13

512 46 18
                                    


Sabah MinGyu erkenden kalkıp markete gitti ve kahvaltı hazırlamak için birkaç malzeme aldı. İki poşet malzemeyle eve geri döndü. Elindekileri mutfağa bırakıp WonWoo'yu kontrol etmek için odaya gitti. Hala uyuduğunu görünce hemen mutfağa geçip kahvaltılıkları hazırlamaya başladı. Omleti ve krepleri de hazırlayıp masadaki diğer kahvaltılıkların arasına yerleştirdi. Arkasından gelen ayak seslerini duyunca aniden arkasına döndü. WonWoo ne ara bu kadar yakına gelmişti? İkisi de burun buruna gelmiş bir vaziyette donup kalmıştı. Geçen birkaç saniye sonrasında WonWoo geri çekilmişti.

"Imm... Leziz görünüyor. Cidden, yemek yapmada nasıl bu kadar iyi olabiliyorsun?"

"Bu, yetenek meselesi."

"Ha, sen bana beceriksiz diyorsun?"

"Herkesin yetenekli olduğu yerler farklıdır. Senin de oldukça yetenekli olduğun bir yer var."

Göz kırpıp yamuk bir şekilde sırıtmıştı MinGyu. WonWoo ise onun kafasına sertçe vurup "Ölmek mi istiyorsun?" bakışlarından yollamıştı.

"Tamam, sustum. Hadi bir şeyler yiyelim."

"Bence de sussan iyi edersin. Yoksa o 'yetenekli olduğum yeri' bir daha asla göremeyeceksin."

"Beni neden sürekli bununla tehdit ediyorsun?"

"Çünkü bunun senin zayıf noktan olduğunu biliyorum."

"Çok kötüsün."

"Bunu da biliyorum."

MinGyu'ya gıcık verircesine gülümseyip ağzına krepten bir parça attı. MinGyu ise dudakları büzülmüş ve suratı asık bir şekilde öylece duruyordu.

"Hey! Surat yapmasana."

"Of, tamam ya! Surat da yaptırmıyor, şuna bak."

"Şaka yapmıştım."

"Hey! Sorun değil. Ben de şakana karşılık veriyordum sadece."

"Oh, iyi o zaman."

"Evet, hadi şu yaptıklarımı adam akıllı yiyelim. Midemden sesler gelmeye başladı."

"Haklısın, benimkinden de sesler gelir birazdan."

On dakika sonra masadaki her şey bitmişti. WonWoo birkaç lokmadan sonra yemek istemese de MinGyu ona zorla masanın yarısını yedirmişti. Midesi şişmişti ve rahatça oturamıyordu. Hatta nefes almakta bile zorlanıyordu. Beş dakika boyunca tıka basa dolu midesi yüzünden acı çekmişti sonrasında ise midesindeki şişlik biraz inmişti ve nefes alışverişi rahatlamıştı.

"Miden nasıl oldu? Hala şiş mi?"

"Ah, biraz daha iyi. Ne diye o kadar şey yedirdin ki bana? Ben hayatımda ilk defa bu kadar çok yemek yedim."

"Belli oluyor zaten. Baksana şu haline, bir deri bir kemiksin. Bundan sonra hep böyle yedireceğim sana."

"Yok ben almayayım, sağol. Ben bu zayıf halimden memnunum."

"Ben memnun değilim ama. Sana dokunduğumda elime et gelmesini istiyorum, kemik değil."

"Git kendine etli birini bul o zaman."

"Hayır, ben seni istiyorum."

"O zaman beni böyle kabul et."

"Ya tamam kabul ederim ama birazcık kilo alsan da fena olmaz yani. Hem böyle şort falan giyince kimse ikinci kez dönüp bacaklarına bakmaz, stres yapmam ben de."

"Ben istesem de kilo alamıyorum ki."

"Öyle bir şey yok. Bu laf yemeyip zayıf olanların kullandığı bir laf. Günde en fazla iki öğün, o öğünlerde de en fazla bir tabak yemek yerler, sonra da 'Ben yesem de kilo almıyorum.' derler. Ben de o kadar yesem ben de zayıf kalırım."

Save Me [Meanie]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin