MinGyu WonWoo'nun peşinden gidiyordu. En sonunda hızlı adımlarla onu yakalayamayacağını anlamış ve koşarak önüne geçmişti. WonWoo ise önüne geçen MinGyu'nun yanından geçerek ilerlemeye çalışmıştı. Evet, sadece çalışmıştı çünkü MinGyu çevik bir hareketle WonWoo'nun kolunu sıkıca kavramıştı. WonWoo ne kadar kolunu ondan kurtarmaya çalışsa da başarısız olmuştu.
"Kolumu bırak lütfen."
"Bırakırım ama bir şartla. Beni önce bir dinle."
"Dinlememi gerektirecek bir şe-"
"Bir kerecik dinlesen ölür müsün WonWoo?!"
"Lafımın bitmesini bekleseydin böyle sinirlenmezdin! Ayrıca bana bağırıp durma! Moralim biraz olsun düzelsin diye seninle buluşmak istedim ama sen düzelteceğine daha çok mahvediyorsun!"
"A-ah, ben özür dilerim WonWoo."
"Her neyse. Ortada dinlememi gerektirecek bir şey yok çünkü olayı abartıp saçma sapan yerlere çeken bendim bu yüzden özür dilerim diyecektim."
"Sorun değil Wonnie~ Asıl ben sana sürekli bağırdığım için özür dilerim. Bu arada, moralini bozan şey ne?"
"Ah, boşver, önemli bir şey değil. Her zamanki gibi yine pireyi deve yaptım."
"Yine de ne zaman istersen anlatabilirsin Wonnie~"
"Teşekkür ederim Minnie~ Ne dersin? Artık eve geçelim mi?"
"Ne? Ev mi? Ah bu fırsatı kaçıramam! Hemen evime gidiyoruz!"
"Fırsat mı? Sen neyin fırsatından bahse- Neyse sorun çıkarmayacağım."
"Evet Wonnie~ Yine sorun çıkarma."
"Yine sorun çıkarma mı? Ben hep sorun çıkarıyorum yani? Öyle olsun Kim MinGyu. Ben vazgeçtim. İstemiyorum. Hatta ayrıla-"
"Sakın o kelimeyi bir daha söyleme."
MinGyu o kadar sinirli bir tonda söylemişti ki WonWoo bir an olduğu yere sindi. O, bu kadar çok mu seviyordu WonWoo'yu?
"Ah- Ta-Tamam bir daha söylemem. Hey korkuttun beni."
"Özür dilerim, bir an sinirlendim. Artık eve gidebilir miyiz, lütfen?"
"Of, tamam. Gidelim."
MinGyu ağzı kulaklarına varmış bir şekilde ilerlerken endişe, WonWoo'nun tüm vücudunu ele geçirmişti. Tam olarak ne için endişelendiğini bile bilmiyordu, sadece endişeliydi. Kendini endişesine o kadar çok kaptırmıştı ki eve geldiklerini bile fark etmemişti.
"WonWoo iyi misin?"
"A-ah, e-evet. Sadece biraz... Biraz endişeliyim de."
"Neden endişeleniyorsun? Merak etme sana zarar vermem. Belki arkan biraz acıyabilir, o kadar."
MinGyu'nun suratına şeytanımsı bir gülümseme yayıldığı sırada WonWoo eline geçen ilk şeyi onun kafasına atmıştı.
"Neden kafama ayakkabını atıyorsun? Hem acıttı hem de saçlarımı kirletti."
"O zaman sen de öyle şeyler söyleme."
"Ama bunlar gerçekler Wonnie~"
"Gerçeklerden nefret ediyorum."
"O zaman biz de hayali yaşarız."
"Böyle bir şey mümkün değil Min."
"Neden olmasın?"
MinGyu, WonWoo ile aralarındaki birkaç santimlik mesafeyi de kapatarak dudaklarına bastırmıştı dudaklarını. Ne ara MinGyu WonWoo'ya bu kadar yakınlaşmıştı? WonWoo öpücüğü kısa tutarak ondan ayırmıştı dudaklarını ama MinGyu'nun yaramaz dudakları bu sefer de WonWoo'nun kendininkinden daha beyaz olan boynuna yönelmişti. WonWoo bu temasla gıdıklanıp boynunu büktü ve MinGyu'nun kafasının kendi omzuyla kafasının arasına sıkışmasına sebep oldu. MinGyu ise buna aldırmayıp onun boynunu öpmeye devam ediyordu, bir yandan da WonWoo'nun kaçmasını engellemek için kollarını onun bedenine dolamıştı. WonWoo ise ondan kaçamadığı için gülmekten kıpkırmızı olmuştu ve nefes almakta zorlanmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Save Me [Meanie]
Fanfiction"Bir gün bu bataklıktan kurtulup gün ışığını görebilecek miyim?" "Sana gün ışığını göstermek için her şeyi yapacağım."