Bölüm9. "Enes kim ya?!"

5.1K 407 36
                                    

Enes kim ya? Tanımadığım etmediğim adam?! Ne diye görüşecekmişim hem? Ayşe başıma nasıl bir bela açmıştı böyle? Şimdi durduk yere! Ah Allahım yardım et.
İç sesim konuşmaya ve yakınmaya devam ederken bir yandan da tertemiz kursu son kez elden geçiriyordum.
Enes kimdi ya şimdi? Evlenmek falan.. Nereden çıkmıştı şimdi bütün bunlar? Ayşe iyilik yapayım derken iyice batırmıştı işte herşeyi. Kendime itiraf etmekten bile utansam da, aklım da kalbim de Süleyman'daydı. Aklımda biri varken başka biriyle evlilik görüşmesi mi yapacaktım? Of.
Düşüncelerime beyaz bayrak çekip yenilgiyi kabul ettiğimin simgesi olarak kendimi arkamdaki koltuğa bırakıverdim.
"Ne yapacağım şimdi ben?! Sabır Allahım sabır!"
Kendi kendime de konuşmaya başladıysam hayırlı olsun, 2-3 gram beynim de fazla düşünmeden yanmış olacaktı.
Ee? Peki şimdi abimin yüzüne nasıl bakacaktım? Evlenmek istediğimi sanmıştı kesin. Düşünürken bile utançtan kan yanaklarıma hücum etmişti. Yüzümün kızardığını hissedebiliyordum. Kitaplığın üstündeki telefonum titreyerek ve en sevdiğim nasheedi çalarak birinin aradığını haber verdiğinde gerçekten yerimden kalkmak istemiyordum.
Ama arayan annem de olabilirdi. Vücudumun bütün ağırlığını kollarıma verip kendimi doğrulttum. Ben bezgin adımlarla telefonuma doğru giderken sevgili telefonum nasheedi ikinci defa çalmaya başlamıştı bile. Son anda telefonu elime götürüp ekrandaki isme bakmadan kulağıma dayadım,
"Efendim?"
"Hafsa. Çok çok özür dilerim ya! Ben böyle olacağını düşünmedim. Biliyorsun kötülüğünü ister miyim ben?"
Ayşe olduğunu anlayınca telefonu hışımla kulağımdan çektim. Tam kapatacaktim ki telefondan gelen cırlama beni durdurdu.
"O telefonu bu sefer de kapatırsan gidene kadar seninle bir daha görüşmeyeceğim."
Söylediği şey beni durdurmuştu. Çünkü Ayşenin söylediği şeyi yapacağını biliyordum. Bu konuda birbirimize çok benziyorduk.
Ona çok kızgındım. Ama kötü niyetle yapmadığından adımın Hafsa olduğundan emin olduğum kadar emindim. Onu tanıyordum bir kere. Süleymanla evlenebilmemizi belki de benden çok istiyordu. Muhtemelen boş anına denk gelmiş, sonrasını düşünmeden söyleyivermişti. Abim de sağolsun, meğer beni evlendirmeye ne meraklıymış? Hemen kabul etmiş. Üstüne üstlük bir de aklında biri varmış. E çüş yani, dememek için kendimle savaş verdim resmen.
"Ne var?" diye geri dayadım kulağıma telefonu. Tamam pek kibar bir karşılık değildi ama dahasını bekleyemezdi herhalde. Sinirliydim.
"Ya vallahi Özür dilerim. Bilerek yapmadım. Ne bileyim Hamza'nın seni evlendirmeye dünden razi olduğunu?"
Haklıydı. Maalesef haklıydı.
"Tamam Ayşe. Benim sinirim herkese. Sana kasti değil. Nasıl çıkacağım işin içinden ben şimdi? Kara kara onu düşünüyorum."
"Istersen ben konuşayım Hamza'yla. Ben öyle kafamdan çıkarıp söyledim ama Hafsa istemiyormuş evlenmek falan, diyeyim."
O dediğini her şekil yapacaktı zaten! Abim, Ayşeyi benim yolladığımı düşünmeyecekti. Tabi bunu şu an söylemenin bi anlamı yoktu.
"Neyse Ayşe, artık bir yolunu bulacağım. Ne diyeyim. Allah büyüktür. Artık düşüneceğiz."
Ayşe söylediklerimden o kadar mutlu olmuştu ki sesinden anlaşılıyordu ne kadar keyifli olduğu.
"Tamam tamam. Vallahi bu işi halletmeden gitmek yok. Bak söz. Halletmeden gitmeyeceğim."
Hele bir git bak ben seni ne yapıyorum, diyen iç sesime inat tamamen zıt bir cevap verdim,
"Sorun değil. Hallederiz in sha Allah. Yarın kursun ilk dersi var. Ortalığı biraz daha toparlayayım da evde görüşürüz."
Onun veda cümlelerini dinleme gereği duymadan telefonu indirdim kulağımdan. Ben kapatma tuşuna basmaya niyetlendiğimde o hala konuşuyordu. Yeter Ayşe, az sus.
Kursu son kez elden geçirirken başıma gelen bütün aksiliklere rağmen heyecanlıydım. Yarın ilk dersimi yapacaktım. Ve daha elimde hali hazırda bir ders şablonu bile yoktu.
Ben de buna rağmen hala kursu temizlemekle uğraşıyordum.
Kursun yeterince temiz olduğundan emin olunca kimseye haber vermeden çıktım kurstan. Hacer ablaların evi kursa çok uzak değildi ve artık yolları öğrenmeye başlamıştım. Olan onca şeyden sonra biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı ve bu yürüyüşün bana iyi geleceğini umuyordum. Sakin adımlarla yaklaşık yarım saat kadar sonra evdeydim. Ah, söylemeyi unuttum. Tarık abi ve Hacer abla henüz tam olarak öğrenemediğimiz bir sebepten dolayı Istanbul'a geçmişlerdi. Ben ne kadar evlerinde onlar yokken kalmamak için ısrar etsem de Hacer abla beni duymuyor gibi anahtarın yerini söylüyordu. Dolaptakileri falan sıralıyordu. Haliyle karşı çıkamadım.
Çıkamadık hatta. Abim, ben ve Ayşe; Hacer ablaların evinde kalıyorduk. Kapıyı Hacer ablanın verdiği yedek anahtarla açıp içeri girince abim şaşkınlıkla bakakaldı. Herhalde ona haber vermemi ve gelip almasını falan bekleyeceğimi sanmıştı. Kafamı toparlamak bir miktar temiz hava ve fazlasıyla yalnızlığa ihtiyacım vardı. Kimse benden birsey beslemesindi yani.
"Neden haber vermedin? Almaya gelirdim?" dedi altından ne çıkacağını merak ettiği her halinden belli olan sesiyle.
Çantamı kenara fırlatırken öylesine omuz silktim.
"Canım biraz yalnız yürümek istedi."
Umursamazlığım ve biraz da kırık çıkan sesim beni elevermişti sanırım. Tam ileriye doğru yürüyecekken arkadan bir kuvvet tarafından sarsıldığımı hissettim. Bilin bakalım ne? Tabi ki abimin kocaman eli kolumun üstünde beni sıkıca kavramış olduğum yere mıhlamıştı tabiri caizse.
"Neyin var senin?" dedi gayet net bir sesle.
Cevap istiyordu. Ve istediği cevabı almazsa hiç hoş olmazdı, bilmiyordum.
"Sadece biraz bunaldım. Tek başıma yürümek gerçekten iyi geldi abi. İyiyim ben."
Tatmin olmamıştı ama en azından benden bir açıklama almış olmanın mutluluğu vardı yüzünde. Üstelemeyecekti belli ki. İşime gelirdi doğrusu. Yalandan açıklamalar yapmak istemiyordu canım hiç. Yoksa gayet inandırıcı olabiliyordum.
Kafamı aşağı yukarı peki anlamında sallayıp Hacer ablanın bana ayırdığı odaya girdim.
Üstümü değiştirip kendimi yatağa attığımda başım çatlıyordu ağrıdan. Ne yapacaktım ben? Neden bu kadar çok düşünüyordum? Gören sanki Süleymanla sözleştik de sonradan bu çıkmış sanacaktı. Halbuki istediğim herkesle görüşebilirdim ve buna kimse birsey diyemezdi. Of ne saçmalıyordum ben? Kimsenin bana bir şey dediği yoktu zaten. Ben kendimi zorluyordum işte.
Derin bir ah çekerek Yorganı kafama çektim. Uyuyacaktım. Uyumak zorundaydım çünkü başka türlü işin içinden çıkamayacaktım.
Ayşe birkaç kez odama girip beni yemeğe, oturmaya falan çağırdıysa da zorlamadı.

Tevafuklar-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin