Bölüm3. Kitapçı

6.5K 561 115
                                    

Biz Ayşe'yle kitaplara bakıyor gibi gözüksek de içeriden gelecek haberleri telaşla bekliyorduk. Çocukluğum boyunca kafir ülkesi Amerika'da çektiğim sıkıntıların aynısını burada da çekmek canımı yakıyordu. Yine mi kaçmamız gerekecekti yani? Ben elimdeki kitapla öylesine uğraşırken abim bir anda içeriden çıktı. Peşinden sırasıyla Mehmed abi, tanımadığım bir abi daha ve.. Süleyman. Elhamdulillah iyiydi. Onu gitmeden son defa görebilmiş olmanın verdiği mutlulukla gülümsedim. Allah'tan peçem yüzümdeydi, yoksa rezil olmuştum. Abim bize döndü.
"Aldınız mı kitapları?"
Elhamdulillah o sıkıntı içinde bile kitapları seçmek aklıma gelmişti. Elimle kenarıdaki kitapları gösterip kafamı salladım. Abim gösterdiğim yerdeki kitapları alıp Mehmed abiye döndü.
"Abi kaç lira bunlar?"
Mehmed abi kitapları hep en ucuz fiyata satar, "ilmin kaybolacağı korkusuyla dolaştığımız şu zamanlarda sebeplerden biri olmak istemiyorum vallahi" diyordu.
"Bugün de paranı lafını yapacak değiliz be kardeşim. Boşver, taze Hoca Hanım'a bizden hediye olsun. Okuduklarıyla amel edip, Müslüman bacıları bilinçlendirsin." Derken kararından dönmeyeceği ses tonundan belliydi. Abim Mehmed Abi'yi benden iyi tanırdı. O yüzden ses çıkarmadı.

Mehmed Abi bizi kenarıdaki masaya buyur edip, "Buyurun bacılar şöyle geçin. Hamza kızmazsa Hafsa kardeşimle biraz sohbet etmek istiyorum hocalığıyla ilgili," dedi.

Abim normalde bir bayanla erkeğin muhabbetinden hiç haz etmez, rahatsızlık duyardı. Bu yüzden ne annemi, ne beni, ne de Ayşe'yi bir erkekle konuşmak zorunda olacağı bir durumun içine atmazdı. Ama Mehmed abi yıllardır hayatımızdaydı ve beni kızı gibi severdi. Kızlarıyla Türkiye'ye döndükten sonra aynı medreselerde okumuş, aynı odalarda yatmıştık. İki kızı da şimdi evlenmiş, hicret ettikleri ülkelerde mutlu mesut yaşıyorlardı. O yüzden pek sık görüşemesek de, Emine'yi de Zeyneb'i de çok severdim. Yıllarım onlarla geçmişti resmen. Çoğu zaman ailemden çok onları görürdüm. Medresede okumak böyle bir şeydi işte.

Mehmed abinin buyur ettiği masaya yönelmeden önce Ayşe'nin de benim de gözlerimiz abimin üzerindeydi. Onun onay verip vermeyeceğini bekliyorduk. Kafasını aşağı yukarı sallaması onay vermesi demekti. Kafasını salladığını görünce masaya yerleşiverdik hemencecik.

Masanın uzun kenarlarından birinde ben yanımda Ayşe, karşımda abim ve Mehmed abi, onların çaprazında da Süleyman oturuyordu. Yani yanlışlıkla gözümün kesinlikle kayamayacağı bir yerdeydi. Ona çaktırmadan bakmak gibi bir imkanım dahi yoktu. Göz ucuyla şöyle bir bakmam bile alenen bakmak olacaktı. O yüzden kendimi hiç zorlamama kararı aldım. Bakmayacaktım. Zaten ne diye bakabilme umutları taşıyorduysam!

Mehmed abi şakayla karışık Ayşe'ye abimin durumunu sorunca ortaya bir muhabbet açıldı. Abim Ayşe'yle tanışmalarını, Ayşe'nin ailesini falan anlatınca ortalık kaynadı haliyle. Masada 5 kişiydik ama sohbet 3 kişi arasında dönüyordu. Ne ben konuşuyordum, ne Süleyman.

İçimden, keşke konuşsa da bari sesini duysam, diye düşünmedim değil tabi. Konuşmuyordu ama. Neden konuşmuyorsa?!

Mehmed abi benim konuşmadığımı anlayınca dikkatini bir an bana yöneltti.

"Ee Hoca Hanım, seninle konuşalım diye oturduk masaya. Sesini soluğunu duyan yok. Anlat bakalım, ne zaman gidiyorsun?"

Bakışlarımı sabitlediğim eldivenimden kaldırıp masanın kenarına çevirdim.

"İn sha Allah yarın akşam gidiyorum Mehmed abi."

"Oh iyi iyi. Bursa'da çok fazla Müslüman kardeş var. Uzun zamandır eşlerinin, kızlarının ders alıp ilim ortamında bulunabileceği bir vakıf olmadığı için dert yanıyorlardı bana. Ben babana söylemiştim tabi ama Mus'ab da haklı, hangi birine yetişsin? Sonra Süleyman seni söyledi bana. Hocalık yapabilecek ilme sahib olduğundan bahsedince ben de hiç beklemeden size koştum. Başta biraz kem küm etmiştir illa ki sizinkiler ama er ya da geç anlayacaklardı, biliyordum yani. Bursa'da ders vereceğin yeri falan gördün mü?"

Tevafuklar-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin