BÖLÜM 19: RÜZGAR'LI BİR GÜN

7.7K 572 45
                                    

MİNEL

Mert denen adamın Rüzgâr'ın babası olduğunu öğreneli tam beş gün geçti. Geçti ama nasıl geçti? Kendime ve Rüzgâr'a eziyet ederek geçirdim ben bu beş günü. Bu beş gün de hiç rüya da görmedim. Rüzgâr'la konuşmadım ve aynı zamanda odamdan dışarı çıkmadım. Konuşmak istiyordum ama önümdeki görünmez engellere çarpıyordum devamlı olarak. Kimsenin duymadığı iç sesimle konuşuyor kendime gizli mesajlar gönderiyordum. Rüzgâr benimle konuşurken aslında ona cevap veriyordum. Haberi olmadan konuşuyordum onunla. "Senin suçun değildi. Anlıyorum. Biliyorum," diyordum sürekli olarak, hayalet düşüncelerimle.

Gözlerine bakamadım. Çünkü gözlerine baksaydım eğer kendimi kaybedecektim orada. Dayanamayacaktım ve canım daha çok yanacaktı. Sanki şimdi onu daha çok seviyordum. Daha çok bağlandım galiba ona. Esintisine kapıldım uçarak ona gidiyordum. Aldığı nefesinden kalbine konuyordum.

Kimse annesini veya babasını seçemez. Oda seçemedi. Babasının böyle olması onun sorumluluğunda değildi. Onun da annesini öldürdü ve ikimizinde canını yaktı. Rüzgâr'ı da öldürebilirdi. Öldürmediğine şükretmeliyim sanırım. Katil olmak böylesine kolay olsaydı eğer işe Rüzgâr'ın babasını öldürmekle başlardım. Şimdi hem katil olmak istemiyordum hem de Rüzgâr'ın babasının katili olmak istemiyordum. Babası aşkımın akışına taş koymuş olsada aşkım akacak bir delik mutlaka buluyordu. Her zaman o delikten Rüzgâr'a akacaktı.

Beş gün boyunca bunları düşündüm ve en sonunda Rüzgâr ile konuşmaya karar verdim. Zamanım daralıyordu ve benim yüzümden neredeyse hiç zamanımız kalmamıştı. Bende sakladıklarımı ona söylemeliydim. Sakladıklarımı değil de öğrendiklerimi söylemeliydim artık. Camdan dışarıya bakıyordum. Ara verip Rüzgâr'ın yanına gitmek için döndüğümde gözüme bir şey takıldı. Kalın dişli tarağım yatağın üzerinde duruyordu. Ellerim saçlarıma gitti bir süre sonra. Dolaşmış saçlarım yine de oldukça yumuşaktı. Elime tarağı alıp saçlarımı zor da olsa taradım. Bunaldığımı anladım tararken. İstemsizce bir karar aldım sonrasında. Kestirecektim saçlarımı, hem de Rüzgâr'a. Belki yeniden başlamaya hazır hissederdim. Belime değen saçlarımı hissetmeye çalışarak odamdan çıktım ve Rüzgâr'ın kapısına geldim. Odada olduğunu biliyordum. Benimle beraber oda kendini odasına kapatmıştı.

"İyi olacaksın." Kapıyı tıklamadan önce kendime güven vermek için konuştum. Sağ elimi yumruk yaptım ve kapısına bütün cesaretimle vurdum. Odasına girdiğimde beni Edis veya Aras sandı.

Geçen günlerde konuştukları geldi aklıma. Annesiyle neler yaşadıklarını, benden neden uzak durduğunu anlatmıştı. İçimi gösterecek olan bir alet yoktu ki görsün o anlatırken neler olduğunu. Alev alev yandım sanki. Yüzüne zor baktım.

Yıllardır kim bilir ne kadar acı çekti? Taşın altına koyup saklamaya çalıştı acılarını. Taşı kaldırdığımda ise gördüğüm tek şey çürük bir kalp. Bedeni ayakta fakat kalbi vücudundan ayrıydı. O taşın altına şimdi kendi kalbimi de koyuyordum. Artık onun acılarını ben yaşayacaktım. Çürüme sırası benim kalbimdeydi.

"Öyleyse saçlarımı kes." Ortada affedilecek bir şey yoktu ama şuan bu saçlar beni deli ediyordu. Bir an önce kurtulmak istiyordum. Kendim kesebilsem ona kestirmek için bunları söylemezdim. Şaşırmıştı. Daha önce hiç saç kesmediği de belli oluyordu. Umurumda mıydı ki? Tabii ki umurumda değildi. Kendimi bildim bileli uzun saçlıydım. Yaşadıklarım beni de saçlarımı da yıprattı. Bir nevi kendimi tedavi etme yolumdu bu benim. Yıpranmış saçlara ve yıpranmış bana elveda. Hoş geldin yeni saçlar ve hoş geldin ütopyanın en güçlü sanüsü.

"Omuzlarıma değsin."

"Tamam." Sadece bunu dedi bana. Belki de anladı beni.

Evet, omuzlarıma değsin istedim saçlarım. Her zaman belime değen ve beni ısıtan saçlarım şimdi omuzlarıma dokunsun istedim. En azından dokunuşlarını hissetmeliydim değil mi? Bundan kısasına yani saçlarımı hissetmediğim bir kısalığa dayanamazdım.

SOĞUK KIRMIZI SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin