Hava kapalıydı; gökyüzü ve insanlar ağlıyordu. Siyah şemsiyeler altındakiler mezarlığı ağır ağır terk etmeye başlarken dua, arka taraftan huzur verici bir sesle yükseliyordu. Pamir annesini uğurlarken koyu yeşil gözleri toprağın üzerinde geziyordu.
Daha erkendi... Çok erkendi.
Her zaman yaptığı gibi bir şeylere isyan edip ortalığı dağıtamıyordu şimdi. "Neden?!" diye haykıramıyordu. Yapacağı hiçbir şey, ona gideni getirmeyecekti, biliyordu. Bu kez masum bir kabullenmişlik içinde sessizliğe gömülmüştü. Ağzını bıçak açmıyordu. Ayakta durmasını sağlayan tek kişi vardı, ellerini hiç bırakmayan Asya. Tanıştıkları zamandan beri ellerini sıkıca tutan ve hiç bırakmayan Asya. Her zaman, her durumda onun yanındaydı. Güldüğünde, ağladığında, kaçtığında, kalabalıklar içinde kaybolduğunda, umutsuzluğa kapıldığında... Nemli gözlerini kızın mavi gözlerine çevirmişti. Kız gözünden akan bir damla yaşla birlikte işaret parmağının tersiyle Pamir'in yanağından süzülen damlayı yakaladı. Çok ağırdı, bu Pamir için çok ağırdı. Asya ne olacağını bilemiyordu, Pamir'i eski halinde bulamamaktan korkuyordu en çok. Tekrar kendine gelememesinden korkuyordu. Eskisi gibi güldüğünde yanaklarının al al olmamasından korkuyordu. En çok da tekrar gülmemesinden...
"Gidelim mi?"
Pamir, başını yavaşça kıza çevirdi. Derin bir nefes aldı, yanında olmasa dayanamazdı. Başını yana eğdi hafifçe.
"Biraz daha..."
Asya, Pamir'in elini kaldırıp öptü, yalnız kalmak istediğini anlamıştı.
"Kapıda seni bekliyor olacağım."
Pamir hiçbir şey söylemedi. Artık mezarın başında yalnız kendisi vardı. Elindeki şemsiyeyi kenara bıraktıktan sonra dizlerinin üzerine çöktü, başını yağmurların geldiği yere çevirdi. Bağırmalı mıydı? İsyan mı etmeliydi? Kaderin kendisine hiçbir zaman gülmediğini söyleyip serserilik mi yapmalıydı?
Ne yapacaktı? Bundan sonrasına nasıl devam edecekti? Şimdi hiçbir şeyi düşünmüyordu, yağmurların yüzünü dövmesine izin vermekten başka hiçbir şey yapmıyordu. Bir süre öylece bekledi. Yağmurun iliklerine kadar geçmesine aldırış etmeden, Asya'nın sesini duyana kadar orada kaldı. Asya hıçkırıklar içinde yanına gelmişti.
"Pamir, yalvarırım... Ne olur gidelim artık."
Asya, Pamir'i kolundan tutup kaldırdı. Genç adam, kızın kendisini götürmesine karşı koymadı. Kızın hıçkırıkları çocuğun düşüncelerine karışıyor ağzından tek bir kelime olarak çıkıyordu.
"Anne!"
Kızın kolunda eve vardığında içerideki kalabalığa aldırmadan annesinin odasına geçti. Asya ile beraber annesinin yatağında oturuyorlardı. Asya'nın bir eli Pamir'in elinde diğer eli de omzundaydı.
"Ben biraz içeriye geçeyim... Gelenlerle ilgilenmeliyim."
Pamir'den cevap alamamıştı. Dudaklarını birbirine bastırıp ayağa kalktı ve olabildiğince sessiz olmaya çalışarak odadan çıktı. Pamir komodinin üzerinde duran kendi fotoğrafını eline aldı. 15 yaşındaki hali, henüz yüzünde yarası yok. Hayatla yeni yeni tanışmaya başladığı zamanlar. Annesinin tüm yasaklarına rağmen odasının penceresinden dışarıya kaçmaktan büyük mutluluk duyduğu zamanlar. Hayatın sokaklarda olduğunu kendisine öğretenlerle beraber farklı yerlere gittiği zamanlar. Arabayı ilk kez eline alışı da bu zamanlara denk geliyordu. Fotoğrafta, üzerinde o gece giydiği tişörtü vardı. Erdem ağabeyi elindeki sigarasını adeta yedikten sonra Pamir'e dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dönüşüm
General FictionPamir Poyrazoğlu için her şey bir mektupla değişmişti. Hayatının koca bir yalan üzerine kurulu olduğunu öğrendiğinde artık yapması gereken tek şey kendisinden çalınan her şeyi geri almaktı.