Bölüm6. Kurs

5.5K 483 36
                                    

Heyecanla Hacer ablanın peşinden yürüyordum. Sabah erkenden kalkmış, bir saat odada öylece oturup ev halkının uyanmasını bekledim. Sonra bir saatte Hacer ablayla Tarık abi rahat rahat kahvaltı etsinler diye bekledim. Hacer abla kahvaltıya geleyim diye çok uğraştı ama ben Tarık abinin evinden sırf benim yüzümden kahvaltı etmeden çıkmasını istemedim. Tarık abi de sağ olsun, alelacele etti kahvaltısını çıkıverdi.
Hacer abla bir de benimle ufak bi kahvaltı etti, yalnız kalmayayım diye. Sonra üstümüzü giyinip çıktık.
Merdivenleri inerken heyecandan cilbabıma takıldım. Az kalsın yuvarlanıyordum. Neyse ki Hacer abla yine kolumdan tutup düşmekten kurtardı beni.
Arabada giderken eldivenim olmasa çoktan tırnaklarımı kemirmiştim. Neyse ki eldivenlerim tırnaklarımı kemirmemi engelledi. Yol çok uzun sürmedi. İndiğimiz yerde yürümeye devam edince Hacer abla merakla dönüp bana baktı,
"Heyecanlısın değil mi hoca hanım?"
Başımı evet anlamında aşağı yukarı sallayınca çıkardığı sesten gülümsediğini anlayabildim. Uf neredeydi bu kurs?!
Meraklı gözlerle etrafıma bakınınca Hacer abla bana dönüp, "Geldik geldik merak etme," dedi.
Gerçekten dediği gibi gelmiştik. 3 katlı tatlı pembe bir binanın önünde durunca geldiğimizi anladım. Oh, elhamdulillah gelmiştik. Abla kapıya eskimiş bir anahtarı sokup çevirince heyecanım iyice arttı. Neden bu kadar heyecanlıydım bilmiyordum ama heyecandan kalbimin hızla attığını dahi hissediyordum. Eski demir kapı açılınca Hacer abla eliyle kapıyı itip içeri geçti ve sonra geçmem için kapıyı tuttu.
"Hemen şurada, giriş katta kursumuz. Allahın izniyle birkaç güne adam ederiz. Eşyaları falan tam elhamdulillah ama işte biraz elden geçmeleri gerekiyor. Allah büyüktür. Abdullah da bugün bize yardımcı olacakmış zaten, Tarık öyle söyledi."
Eliyle ilerideki kapıyı gösterirken söylemişti bunları Hacer abla. Kapıyla aramızdaki yaklaşık 5 metrelik mesafeyi yürürken konuşmaya devam etti,
"Üst katta bahsettiğim bacı oturuyor. Onunla da tanıştıracağım seni in sha Allah. Şimdi bir girelim de şu kursa."
Kapının önüne geldiğimizde söyle bir duraksadı. Ardından cebinden başka bir anahtar çıkardı.
Anahtarı yerine yerleştirip sağa doğru çevirdi,
"Bismillahirrahmanirrahim"
Her is besmeleyle başlarsa hayırlı olurdu. Kursa da besmeleyle girmeyi uygun görmüştüm.
Ayakkabılarımızı çıkarıp kursa girdik. Yerdeki halılar yeniydi. Duvarlar pembeyle mor arası tatlı bir renge boyanmıştı. Gerçekten tatlı gözüküyordu ev. 2 odasını ve mutfağını dolaştıktan sonra Hacer abla bana dönüp sordu,
"Eee ne diyorsun? Beğendin mi?"
O an çığlık atmamak için peçemi ağzıma sokabilirdim. Derin bir nefes alıp beynimdeki deli manyak nöronları sahneyi tatlı akıllı nöronlarıma bırakmaları için uyardım. Bağırmak yok.
"Abla.. Ya çok güzel burası. Ben birkaç güne, ay yok yok bir güne tamam ederim burayı. Vallahi bak hemencecik hallederim."
Sesim heyecandan titremişti. Hacer abla derin bir oh çektikten sonra bana döndü,
"Oh. Elhamdulillah. Beğenmez de geri dönme kararı alırsın diye dünden beri kendimizi yiyoruz Tarıkla beraber vallahi. Çok mutlu oldum. İçim rahatladı."
Tam Abla öyle şey mi olur, beğenmedim diye giderim mi sandınız, diye kendi çapımda atar yapacaktım ki Hacer ablanın telefonu çalmaya başladı. Hemen elini çantasına daldırdı. Telefonu çıkardığı gibi kulağına dayadı,
"Efendim ablacığım. Hayır olsun bir şey mi oldu?"
Derin bir nefes aldı ve bir anda şaşkınlıkla gözleri açıldı,
"Ne? Neredesiniz? Hemen geliyorum telaş yapma, annemi de arama. Korkmasın kadın tamam ? Tamam kardeşim bekle biraz ablacığım geliyorum hemen. Tamam tamam."
Kesin bir şey olmuştu. Ben daha soramadan bana döndü Hacer abla telaşla,
"Hafsa... kardeşim okulda kolunu kırmış, hastanedeymiş. Alıştık gerçi biz onun bu haylazlıklarına ama annem yine de telaş yapar. Ben hastaneye gideyim sonra ararım onu. Ben Erkan'ın yanına gidiyorum. Tarığı ararım gelir seni alır olur mu?" dedi. Bir yandan da peçesini takıyordu.
"Abla Tarık abi beni almakla uğraşmasın. O da seninle gelsin. Ben de buraları toparlayayım. Akşam alır beni olmaz mı?" dedim en sakin ses tonumla. Tarık abinin eşinin yanında olması gerekiyordu sonuçta. Beni almakla uğraşsın istemedim. Hacer abla şöyle bir saniye kadar bana baktıktan sonra ayakkabılarını ayağına geçirirken konuşmaya başladı telaşlı telaşlı,
"Tamam ama en ufak bir şey olursa bizi ara. Sakın tek başına dışarı çıkma. Çok sıkılır bunalırsan üst kata çık. Aysun'a yeni hoca olduğunu söyle hemen her konuda yardımcı olur sana. Hatta istersen şimdi çık orada bekle?"
"Yok abla yok. Ben de fırsattan istifade şu ortaları bir toparlayayım."
Hacer abla sinirle bana döndü,
"Bana bak sakin kendini yorma. Beraberce yaparız musait bi zamanda. Tamam mı?"
"Tamam ablacığım. Haydi çık sen."
Selam verdi ve çıktı evden. Arkasından bakarken ne kadar endişeli olduğunu anlayabiliyordum. Böyle bir durumda tabi ki eşi onun yanında olmalıydı. Zaten bir ton zahmet vermiştim. Şimdi bir de adam beni eve bırakmakla mi uğraşacaktı? Ayrıca ben kimsenin evinde tek başıma kalmazdım. Kalmazdım işte banane.
Yukarı kaldırdığım peçemi çıkarıp kenara koydum. Üstümdeki cilbabı da çıkarıp yanına fırlattım. Başörtüm ve elbisemle kalmıştım. Evin temizliğine bir yerden başlamam gerekiyordu. Çantamdan kulaklığımı çıkarıp telefonuma taktım. Önce ortalığı süpürecektim. Neyse ki evde temizlik için gerekli bütün hersey vardı. Kulaklığımı taktıktan sonra elimde süpürgeyle salona geçtim. En sevdiğim nasheedi açıp süpürgeyi prize taktım.
Telefonu elbisemin cebine yerleştirip etrafı süpürmeye başladım. Salon çok küçük değildi ama beni zorlayacak kadar da büyük değildi. Daha öncesinde çok defa böyle büyük ders evlerini temizlemiştim. Talebe olmak böyle bir şeydi işte. E ben de hayatımın %70'ini talebe olarak geçirmiş bir kızdım sonuçta.
Arapça nasheede eşlik ede ede salonu süpürdüm.
Nihayet salon bitince süpürgeyi kapattım. Nasheed de bitmişti zaten. Yenisi açılırken aradaki sessizlikte kapının açılma sesini duydum.
"Aysunda buranın anahtarı var. Arada sırada girip çıkıyor, o yüzden o kadar pis değildir kurs" demişti Hacer abla. Kapının açıldığını duyunca kulaklığımı çıkarıp kenardaki koltuğa telefonumla beraber fırlattım. Salonun kapısına doğru yürürken keyifle bir nebze de olsa temizlenmiş salona bakıp keyiflendim. Bir süpürmek bile ne kadar değiştirmişti salonu. Kapıyı açıp kafamı uzattım salondan.
"Aysun abla sen mi geld..." dedim ama cümlemi devam ettiremedim. Aysun ablayı beklerken karşımda... Karşımda Abdullah vardı!
"Oha!" deyip ufak bir çığlık attıktan sonra hemen arkamı döndüm. Ben daha arkamı dönmeden o çoktan kafasını çevirmişti ama... ama o kadar sinirliydim ki o an gözüme o bile gelmedi.
"Gerizekalı! Bayanların kursuna böyle pat diye destursuz girildiği nerede görülmüş ya? Salak mısın sen? Su kenarından peçemi ver! Kime diyorum be!"
Sinirden kuduruyordum. O an elime geçse Abdullah'ı tek bir kaşık suya dahi ihtiyaç duymadan boğabilirdim. O da yaptığı yanlışın farkındaydı ki ağzını açıp tek kelime etmedi. Sadece peçemi bana doğru getirdi. Sonra eski yerine dönüp bana seslendi,
"Sırtımı döndüm. Al Peçeni."
Ne olur ne olmaz diye başörtümü yüzüme peçe yapıp arkamı döndüm. Gerçekten dönmüştü. Salak! Telaşla peçemi alıp yüzüme geçirdim. Allahım ya! Üzerimde cilbabım da yoktu ki! Şükürler olsun elbisem koyu mavi ve boldu. Normalde süslü püslü elbiseler giymeyi seven ben bugün en düz elbisemi giymiştim. Elhamdulillah.
Kendimi susturmaya çalıştıysam da başaramadım. Sinirliydim! Çok sinirliydim. Yıllardır erkek doktora dahi girmemiştim. Yüzümü göstermediğim için neredeyse her gün başka bir polisle kavga etmiştim. Sonra hıyarın teki bulunduğum kursa pat diye girip yüzümü mu görmüştü yani? Bu muydu? Bu kadar basit miydi?
Onun sırtının dönük olmasından faydalanıp kenarıdaki cilbabımı da çekip aldım hemen ve giyindim.
"Salak mısın ya sen? Hiç mi kafan basmıyor? Destursuz girilir mi? Allahım kafayı yiyeceğim ya! Kafayı yiyeceğim!"
Çekinerek bana dönüp söyle bir baktı. "Keyfimizden girdik sanki ya! Böyle dengesiz bir kız nasıl ders verecek onca kadına acaba çok merak ediyorum. Önce saygıyı öğren sen! Buradaki bacıların da ahlakını bozacaksın anlaşılan!" derken gözlerinden ateş fışkırıyordu. Sinirle bir adım öne çıktım,
"Sen ne diyorsun be kendini bilmez! Benim ya örtüm başımda olmasaydı? Ya üzerimde elbisem uygun olmasaydı? Ya tesettürüm daha eksik olsaydı? Şimdi yüzüm açıktı da arkamı dönünce kurtuldum. O zaman ne yapacaktım? Düşüncesiz herif! Çık ya. Hala duruyor karşımda. Çıksana!"
Söylediklerim nihayet dank etmişti onda. Gözlerini koca koca açıp bana baktı. Sonra kafasını yere eğip yanındaki poşetleri işaret etti,
"Ben.. ben bugün buranın eksiklerini giderecektim. Yani Tarık abi öyle yapmamı istedi. Ben de.. Şey, Tarık abi ve Hacer abla hastaneye gidince... düşündüm ki... sende gitmişsindir sandım. Kusura bakma. Gideyim ben."
Kızarmış yüzünü iyice yere eğdi konuşurken. Ve cümlesi bittiği gibi hızlıca çıktı evden. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Neydi şimdi bu? Önce Au tutmuş sonra da Özür dileyip çıkmış mıydı? İsterse bin kere özür dilesin, ona sinirim geçmeyecekti. Salak herif. Nasıl pat diye eve girmişti. SubhanAllah ya.

Tevafuklar-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin