Bölüm7. Pişmanlık

5K 502 40
                                    

Allahım! Düşündükçe başımdan aşağı kaynar sular iniyordu. Nasıl nefsime uyup öyle şeyler söyleyebilmiştim Abdullah denen o çocuğa? Bana yakışıyor muydu? Müslüman bir hanıma yakışıyor muydu? Ah, Allahım affet, affet ne olur!
Sinirle tırnaklarımı yiye yiye kaldığım odadan salona geçtim.
Abdullah beni Hacer ablaların evine bırakmıştı. Bu gece burada tek kalacaktım. Aslında Hacer ablaya kursta kalabileceğimi söylemiştim ama Orası temizlemeden asla olmaz,bizim evde duracaksın dedi. Israr edemedim çünkü biraz ısrar edersem annemi arar, onunla da yetinmez Tarık abiye babamı aratırdı. Daha ikinci günden başımızı ağrıtmaya başladı demelerini istemiyordum. O yüzden sessizce kabul ettim.
Salondaki ikili koltuğa yayıldığımda elbisem bir anda dizime kadar açıldı. Tarık abi gelir psikolojisiyle bir anda eğiliverdim eteğime doğru. Tam örttüm ki aklıma Tarık abinin evde olmadığı geldi. Rahat bir nefes verip arkama geri yaslandım. Önümdeki kitabı okumaya çalışıyordum ama kafam basmıyordu açıkçası. Televizyon denen meret ilgimi hiçbir zaman çekemediği gibi o gün de çekmedi tabi.
Tırnaklarımı kemirmek istemiyordum ama kendime de engel olamıyordum. Bugün ne yapmıştım ben öyle?
Yüzümü yıllardır ilk defa namahrem bir adam görmüştü. Belki de bu yüzdendi verdiğim bu aşırı tepkiler.. Ama, yine de çok değil mi? Söylediklerimi düşündükçe yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum. Ah, kendimden bile utanıyordum yaptıklarım için!
Başkalarına nasıl anlatırdım? Acaba Ayşe'ye anlatsam ne derdi? Kesin bir ton laf eder, Hiç yakışıyor mu peçeli bir kıza? diye de eklerdi. Haklıydı. Herkes ne dese haklıydı. Yanlış yapmıştım. Of!
Kendimi yemekle meşgulken kapının çalmasıyla olduğum yerde sıçradım. Kimdi ki bu saatte?
Hemen telaşla odaya koşup peçemi üstüme aldım. Allahtan ne olur ne olmaz diye elbiseyle ve örtümle duruyordum. Herhalde Tarık abi ve Hacer abla geldiler diye düşünerek kapıya doğru ilerledim.
Açmadan önce delikten bakmaya çalışarak, "Kim o?" dedim.
"Benim. Hayırlı aksamlar. Şey..."
Bu tok ses? Abdullah mıydı o? Oha. Abdullah'tı. Gözümü deliğe iyice yerleştirip emin olmak için baktım. Evet evet, uzun boyundan dolayı dudakları ve sakalları gözüküyordu sadece ama oydu. Tanımıştım. Ne diye gelmişti ki şimdi bu? Kendi kendimeyken bile utançla kıvrandığım olayın baş kahramanı neden gelmişti şimdi durduk yere? Of!
O tok ses konuşmaya devam edince kendime geldim kapının arkasında,
"Bu akşam tek kalacağın geldi aklıma. Belki bir ihtiyacın vardır diye gelip bir sorayım dedim. Şey, buradan geçiyordum da. Kapının önünden yani. Seni sormak için değil, işim olduğundan. Hem de zaten Tarık abi de şeyapmıştı. Ben susayım en iyisi."
Yaptığım onca şeyden sonra bile beni sormak için mi gelmişti? Ah! Beni iyice utandırmak için yapıyordu bütün bunları Allah bilir. Önce ufak bir sinir dalgası, sonra mahcubiyet, sonra utanç vurdu yüzüme.
"Ha...Hayır, bir şeye ihtiyacım yok. Teşekkür ederim." dedim sesimin titrememesine özen göstererek. Ama pek başarılı olamadım tabi, sesim korkudan ölüyormuş gibi titredi.
Gözlerimi daha delikten çekmemiştim. Söylediklerime nasıl bir tepki verecek merak ediyordum çünkü.
Önce bir şaşkınlık ifadesi geçti yüzünden. Sonra dudakları memnun bir halde yukarı kıvrıldı. Gülümsemiş miydi o? Oha. Dişlerini gösterecek kadar gülümsüyordu şimdi de. Komik bir şey dememiştim ki!
"Peki o zaman. Kapıyı kilitlemeyi unutma. Yolu bulamazsın sanırım, bugün çok sinirliydin. Yarın sizin kursun oralara gideceğim. Seni götürürüm istersen."
Şöyle bir beynimi yokladım. Çok uğraştım ama yok! Hatırlamıyordum gerçekten yolları. Durduk yere kursa gitmezsem de Hacer abla şüphelenirdi kesin.
"Tamam" dedim sadece.
"Tamam o zaman. Yarın 9 gibi kapıda olurum ben. Haydi hayırlı geceler, esselam aleykum" Dedi ve beklemeden gitti.
O çoktan gitmişti ama ben yine de selamını sakince cevapladım kapıya sırtımı dönmüş salona doğru yürürken,
"Aleyküm esselam ve rahmetullah ve berakatuh"

***************************

Sabah 9'da dediği gibi kapının önündeydi. Ben de çok bekletmeden indim hemen aşağı. Kapıyı kapatmadan önce son kez kontrol ettim kendimi,
"Anahtarlar? Aldım. Doğalgaz? Kapattım. Odalar? Topladım. Pencereler? Kapalı. Balkon? Kilitli. Tamam. Çıkabilirim."
Merdivenleri koşa koşa indim. Aşağıda bekliyordu öylece.
"Geldim," dedim. O ise cevap vermedi, sadece yürümeye başladı. Ben de sessizce takip ettim onu. 15 dakika kadar yürümüştük ki utancım daha fazla sessiz kalmama fırsat vermedi.
"Bir şey söyleyeceğim," dedim telaşla. Tam bana doğru dönecekti ki hızla ekledim,
"Ama beni dinlerken bana dönmene gerek yok. Yürümeye devam et."
Ben öyle deyince gerisin geri önüne döndü ve yürümeye devam etti. Hiç mi merak etmiyordu ya hu? Neyse, haksız olan bendim. Sesimi kesmeliydim. Bir kere nefsime yenilip çenemi tutamamış, vicdan rahatsızlığından bütün gece uyuyamamıştım. Tekrar aynı hataya düşmeyecektim. Hayır.
"Öhöm. Şey, ben.. Imm, nasıl desem. Yanlış yaptım. Söylediklerim yanlıştı. Yanlıştan öte, ayıptı. Asla bir Müslümanın diğerine söyleyebileceği türden sözler değillerdi. Özür dilerim. Nefsime uydum. Hakkını helal et bana."
Cümlemi bitirmiştim ki olduğu yerde durdu. Ne ileri gidiyor ne geri dönüyordu. Ne yapacak diye beklerken hiç ummadığım bir anda bana döndü. Ben gözlerimi başka taraflara çevirmeye çalıştıkça denk geliyorduk. Of!
"Asıl özür dilemesi gereken benim. Müslüman bir hanıma karşı öyle saygısız olmamalıydım. Söylediklerimin hiçbirinde ciddi değildim. Bence tam da buradaki hanımların ihtiyacına uygun bir hoca olacaksın."
Şöyle birkaç saniye daha bana doğru durdu ve sonra yine hicbir şey olmamış gibi önüne dönüp yürümeye devam etti.
Dengesiz midir nedir?
Kursun kapısına geldiğimizde o durdu, ben demir kapıyı itip içeri doğru bir adım attım.
Tam içeri girecektim ki arkamdan seslendi,
"İçeri gir ama birkaç dakika böyle bekle e mi? Sana birkaç şey alıp getireyim. Bütün gün burada ne yapacaksın?"
Ne getirecekti ki şimdi? Hem ben bütün gün temizlik falan yapardım. Zaman nasıl geçti anlamazdım bile. Birşey getirmesine gerek mi vardı?
"Gerek yoktu hiç asl..." demeye çalıştım ama diyemedim. Çünkü lafım bölündü. Tam olarak karşımda duran uzun boylu, koca sakallı Abdullah tarafından. Hıh.
"Dünden beri her söylediğime itiraz ettin ya. Hiç evet deme kabiliyetin yok mu senin? Haydi geç içeri, uğraştırma beni."
Allah allah ya. Ben onu düşünüyordum. Sanki ne diye düşünüyorsam.
"İyi ya. Tamam." Deyip girdim binadan içeri. Kapının önüne gidene kadar anahtarları çoktan çıkarmıştım zaten. Hemen kapıyı açıp içeri attım kendimi.
Dünden bugüne neden bu kadar özlemiştim ki burayı? Git gide sevgim artıyordu kursa karşı... Burada güzel zamanlar geçirecektim. En azından öyle hissediyordum.
Çantamı girişteki sandalyenin üstüne bırakıp şöyle bir dün süpürdüğüm salona bakındım. Düne oranla baya bi temiz geliyordu gözüme. Bir silsem, şöyle bir toz falan alsam, mis gibi olacaktı demek ki.
Şu Abdullah ne getirecekse getirseydi de işime başlasaydım bir an önce. Gerçi bugün Üstüm başımla temizlik yapmayı düşünmüştüm ama sonra ne kadar saçma bir fikir olduğunu kendi kendime kabullendim. O yüzden ben de çareyi kapıyı üstüste kilitleyip anahtarı da kasti olarak üstünde bırakmakta buldum. Tabi bunların hepsini yapabilmek için önce Abdullah'ın gelmesi lazımdı. Nerede kalmıştı sahi bu adam? Altı üstü markete gidecekti ya. Of.
Sitemle koltuğa oturduğum gibi çantamın içinden telefonum ötmeye başladı. Çantama doğru GERÇEKTEN ? bakışı attıktan sonra istemeye istemeye kalktım. Çantama doğru yürürken çalan nasheede eşlik ediyordum bir de. O kadar zamandır ayaktaydım ama nedense telefonum tam oturduğum an çalma kararı almıştı. Telefonu çantamın küçük gözünden çıkarıp ekrandaki isme baktım.
"Abiiiim♡ arıyor!"
Abim niye durduk yere arıyordu ki şimdi beni? Sevinçle açtım telefonu.
"Alo abicim?"
"Esselamu aleyküm baş belası. Nasılsın?"
"Hamd olsun abi iyiyim. Seni sormalı?"
İyiyim ben de. Yalnız bir isteğim olacak senden."
Abim öyle söyleyince telaşlanmıştım haliyle. Merakla sordum,
"Hayır olsun abi ne isteyeceksin?"
"Su an yanıma gelmen lazım. Çok acil."
"Abi kafayı mi yedin? Nasıl geleyim yanına şimdi?"
Şaşırmıştı herhalde abim. Bir anda ne diye yanına çağırıyordu ki şimdi beni? Allah allah. Dalga geçiyordu herhalde benimle.
"Konum atıyorum. 1 saate orada ol." Deyip telefonu kapattığında ciddi olduğunu anladım. Tam attığı konumu açtım ki kapı çaldı.
Telefonu kulağıma dayayıp abimi ararken bir yandan da kapıya gittim. Kapatmıştı telefonunu işte! Böyle yaptığı zamanlarda uyuz oluyordum bu çocuğa. Şimdi kimseyi arayip soramazdım da telaşlandırmamak için. Ne yapacaktım peki? Nasıl gidecektim bu konuma?
Kapıyı açtığım gibi karşımda Abdullah'ı gördüm. O an kafamın üstünde bir ampul yanıp sönmeye başladı. Hmm.
Abdullah poşeti uzatırken, "Al. Yersin. Bütün gün evde ne yapacaksın?" derken ben aklımda planları yapmıştım bile.
Abdullah'a yavru kedi bakışları atarak döndüm ve ekranında abimin attığı konumun açık olduğu telefonumu uzattım,
"Acilen buraya gitmem gerekiyor. Nasıl gideceğimi söyler misin?"
Önce konuma baktı kaslarını çatıp. Sonra bana.
"Ama burasi çok uzak." Dedi sonra.
Kafamı sağa sola sallayıp, "Önemli değil. Gitmem lazım." dedim. Biraz durdu, düşündü.
"Neyse. Benim de o taraflarda bir işim vardı zaten. Gel benimle," dedi. Hemen Çantamı kapıp ayakkabılarımı geçirdim ayağıma. Dışarı çıktığımızda arabasına doğru yürüdüğünü görünce söyle bir durdum. Arabayla gitmeyi düşünüyor olamazdı herhalde değil mi? O ve ben. İkimiz. Yalnız. Bir arabada yolculuk yapacağız. Asla olmazdı. Onun böyle bir şey düşünebileceğine bile ihtimal veremiyordum.
Neyse ki arabasının kapısını açıp içeriden bir şeyler aldıktan sonra kapıyı geri kapattı. Yanıma geldiğinde bana söyle bir bakıp, "taksiyle gideriz artık." Dedi.
O an aklımdan geçen şeyler o kadar karışıktı ki.
Eğer abim beni boş birsey için çağırdıysa ve ben bomboş bir şey için utancımdan ölmeme rağmen bu çocuktan yardım istediysem bunları abimin burnundan fitil fitil getirecektim.
Ah, Bursa bana iyi gelmemişti galiba. Başımdaki dönme de havasından olsa gerekti. Havası dahi çarpmıştı beni!

Esselam aleykum. Nasılsınız canım okurlarım? Ben iyiyim alhamdulillah, koşturuyorum öyle. İnanılmaz bir yoğunluk içerisindeyim, dua buyurun in sha Allah. Bu bölümü de 29.11.2015 akşamı nöbetimde saat 05.50'de sonlandırıyorum. Hepinizi seviyorum. Yorum yapmayı, oy vermeyi ve arkadaşlarınıza tavsiye etmeyi unutmayın!
En önemlisi dualarınızda bu garip yazar kardeşinizi de mutlaka geçirin e mi? E Allah subhanehu razi olsun o vakit :)
Maesselam.

Tevafuklar-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin