Bölüm8. Ayşe

5.3K 460 30
                                    

"Nasıl yani abi ya? Ne demek Amerika'ya geri dönüyoruz?"
Abim ve Aişe ciddiyet maskeli takmış bir manken gibi duruyordu karşımda.  Nasıl yani? Daha yeni gelmiştik oradan. Temelli dönmüştük, şimdi bir daha gitmek de neyin nesiydi?
"Tribine ekmek bandığım, yaşayacağımız hayatı biz seçmiyoruz ki. Abilerden biri orada daha faydalı olacağımı söyledi.  Sonuçta burada hocadan bol bişey yok. Ama orada... ders bekleyen müslümanlar var Hafsa. Herkesle görüştüm. Herkes böyle olmasını istiyor. Babam da orada daha hayırlı olacağını söyledi. Bizi burada tutan birşey yok zaten. Hayat dediğin kocaman bir imtihan. Kimi zaman vazgeçmeli kimi zaman eyvAllah demeyi bilmeli, diyen sen değil miydin her zaman? Şimdi bizim için aileden vazgeçip, başka bir hayata eyvAllah deme zamanıdır."
Gözlerim dolu dolu olmuştu abim konuşurken. Haklıydı, ben de bu sebeple gelmiştim Bursa'ya zaten. Ama.. Şimdi.. SubhanAllah. İnsan en yakınıyla imtihan olununca bir başka oluyordu işte.
Ben kendimi dizginlemeye çalışırken, yani hiç beklemediğim bir anda Ayşe konuşmaya başladı,
"Ayrıca yine o aynı kişi bir zamanlar bana, Zaman kendi keyfini düşünme zamanı değil ki! Bir müslüman Ümmetten önce kendini düşünüyorsa imanını gözden geçirmeli. Vallahi billahi tallahi dünyalık herşeyden vazgeçmeden ahiretlik zerre şey kazanmak mümkün değil böyle bir zamanda, demişti. Hatta bana hediye ettiği kitabın kapağına da kocaman yazmıştı." Sonra duraksadı ve masanın üstünde öylece duran elimin üstüne usulca koydu elini.
"Canım arkadaşım. Sanıyor musun ki ben bu kadar güzel bir aileyi daha yeni bulmuşken bırakmak istiyorum? Fakat nasib. Yol. İmtihan. Allah subhanehu ve teâlâ böyle olmasını istiyor demek ki. Bizim seçim şansımız yok ki..."
Gözyaşlarım peçemin altında yüzümü ıslatırken hıçkırıklarımın sesini kısmak için kendimle savaşıyordum.
Derin bir nefes alıp konuşmaya başladım,
"Hak..haklısın."
Sonra devam edersem höyküre höyküre ağlayacağımı fark ettiğimden sustum. Belki Ayşe anlamamıştı ama abim anlatmıştı. Dolu dolu olmuş gözlerinden anlayabiliyordum. O beni tanırdı çünkü. Küçükken annem beni azarladığında hep tam ağlamak üzere olduğum anlar araya girer, "Zehra teyze! Çocuğuz biz, hiç hata yapmayacak mıyız? Bir de selef diyorsunuz kendinize. Selef olmak Peygamber efendimizi, sahabeyi taklid etmek değil mi? O zaman neden sahabenin çocuklarına davrandığı gibi davranmıyorsunuz?" derdi. Evet, bütün bunları el kadar çocukken söylerdi. Ve her seferinde onun sayesinde azardan kurtulurdum. Bir gün yılların merakıyla soruvermiştim, "Nasıl her seferinde tam ağlayacağım anda gelmeyi beceriyorsun?" Diye.
Verdiği cevabı yıllardır unutmadım. Tam olarak şunu demişti,
"Sen ne zaman ağlayacak olsan, kendini durdurmak için susuyorsun. Gözlerini konuştuğun kişiden kaçırıyorsun. O an dayanamıyorum işte daha fazla. Anlıyorum ki ağlayacaksın, hemen giriyorum araya."
Yine aynısını yapmıştım işte farkında olmadan. Onun gözlerinin dolmasının sebebi de benim birazdan ağlayacak olduğumu anlamış olmasıydı.
"Hafsa'm..."  Dedi ama devamını getiremedi. O da ağlayacaktı biraz daha konuşursak. Abimi ağlatmak isteyeceğim en son şeydi şu dünyada.
Hemen sandalyemi recep İvedik misali abime doğru çektim.
"Şşş. Noluyo be? Bizim ömrümüz amerikada geçti be! Altı üstü amerika. Gider gelirim ben size hep.  Hem özlemiştim oradaki arkadaşlarımı da. Görmüş olurum. Nice zaman oldu görüşemedik hiçbiriyle."
Sesim ne kadar uğraşırsam uğraşayım inanılmaz yapmacık çıkıyordu. Abim de elbet anlamıştı ama benim ortamı düzeltmeye çalışıyor olmam onu da biraz rahatlatmıştı.
"Tabi gelirsin kızım. Hem özlerim ben deli kardeşimi. Gelmezsen yakarım ortalığı. Gerekirse ben gelir alırım seni buradan ama alırım! Kardeşimden ayrı kalmam ben."
Abim gülerek konuşmaya çalışınca hepimiz onun o haline gülmeye başladık.  O an fark ettim, 3 kişi değildik. Sağ tarafımda bir fazlalık vardı. Kafamı dönüp şaşkınlıkla yan tarafa baktım. Aa! Abdullah? O da mı burdaydı yani bütün bu konuşma boyunca? Abim o sırada bir şey dedi ama kendi kendime konuşmalarımdan ne dediğini duyamadım.
"...bu arada abi sormayayım dedim ama, siz hep böyle samimi miydiniz abi? Ben sizi kardes bilmiyordum. Hafsa sö... Yani Hafsa bacı söyleyince öğrendim." deyince haliyle dikkatimi çekti yanımda oturan yabancı adam.
Sahi ya, Abdullah getirmişti beni buraya. Getirmeyede bilirdi. Ama getirdi. Sonrasında ben abimi görmenin mutluluğu, aldığım haberin şoku derken onun burada olduğunu tamamen unutmuş olmalıyım ki yeni yeni dikkatimi çekiyordu.
Ben daha yeni yeni beynimdeki zaman-mekan-kişi üçlüsünü oturtabilmiştim ki abim cevap verdi.
"Biz Hafsa'yla süt kardeşiz, Abdullah. Elhamdulillah Allah bana böyle akıllı bir kardeş nasib etti. Annelerimiz liseden beri arkadaş, babalarımız da onlar sayesinde tanışıyorlar yıllardır. Amerika'dayken beraberdik. Turkiyeye de beraber temelli dönüş yaptık zaten. Hiç ayrılmadık anlayacağın. Bu kız kursa gitmesin de ayrı kalmayalım diye evde derslerini ben verirdim 6-7 yıl önce. Düşün işte. O yüzden bu duygusallik. Aman aramızda kalsın bu bak, abiler duyarsa çok gülerler."
Abim daha cümlesinin ortasındaydı ki Abdullah'ı bir gülme aldı. Abim cümlesini bitirdikten bir dakika kadar sonra kendisini toplayıp eli karnında abime cevap verdi,
"Hele Hüseyin abi.. 'daha bacısından 2 aylığına ayrılamıyor ama cihada gitmek için her gün başka birine yalvarıyor. SubhanAllah ya!' diye bi ton laf söylerdi kesin. Ahaha! Abi ya. JazakAllahu khayran abi, beni güldürdün ya şu sıkıntılı zamanlarımda. Yolunuz açık olsun bu arada. Allah subhanehu hayırla gidip hayırla dönmeyi nasib etsin. Her birimize şehadet şerbeti tadıp şehidlerden olabilmeyi nasib etsin."
Amiiiin, dedim bir anda. Sesim fazla çıkmış olacak ki Ayşe şaşkınlıkla bana döndü. Abim ortalığın daha fazla karışmasını istememiş olacak ki bana dönüp konuşmaya başladı,
"2 gün sonra gideceğiz. Gitmeden kardeşimin yanına uğrayalım da son günlerimizi onunla geçirelim dedik. Hem ben de Bursa'daki abileri görürüm, nice zaman oldu söyle oturup sohbet edemedik."
Son 2 günleri kalmıştı yani. Of. Yine derin bir nefes alıp abime, "Tamam in sha Allah. Sen abilerle gezedur, benim en iyi, canım, bir tanecik arkadaşım da bana kursu temizlemek için yardım eder. Nedir yani? Dimi canım bitanem arkadaşım Ayşe? He?" dedim.
Daha ben lafı Ayşe'ye çarpamadan lafımı tabiri caizse balla böldü Ayşe.
"Kızım sana söylüyorum, gelinin duymayan kulaklarına tüküreyim diyorsun. Tamam be tamam, yaparız nedir sanki. Altı üstü temizlik. Biz neler neler yaptık bu zamana kadar..."
Nasıl da çabuk anlamıştı beni arkadaşım ahahah!
Abim çayından son bir yudum daha aldıktan sonra, "Haydi bakalım " diye ayaklandı aniden.
"Artık gidelim. Çok bile oturduk burada."

Tevafuklar-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin