10. Bölüm

285 19 3
                                    

Pişmanlık öyle bir duygudur ki, geri dönüşü olmayan bir girdap gibidir. Gitmemem gereken bir yere giderek, hayatım boyunca yapacağım en büyük pişmanlıklara bir yenisini daha eklemiştim.

Mirza beni kucağında taşırken, başımı onun göğsüne yaslamış, sessizce ağlıyordum. Nereye gittiğimiz yada nasıl gözüktüğümüz umrumda bile değildi.

Hayatım boyunca ilk defa bir cinsel tacize maruz kalıyordum ve bu kendimi son derece aciz hissetmemi sağlamıştı. Mirza bir nebzede olsa kendimi iyi hissetmemi sağlıyordu. Sanki şuan beni bıraksa, tekrar aynı şeyler başıma gelecekmiş gibi hissediyorum.

Bunun düşüncesi bile vücudumun kas katı kesilmesini sağlarken, ellerimi Mirzanın boynuna dahada sıkı doladım.

Mirza bir an durdu ve başını bir şeyi gösterir gibi hareket ettirdi. Bir kaç dakika içinde bir araba sesi geldi. Mirza tekrar hareketlenip beni arabaya bindirdi. Her ne kadar kollarımı boynundan çekmek istemesemde, buradan gitmeye nefes almak kadar ihtiyacım vardı.

Başımı önüme eğip sessizce göz yaşı akıtırken, Mirzada direksiyonun başına geçip kontağı çevirmişti.

Kendimi çamura bulanmış bir kuş gibi hissediyordum. Başımı Mirzaya çevirdiğimde, boynundaki damarların belirginleştiğine şahit oldum.

Benim acizliğim, onun acımasızlığıydı. Benim göz yaşım, onun iradesiydi. Ben ne kadar kırılgansam, Mirza o kadar sertti.

Son anda cebime sıkıştırmayı başardığım telefonum, cebimde çalmaya başlayınca elime aldım. Ancak o zaman kendimle Mirza'yı karşılaştırmaya son verebilmiştim.

Melisanın adını görünce, onu orada tek bıraktığım aklıma geldi. Telefonu açıp konuşursam ki konuşamayacağımı çok iyi biliyordum, Melisa çok telaşlanacaktı.

Elimden telefonun çekilmesiyle Mirzaya baktım. Telefonu meşgule atıp, cebinden kendi telefonunu çıkarttı. Daha birşey dememe fırsat bile vermeden bir kaç kez ekrana dokunup kulağına götürdü. Tek kelime edecek halimde yoktu zaten.

"Sinan, Melisayı evine sen bırakırsın," dedi ve biraz karşı tarafı dinledikten sonra tekrar konuşup "Evet benimle, bir sorun yok" dedi telefonu kapattı. Melisa konusunda Sinan'a güvenebilirdim. Abimden dolayı bize yanlış yapamazdı. Zaten yapacak bir insanada benzemiyordu.

Ben birşey demeden yolu izlerken, nereye gideceğimiz hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Gözümden bir damla yaş daha akıp giderken bulunduğum şu duruma lanet ettim.

Şu koskoca şehirde güvenebileceğim tek insan Mirzaydı, fakat dışardan bakıldığında güvenmemem gereken kişiler arasınada giriyordu.

Yinede onun yanında kendimi güvende hissetmem ayrı bir konuydu.
Bunu sorgulamıyı erteleyip başımı cama yasladım. Eğer Mirza olmasaydı olacakları düşünmek bile istemiyordum. Ona büyük bir teşekkür borcum vardı.

Ben bu düşüncelere boğulmuşken kısa bir süre sonra, boş ve büyük bir araziye girdik. Neden buraya geldiğimizi anlamasamda araba durana kadar sessizliğimi korumaya karar verdim. Boş arazide biraz daha ilerdikten sonra önümüzde uçurum olan bir yerde durduk.

Manzaraya baktığımda, daha önce İstanbul'u bu şekilde hiç görmediğime kanaat getirdim. Bu harikaydı, huzur vericiydi. İnsan sırf rahat bir nefes almak için bile buraya gelebilirdi.

Başımı Mirza'ya çevirdiğimde onunda manzarayı seyrettiğini gördüm. Fakat aramızda bir fark vardı ki, ben hayranlıkla bakarken, o her zaman ki ifadesizliğiyle bakıyordu.

"Burası çok güzel" dedim hayranlığımı gizlemeyerek. "Beni buraya getirdiğin için sağol," kafamı dağıtmak için konuşmaya çalışıyordum ama bu fikir pekte işe yaramıyordu. Her zamanki gibi ifadesiz bir Mirza vardı. Ona teşekkür etmek istiyordum ama nedenini bilmediğim bir şekilde çekiniyordum.

HAZAN MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin