WonWoo alarm sesiyle uyanıp yatağında doğruldu. Bugün yeni okul yılının ilk günüydü. Dışarıda hava açık ve güneşliydi ama bu WonWoo'yu ilgilendirmiyordu. Çünkü içindeki fırtınalı ve yağmurlu hava yerini güneşli ve açık havaya bırakmadıkça asla tamamen mutlu olup dışarıdaki bu güzel havanın tadını çıkaramayacaktı.
WonWoo yalnız yaşıyordu. Annesi onun doğumu sırasında ölmüştü ve annesinin yakınları bu yüzden ondan nefret ediyorlardı. Hiç görmediği bir teyzesi, bir dayısı ve bir de anneannesi vardı. Adlarını bile bilmiyordu.
Babası ise WonWoo bir yaşındayken bir iş kazasında hayatını kaybetmişti. Hayatta olan tek yakını halasıydı. Babası ölünce onu yetimhaneye vermeyip kendi büyütmüştü. Kendinin de iki oğlu vardı ama hiçbir zaman WonWoo'yu kendi oğullarından ayırmamıştı. Hatta bu yüzden WonWoo on yaşına kadar halasını ve eniştesini öz anne-babası sanmıştı. Kuzenleri de onu öz kardeşleri sanıyordu. Fakat WonWoo gerçeği öğrenince kendini o evde fazlalıkmış gibi hissedip onlardan uzaklaşmaya başlamıştı. Liseye geçince birkaç farklı yarı zamanlı iş bulup yeterince para kazandıktan sonra halasının yanından ayrılıp küçük bir eve yerleşmişti. En azından kimseye yük olmadan kendi imkânlarıyla hayatını devam ettiriyordu. Yalnızlık başlarda zor geliyordu ama zamanla alışmıştı yalnızlığa. Artık kalabalıktan kaçar olmuştu.
°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°
Okula geldiğinde derin bir nefes alıp kapıdan içeri girdi. Sınıfını bulup kendine bir sıra belirleyip oturdu. Tabii ki de sırası pencere kenarıydı. O, ön veya arka farketmeksizin her zaman pencere kenarına otururdu. Böylece dersi dinlemek istemediğinden ya da sınıftakileri görmek istemediğinden gökyüzüne bakıp düşüncelere dalardı. Bazen de düşünmenin verdiği yorgunluktan uyuyakalırdı.
Ders zili çalıp öğretmen içeri girince herkes sessizce yerine oturmuştu. Öğretmen bu sene neler yapılacağından bahsettikten sonra sırayla herkes kendini tanıtmaya başlamıştı. Aralarında bu sene okula transfer olanlar da vardı. Tanışma işi sonlandığında öğretmen onları serbest bırakmıştı. WonWoo tam kulaklığını takacağı sırada yanındaki kız ona dönüp "Merhaba, ben DaYoung." dedi. Aslında biraz şaşırmıştı. Çünkü soğuk görünümlü biri olduğu için -ve bir erkek arkadaşı olduğu için- insanlar pek onunla arkadaş olma girişiminde bulunmazdı. Uzun bir süredir kızın suratına boş boş baktığını fark edince kendini toparlayıp "Ben de Jeon WonWoo" dedi. Kız "Umarım ileride iyi arkadaş oluruz." deyip telefonuyla ilgilenmeye başladı. WonWoo da arkasından "Umarım" diye fısıldadıktan sonra kulaklığını takıp en sevdiği müziklerden birini açtı ve pencereden dışarıyı izlemeye başladı.
°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°
Onu uykusundan uyandıran teneffüs zili olmuştu. Ne zaman uyuyakaldığını bile hatırlamıyordu. Telefonunu kontrol edince erkek arkadaşı SoonYoung'dan bir mesaj geldiğini gördü. Onu özlediğini ve çatıda onunla buluşmasını söylüyordu. İç çekerek yerinden kalktı. Sıra arkadaşının bahçede gezme teklifini reddederek çatıya yöneldi. Çatıya çıktığında SoonYoung onu suratında koca bir gülümsemeyle karşıladı. WonWoo da o kırılmasın diye suratına sahte kocaman gülümsemelerden birini yerleştirdi. Fakat SoonYoung her zamanki gibi bunun da sahte olduğunu fark etti.
SoonYoung biricik aşkında bir değişiklik olduğunu fark ediyordu ama fark etmemiş gibi davranıyordu. Çünkü onun kendisinden soğuduğunu düşünmek bile kalbini binlerce parçaya ayırmaya yetiyordu. Birden WonWoo'yu kendine çekip ona sarıldı. Kafasını onun göğsüne yaslayıp onu son kez koklarmışcasına kokusunu içine çekti. Sevgilisine sarılmayı, onu kolları arasında hissetmeyi seviyordu. Ona sarılırken bir anlığına da olsa her şeyi unutuyordu. Sevgilisinin son zamanlardaki sahte zoraki gülümsemelerini düşündükçe içini onu kaybetme korkusu kapliyordu. Kollarının arasındaki bu zayıf ama uzun beden giderse ne yapardı? Kalbi bir daha atar mıydı? Peki ya o... O, her ne kadar uzun olsa da kendisine zarar verenlere karşılık veremeyecek kadar zayıftı. Kendini koruyabilir miydi? Öğünlerini atlamadan yemek yedirecek biri olacak mıydı yanında? Bütün bu kötü düşünceleri kafasından uzaklaştırmak için kafasını salladı SoonYoung.
Dünyaya döndüğünde fark etmişti ortamın sessizliğini. Sahi, sevgilisi neden bu kadar sessizdi? O, onunla birlikteyken hep konuşurdu. Asla susmazdı, hatta ona biraz susması gerektiğini, çok konuştuğunu kendisi söylerdi. Ama şimdi o neşeli geveze WonWoo gitmişti. Sebebini öğrenmekten korksa da meraktan içi içini yiyordu. En sonunda korkusu merakına yenik düşmüştü ve o soruyu sormuştu.
"Bir sorun mu var WonWoo?"
Daha sonra cevabını duymaya korktuğu sorunun cevaplanmasını bekledi. WonWoo önce bu soruyla afalladı. Daha sonra ne cevap vermesi gerektiğini düşündü. Sonra da o en saçma cevabı verdi.
"Gece uykumu alamadım. Bilirsin, gece uyuyamayınca huysuz olurum."
Evet, bu koca bir yalandı. Zaten SoonYoung da bu yalana pek inanmış gibi görünmüyordu. Ama gerçekten ölesiye korkuyordu. Bu yüzden inanmış gibi davranmayı tercih etti.
∆
Baktım Seventeen ve Meanie ficleri azınlıkta bir tane ben ekleyeyim dedim ._.
Umarım beğenmişsinizdir *-*
Her türlü önerilerinizi yorumlarda bekliyorum ._. (Bakış açısı, konu, yazı tarzı vs.)
∆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Save Me [Meanie]
Fanfiction"Bir gün bu bataklıktan kurtulup gün ışığını görebilecek miyim?" "Sana gün ışığını göstermek için her şeyi yapacağım."