı çalan kadın.
Ve şunu düşünmek bir insan için  çok acıdır.

Benim dokunmam gereken tene başka bir kadının teni mi değdi ? Bu acı veren bir şey. Ve hayatımda olan iki insanında, ikinsininde teninde Sinem 'im tenin kokusu ve dokunuşları var.

Gözlerimi Sinem'in gözlerine getirdim. Yalan değildi veya bir açıklaması yoktu bu işin.
   Elimden alınışlarını izledim sürekli,  tekrar  eden bir döngü gibi.
***
Gözüm  dönmüş şekilde kendimi  dışarı attım.  Bu.. bu duygu daha ne kadar benimle kalacaktı böyle. İğrenç hissediyordum.  Ne kadar da boktan bir hayat.  Aklıma tüküreyim ki her zaman kendimden önemli  gördüm  onları.  Sanki birisi bana ilgi göstermezse yapamam sandım,  olmaz Eylem dedim hep.  Sen ilgiye muhtaçsın.  Aslında olan neydi biliyor  musun ? Sen aptal bir mazoşistin tekisin  Eylem.  Acı duymaktan zevk alıyorsun işte. 

    Kendi önümü zor görerek geldim  evimize.. Ne kadar mide bulandırıcı geliyor  artık.  'Evimiz'  hayır hayır . Bu ev bana ve masumiyetime layık bir yer değildi. Kendime gelmem açısından  bir kahve  yaptım.  Yoksa gününü  göstermem  gereken insanlara karşı ezik düşebilir (daha ne kadar düşeceksek Allah bilir ) ,  intikamım  yarım kalabilirdi.  Bir elimde kahve diğer elimde kalem.  Zaten bir bu ikili beni yalnız bırakmadı heralde.  Sinemin eli bunlara yetmedi sanrım.  Her neyse  Pars 'ı süründüreğim.  Asrın' ı köpeğim  yapacağım gibi düşünceler son hızla beynimi işgal ediyordu.  Boş vaatler değildi artık.  Olması gereken buydu. Soğuk yenen bir yemekten  daha fazlasıydı artık bu.  Belki bir acı zehir belki de keskin  bir hançer. İçimdeki  canavar zincirlerini  kurmam için  adeta bana yalvarıyorum.  Dur dedim ona henüz değil.  Bu evden çıktığımda masumiyetimi de arkada bırakacaktım. İşte o zaman senin zincirlerini kırabilirim.  Asıl sorun şuki bu mektubu sanırım  gerçek  bir duyguyla yazmıştım.

***
Ve sonunda.  Mmm enfes duygusal bir mektup olmuş.  Mektup tamam,  valiz tamam,  sarj aleti tamam kulaklık oda burada.  Pekala gidebilirim.  Yine yeniden  yeni bir hayat.  Puffff

Elimdeki mektubu görünen tarafa  koydum.  Bir süre ortalıkta  olmamak  bana iyi gelecekti. Ve o beni bulacaktı buna şüphem yok zaten .  Bulduğunda eski ben,  daha daha eski ben olmayacak ama .  Her neyse artık gitme vakti, gereğinden fazla uzadı bu iş. Geri dönüp katlı olan mektubu açık bir halde bıraktım.  Yanına da bana eskilerden  vermiş olduğu bmiki mouseyli balonlu olan fotoğrafımı  koydum birde .  Ne varsa harabe  bir kalpte  var usta.
**
Uzun yıllar  geçti gitti başucumdan.  Sana ait  ne varsa hepsi hâlâ bende. Mazimiz saklı mesela,  zamana gömdüm  onu.  Gömülü şeyler eskimiyormuş,  unutulmuyormuş,  ne zaman hatırlanmak istese dün  gibi tazeliğini koruyormuş.  Öyle  dediler  benim  gibi hasrete  yenik  düşmüş bir grup insan. 
Kokunu gömemez onu saklayamazmışım,  zamanın  unutmak  gibi  bir lüksü  varmış  meğerse. Kum tanecikleri  biriktikçe haznede,  takvim yaprakları döndükçe bir ileriki güne, zaman unutturuyormuş her şehri  ve her insanı bize.  Yıllarımı heba ettiğim insanı bir gün unutacağımı duyunca aniden korku kucaklıyor kalbimi. Teselli başucumda hazır olda bekliyor,  yorgun kalbe kendine gelmesi için gurur tokat atma  girişinde bulunuyor. Bedenimde bir acı kök salmaya başlıyor . Ürperiyorum,  öyle heybetli ki. Ona  karşı utanmamayı özgüven sayan kalbim ,  ölümle  korkutuyor beni.  Mantığım ise ölümden korkacak kadar  hayata bağlı olmadığımı savunuyor.
Evet ölümden korkmuyorum. Çünkü seni unutmak benim ilk ölümüm olacak .  Ve insan  bir  kez ölür hayatta.
Seni zamanın saçları arasına saklamak istemiyorum artık.  Hatıralarımız eskiyebilir  bir kitap gibi , fakat eski kitaplar unutulmaz. Ne diyordu seninle birlikte izlediğimiz şeker reklamı.  "Ben seni unutmak  için sevmedim" . 

Not: Bana her ne kadar kötülük  yapıp benden hayatımı da çalsan , benim benliğim senin.  Ve ben o benliği öldürmeden sana veda edemem.  Şimdi o benliği öldürmeye  gidiyorum. Benliğimle sende öleceksin.  Elveda rakısına damla damla su olamadığım  adam.

-Eylem.

İhanet Kokulu Beden Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin