BÖLÜM 17 : SAKLI KÜÇÜK KELEBEK

7.9K 575 62
                                    

Eve geri döndüğümde Aras ve Edis'le karşılaşmak istemedim. Kapıyı açıp içeri girdikten sonra direk merdivenlere yöneldim. Edis ve Aras'ın nerede olduğunu bilmiyordum. Tahminlerim salonda olduklarını söylüyordu. Bu durumda evde Minel'i tek bırakıp gitmezlerdi. Ne kadar korksalar da henüz uyanmamış birine-etkisiz birine- şu an hesap soramazlardı. Beklemekten başka çareleri yoktu. Asıl maraton o uyandıktan sonra başlayacaktı.

Minel'i çok fazla yalnız bırakmıştım. Uyanırsa ve beni göremezse diye çok korkuyordum. Merdivenlerden çıkarken ister istemez soğuk soğuk terliyordum. Yıllardır itiraf edemediğim aşkı,yediremediğim aşkı,göremediğim aşkı belki de hissettiğim içindi. Bir okyanusta boğuluyormuş gibi hissediyordum. Odanın kapısını açıp hala uyuyan Minel'i görünce boğulmaktan kurtarılmış gibi nefes alıp verdim. Hissettiğim en büyük rahatlamaydı. Gerginlikle beraber çattığım kaşlarım bir anda gevşedi. Hafif bir rahatlama hissettim o an. Gözlerini her açtığında ilk gördüğü ben olayım istiyordum. Geçmişimden kurtulabilseydim eğer bunu kesinlikle yapardım. Sonra kurtulduğum geçmişimin yerine Minel'le bana bir yer açardım. Fazla değil küçük bir yer ya da aşkım sığacak kadar büyük olsa yeterdi. Fakat geçmiş geleceği takip ediyordu, gelecek geçmişi asla bırakamıyordu. Asla silinip gitmesine izin vermiyordu. Benim geçmişim ise kafamdaki kara defterlere,gezegendeki beyaz defterlere kazınmıştı.

Duymayacağını bilsem bile yumuşak adımlarla girdim odasına. İlk defa çekindim odasına girmekten. İlk defa odasının kokusu böylesine dikkatimi çekiyordu. Minel kokuyordu çünkü. Çiçek gibi... Cennet gibi... Ölüm gibi... Uyurken farklı göründü, her zamankinden daha güzeldi sanki. Pişmanlığım keşkelerime karıştı sonra. Kalbime kancalar geçirilmiş, hareket ettikçe daha da batıyordu sanki. Bu da canımın daha çok yanmasına neden oluyordu. Yanına geldiğimde yüzüyle aynı hizaya gelebilmek için dizlerimin üzerine çöktüm. Bakabileceğim en güzel şekilde baktım ona.

Minel'i gördüğüm ilk gün onu kalbime aldım ve sonra üstüne sert bir şekilde kapıyı kapattım. Gizleyecektim onu, istediğim zaman kapıyı açıp sevecektim ve sevmeye de devam edecektim. Ama yıllarca bu kapı kapalı kaldı, cesaret edip açamadım. Açsaydım eğer çok üzülecektim. Çünkü o bu acıyla asla yaşayamazdı. Bana karşı ne hissettiğini bilmediğim halde asla ona bir oda hazırladığımı bilsin istemedim. Tam altı yıldır öğrendiklerimle boğuşuyordum. Hala üstesinden gelemiyorum.

"Şimdi neredesin? Ne görüyorsun?" Dedim ve ellimi saçlarına uzattım. Aklıma gelenler yüzünden yutkundum. Boğazımda biriken çaresizlik aşağı zor inmişti. İmkansızlığım neden bu kadar güzel geliyorsun gözüme? Ölüm yakın olduğu için mi böylesine bağlandım yoksa sana?

"Hayat ne garip diyeceğim fakat yaşadığımız bir hayat mı? Emin değilim. Izdırap bu. Kimse bu acıları hak etmiyor. Böylesine bir acıyı... Yaşadığımı hissetmiyorum. " Dedim ve dudak altından zor da olsa biraz gülümsemeye çalıştım. Fakat gözyaşlarım yüreğimin acısına dayanamıyordu. Gözlerim sulanıyordu. Görüşüm bulanıklaşıyordu. Minel'i seçemiyordum. Şimdi ona doya doya bakmak istiyordum. Bu yüzden ağlamamak için kendimi tutuyordum. Biraz olsun gözyaşlarım durunca tekrar konuşmaya devam ettim. İki yıldır ağlamadım. Şimdi kurutup kendime küstürdüğüm gözyaşlarım benden intikam alıyordu.

"Sen uyanana kadar burada bekleyeceğim. Seni özledim, o yüzden çabuk uyanmalısın." Bunları söylerken aklıma çok işime yarayacağı bir fikir geldi. Minel beni şu an görmüyor ve duymuyordu. Aynı zamanda hissetmiyordu. Bütün duygularımı ona anlatmak istedim o an ve her şeyi eksiksiz olarak söylemeye başladım. Ne de olsa beni duymuyordu. Bir erkek için duygularını itiraf etmek en zor şeydi, özellikle bu bensem. Uyandığında muhtemelen onu sevdiğimi hemen söyleyemeyecektim.

SOĞUK KIRMIZI SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin