Bölüm2. Vakıf

7.8K 580 33
                                    

"Estağfurullah ya. İyice şükürsüz bir insan oldum çıktım. Sürekli bir olduğum hali beğenmemeler falan. Bu cesaret nereden geliyor acaba? İzin versinler diye o kadar uğraştım. Şimdi de çok hızlı olmadı mı diyorum. Şeytan benim beynimde bağdaş kurmuş, sağlıklı düşünmemi engelliyor galiba."
Yatağımın kenarından çıkan nevresim kenarıyla uğraşırken Ayşenin yüzüne dahi bakmadan söylemiştim bunları. İçinde bulunduğum halden gerçekten utanıyordum çünkü. Gitmeyi çok isteyen Hafsa gitmiş, "Ya yapamazsam?" diye boş şeyleri kafasında kuran bir Hafsa gelmişti.
"Şeytan işte Hafsa ya. Uğraşıyor gitme diye. Hocalık yapmaya gidiyorsun kızım, basit bir şey mi? Keşke benim de senin gibi ilmim olsaydı de ben de hocalık yapabilseydim. Ama benim önce talebe olmam lazım." derken belli ki beni rahatlatmaya çalışıyordu. Yüzüme diktiği bakışlarının baskısı ona bakmam için zorluyordu beni. Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım arkadaşımın.
"Altından kalkamamaktan korkuyorum Ayşe. Annemi, babamı, abimi, orada beni heyecanla bekleyen müslüman kardeşleri hayal kırıklığına uğratmaktan korkuyorum. Ya yapamazsam diye düşünmekten beynim yanacak yani."
"Sen gitmek istiyorsun ama kalmak için de birkaç sebep arıyorsun. Hem sana bir şey söyleyeyim mi? Sen kem küm ediyorsun ama ben senin derdini çok iyi biliyorum."
Konuşurken sinsice yukari kıvrılan dudakları yüzümün kızarması için yeterli bir sebepti. Acaba aklımda Süleyman'ın dolaştığını mı anlatmıştı? Of. Ama ne yapabilirdim ki. En son defteri bulduğumu aileme söylediğim gün görmüştüm. O gün babamla benim için konuşmak istediğini söylemişti Ayşe ama o günden beri tek bir haber gelmemişti kulağıma. Annem acaba evlenmek istiyor muyum diye ağzımı dahi aramamıştı. Eğer evlilik için bir şey söylemiş olsa babam benden saklamazdı, biliyordum. Babamın erken yaşta evliliğe karşı çıkacak olması dünyanın en büyük paradoksu olurdu herhalde. Malum kendisi de annemle evlenmek için 22yi bile bekleyememişti.
Süleyman evlilikle ilgili de benimle ilgili de konuşmamıştı demek ki. Ayşe'ye döndüm,
"O günden beri görmedim. Demek ki babamla evliliği konuşmamış ki kimse bana bir şey demedi Ayşe. Önüme böyle bir imkan çıkmışken ortada hiçbir şey yokken burada Süleyman gelir belki diye beklemek salaklık olmaz mı?" derken ufak bir onaylamaya ihtiyacım vardı. Biri beni onaylasın ve aklımdaki soru işaretlerini öldürüp Bursa yoluna kalbim mutmain çıkabileyim istiyordum.
Ayşe biraz kem küm yaptıktan sonra konuşabildi.
"Yani şey, ben o gün Hafsa'yla ilgili bir şey konuşacağım dediğini duydum ama demek ki başka bir şeydi. Yani sana gelmediğine göre önemli bir şey dahi değildi. O zaman yapacak bir şey yok, boşver. İlim vermek gibi güzel bir yol açıldı önüne, değerlendir bunu."
Haklıydı. Ben tam cevap vermek için ağzımı açmıştım ki aşağıdan abimin bağırması duyuldu.
"Ayşe! Gidiyoruz, haydi!"
Ayşe bana dönüp söyle bir baktıktan sonra yanıma yanaşıp sıkıca sarıldı. Şu an gerçekten tek ihtiyacım olan buydu. Kocaman bir sarılma. Ben de aynı şekilde karşılık verdim. Fazla sıkmış olacağım ki kulağımın dibinden Ayşe kısılmaya başlayan sesiyle, "Hafsa! Öhöm. Boğuluyorum." Dedi. O öyle deyince gülerek geri çektim kendimi. O da gülüyordu. Ayşe'yle abime nasıl da imreniyordum. Şey, bunları müslüman bir genç kız olarak söylemekten utanıyorum ama Süleyman buraya geldiğimizden beri abimin hocalık yaptığı cemaatten olduğu için sürekli etrafımızdaydı. İlk gördüğümden beri onun için dua ediyordum hep. Hiç adamakıllı konuşmamıştık bile ama.. kalp işte. Aman neyse. Kendi kendime düşünürken bile kanın yanaklarıma hücum ettiğini hissedebiliyordum. En iyisi konuyu kapatmaktı. Ayşe karşımda cilbabını giyerken birden kafamın üstünde ampuller yanıp sönmeye başladı. Olduğum yerde keyifle zıplayıp ben de cilbabıma yöneldim. Ayşe kaslarını kaldırıp bakışlarını üstüme dikince cevap verdim,
"Yolunuzun üstünde bir kitapçı var. İhtiyacım olan bazı kitapları abime aldırmak için mükemmel bir fırsat değil mi?"
Ayşe bu cümleme sadece güldü. İkimizde hazır ve nazır bir şekilde aşağı inerken koluma vurarak, "Bakıyorum da kocamı iyi kullanıyorsun Hafsa hanım. Seni artık evlendirsek de kendi kocanın kafasını yesen," Dedi. Kırılmış gibi dudaklarımı büküp, "Kırılıyorum amaaaa. Aramızda kalsın abimin kafası büyüktür ikimize de yeter." deyip sahte ciddiyetimle cümleyi noktaladım. Aşağıdan kızgın ve ciddi bir ses, "Sizi duyuyorum kızlar. İsterseniz şansınızı çok zorlamayın." Deyince ikimizi de bir gülme aldı ki sormayın.
Abimi ve Ayşe'yi yolcu etmeyi bekleyen ev halkı beni de yanlarında görünce bir an şaşırdı tabi.
"Almam gereken kitaplar var. Hazır abimler de oradan geçeceklerken alayım dedim. Malum tek başıma kitapçılara gidemiyorum."
Babam verdiğim bahaneyi geçerli bulmuş olacak ki ses etmedi. Annem kaşlarını çatıp söyle bir baktıysa da babamın yanında bir şey demedi. Ama bu "sonra soracağım sana ben" numaralı bakıştı biliyordum annemi ben.
Tam kapıdan çıkacakken babam abime dönüp, "Hafsa'yı kapının önüne kadar bırakmayacaksanız işiniz bitmeye yakın bana haber verin. Ben gelir alırım Hafsa'yı." Dedi. Abim babamın söylediğine bozulmuş olacak ki sitemkâr bir ses tonuyla babama dönüp, "Kardeşimi bu saatte ortada tek başına bırakacak değilim herhalde Mus'ab Bey. Beni sinirlendiriyorsunuz," Dedi. Babam gülerek elini abimin omzuna attı.
"Evlendin diye seni imtihan da mı etmeyelim be oğlum?"
Babamın söylediğine hepimiz güldük. Ayşe ve abim ev halkıyla bir bir görüştükten sonra nihayet çıkabildik. Arabanın içine yerleştiğimizde abim hiç vakit kaybetmeden en sevdiğim nasheedlerden birini açıverdi.
Ah! Nasheedleri haram kılmadığın hamd olsun Rabbim!
Ayşe nasheed eşliğinde yeni haberleri okurken abim de istifini bozmadan dinliyordu.
Ayşe'nin yeni bitirdiği cümle hepimizi şok etmeye yetmişti. Abim ne yapacağını bilemediğinden olsa gerek arabayı hemen kenara çekti.
Dilim mi tutulmuştu benim? Neden tepki veremiyordum? SubhanAllah! Süleyman'ın da içinde bulunduğu mescidi polis basmıştı bugün, haberler öyle söylüyordu. Abimin hocalık yaptığı vakıftaki 2 büyük hoca da bugün orada olacaktı. SubhanAllah. Abim de gidecekti ama benim şu Bursa işi konuşulacağı için gidememişti. Abim, babam, Burak Amca, ufaklıklar.. Hepsi orada olacaktı bugün. SubhanAllah.
Ben daha kendime gelememişken Ayşe abime dönüp onu şöyle bir sirkeledi.
"Ne duruyorsun Hamza? Arasana Süleyman'ı, ne bekliyorsun?"
Ayşe'nin abimi sirkmesiyle ben de abimle beraber uyandım. Bir mescide baskın yapılması demek orada sohbet halinde bulunan herkesin yıllarca "terör" suçundan içeride yatması demekti. Süleyman, hocalar, müslüman abiler... Allah'ım! Ne istiyordu bu devlet bizden? Neden tevhidi anlatıyor olmamızdan bu kadar rahatsızdı? Her Müslümanın tevhidi bilmesi gerekmez miydi? La ilahe illallah sadece bir namaz sonrası zikir miydi yani bizim için? Neydi bu bizimle alıp veremedikleri şey?
Abim telefonu kulağına dayayıp stresle açılmasını beklerken dudaklarını kemiriyordu. Ayşe sessizce dua ederken ben sadece onları izliyordum.
Abim bir anda, "Süleyman!" Diye haykırınca derin bir nefes aldım. Elhamdulillah. Süleyman içeri alınmamıştı.
"İyi olduğunu duydum ya.. O bana yeter. Tamam kardeşim kitapçıya gel sende." Deyip telefonu kapattı.
Sonra bize dönüp rahat bir tavırla, "Elhamdulillah iyiymiş. Ben iyiyim, geri kalanını daha sonra konuşuruz, dedi," derken Ayşe'de ben de sessiz şükürler yolluyorduk Rabbimize. Ayşe bana bakıp çaktırmadan, "İyisin değil mi?" Deyince benim için endişelenmesin diye başımı sallayıp gülümsedim. Şimdi iyiydim ama az önce.. SubhanAllah.
Süleyman'ın alındığını duysaydım yıkılırdım. Hiçbir şeyim olmayan bir adam için bu kadar endişeleniyor olmam ne kadar doğruydu? İçim içimi yerken en sessiz düşünceleri dahi duyan O aziz ve Celil Allah'tan utandığımdan düşüncelerimi ssessizce aldım.
Ben kendimle savaşırken çoktan kitapçıya gelmiştik bile. Arabadan inip kitapçıya doğru yürürken Ayşe koluma girip, "Süleyman'ı göreceksin, heyecan yok mu heyecan?" Dedi.
"Pislik yapma Ayşe. Kitaplarımı alıp bir an önce derse başlamalıyım. Bursa'da bir sürü kız beni hoca olarak bekliyor."
Ayşe vermek istediğim mesajı almış olacak ki sessizce yanımda yürümeye devam etti.
Kitapçıya girdiğimizde oranın sahibi Mehmed abi bizi saygıyla karşıladı. Abimle sarılıp tokalaştıktan sonra bize de gözlerini bizden ters tarafa yöneltip üstünkörü bir selam verdi. Mehmed abi bu konularda dikkatli bir adamdı. Aslında kitapçıya tek başıma gitsem de birsey olacak değildi ama ne abim ne de babam müsade etmezdi işte.
Abim bana dönüp, "Kardeşimin alacak birkaç kitabı varmış da. Onun için geliyorduk biz. Tabi yolda haber aldık." Dedi Mehmed abiye.
Mehmed abi de abime dönüp, "Bacılar kitaplara bakadursunlar. Biz seninle az bir içeri geçelim Hamzam." Dedi.
İçerideki odayı bilmeyen yoktu. Önemli mevzuları orada konuşurlardı. Abim kafasını sallayıp Mehmed abinin peşinden yürüdü itaatkar bir şekilde. Ayşe kitaplara yöneldiğimde şaşkınlıkla bana bakıyordu.
"Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsunuz ya?" Derken sesi gerçekten anlamıyor gibiydi.
Ona dönüp gülümsedim. Rafta bir kitabı çekip çıkarırken yüzümü ona çevirdim.
"Canım ben Mus'ab'ın kızıyım. Bütün bu vakıfların başını çeken iki adamdan biri babam diğeri amcam. Devlet, tevhidi kimselere savaş açtığından beri her baskında biz diken üstündeyiz. Acaba babam mı, amcam mı, abim mi gidecek diye. Alıştık yani artık. Şu küffar düşmandan hiç korkmuyorduk ama öncesinde alışkın olmadığımızdan bir şaşkınlık vardı elbet. Şimdi alıştık. Onların attığı, atacakları her adımı biliyoruz. En önemlisi, Allah subhanehu ve teâlâ'nın bizimle olduğunu biliyoruz. Sen de alışırsın. Allah subhanehu ve teâlâ bizimle. Biz kazanacağımızın garantisini iman ettiğimiz Kuran'dan almış kimseleriz. Elbette rahat olacağız."

Esselamu aleykum ve rahmatullaah ^_^ Benim akidemi, menhecimi soran; ehli sunnet'ten olmadigimi iddia eden mesajlar aldim. Geldigim gibi basladilar nefret kusmaya, sagolsunlar :) Cevap vermiyor olmam, veremeyecegimden degil o nefret dolu kimseleri zerre kale almadigimdandir.
Neyse, umarim bolumu begenmissinizdir :')

Tevafuklar-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin