BÖLÜM 29: ACININ KOKUSU

5.1K 453 26
                                    

İşkencenin ilk saatlerindeydik. Henüz iyileşmemiş olan yaralarımın üstüne yeni yaralar ekleniyordu. Etim sanki teker teker kesiliyormuş gibi hissediyordum. Hiçbir şey bitmemişti ve birkaç saat daha bana eziyet etmeyi planlıyorlardı. Bir iki saattir buradaydım. Daha doğrusu buradaydık. Çok fazla kan kaybetmiş olduğum için sağlık durumum da git gide kötüleşiyordu.

"Durun." En son kemerin kablolarının ne işe yaradığını anlamıştım. Kabloları kolumda koca bir delik açıp içine sokmuşlardı. İki kolumu da hareket ettiremiyordum. Felç olmuş gibilerdi, hissetmiyordum. Bağladıkları kablo serum gibi bir şeydi sanki. Bedenimi ve beynimi uyuşturuyordu. Bana verdikleri ilaç her neyse görüş yeteneklerimi de kötüleştiriyordu.

"Çıkarın şunu." Kolumdaki kablolar acı verici bir şekilde çıkartıldı. Açılan delikler hızla kanamaya başladı.

"Ne... Neden..." Açtıkları yara sızlıyordu. Bana verdikleri ilaç yüzünden ise zor konuşuyordum.

"Neden mi bunu yapıyorum? Yanlış anlamadım sanırım." Dedi. Adamlarına anlamayacağım bir şeyler söyledi.

"Soğuk Kırmızı'yı getireceğim. Aklımda birkaç fikir daha var. Bu işe yaramazsa onlarla devam edeceğiz. Canın çok yanacak kendini buna hazırlasan iyi edersin." Şimdiden bir zafer elde etmiş gibi gülümsedi.

"Bu... Bunun işe..." Cümlelerimi tamamlayamayacak kadar kötü bir durumdaydım.

"Bu işe yarayacak. Yaramalı. Yaramazsa daha çok acı çekebilirsin." Gömleğinin kollarındaki düğmeleri açıp dirseğine kadar çekti. Böyle bir durumdayken takım elbise giymesi oldukça tuhaftı.

"Onu sabit tutun. Hareket etmemeli." Tekrar konuşmuştu. İki adam etrafıma gelip kollarımdan ve başımdan tuttu. Sabit durduğum için eşyalar artık olduğu gibi görünüyordu. Sonunda net gördüğüm için tam sevinecektim ki sesi kafamın içinde tekrar etti.

"Karnın biraz acıyacak." Biraz geri çıktı. Hazırlanmamı beklememişti bile. Sağ elini yumruk yaptı ve... Bir... İki... Üç... Dört... Neredeyse bayılacaktım. Ama o durmuyor ve karnıma yumruklarını geçirmeye devam ediyordu. "Biraz ara verelim. Dayanıklı değilsin." Saçlarını karıştırdı ve duvara öfkeyle tekme attı. Karnımda koca bir kara delik açılmıştı adeta. Organlarımın zedelendiğinin farkındaydım. Ağzımdan gelen kan sayesinde bunu anlamak zor olmamıştı.

"Soğuk Kırmızı bu şekilde gelmeyecek." Dedim. Benim elimde olan bir şey yoktu. Gelmiyordu işte. Canı ne zaman isterse o zaman geliyordu. Bunu kimseye anlatamamıştım.

"Gelecek. Gelmeli!" Ters bir şekilde bana baktı. İki adımda yanıma geldi ve yüzümü avuçlarının arasına aldı. Gözlerinin içine bakmaya zorladı beni. Terlemişti, yüzünden aşağı terler akıyordu."Gözlerinde nokta kadar bile olsa bir kırmızılık göremiyorum." Elini çekti. Nereden geldiğini anlamadığım bir tokat attı yüzüme. Sinirini duvardan ve benden çıkarıyordu. Bu kadar işkenceye dayanmamın bir mucize olduğunu düşündüm. Canım çok yanıyordu fakat hala hayattaydım.

"Götürün onu." Demesiyle üstümdeki tonlarca yükten kurtulmuştum. Adamlar kemerleri çözdü. Beni ayağa kaldırıp kollarımdan tuttular. Yürüyemiyor sürünüyordum adeta. Geldiğimiz yollardan geçerek bulunduğumuz odaya gelmiştik. Sol kolumdan tutan adamın beni bırakmasıyla sağ tarafımdaki adama doğru düştüm. Zincir seslerini duymamla içimde kaçma isteği uyandı.

"Minel? İyi misin?" Rüzgâr? Cevap veremedim, cevap vermeme izin vermediler. Beni duvara bağladılar ve zincirleri kilitlediler.

"Minel? Ne yaptılar sana?" Sesi yaralarıma biraz olsun ilaç oluyordu.

"İyi... İyiyim." Adamlar işlerini bitirip bulunduğumuz yeri terk ettiler. Beni tutan zincirler olmasa yere yığılacaktım.

"Ona bunları ödeteceğim." Sesi ağlamaklı geliyordu Rüzgâr'ın. Bulanık gören gözlerimle ona baktığımda ağladığını fark ettim. Ben bile bu kadar acı çekmeme rağmen ağlayamazken o ağlıyordu.

SOĞUK KIRMIZI SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin