DOĞUM

735 381 172
                                    

Hasan'ın içinde günlerdir bir yerleri kanıyor gibi acı çekiyordu. Düşüp gelmişti hanımının ardından Kırşehir'e. Hanımının akrabaları ile iş kurmaya çalışıyordu. Anasını, gardaşlarını geride bırakmıştı. Ahmet bir cahillik etmişti etmesine ama sonuçta kendisi de sevdiği kız ile evli değil miydi? Sevdiğinin arkasından Kırşehir'e gelmemiş miydi?

Şekersiz Türk kahvesinden bir yudum aldı. Ağzında keskin bir acılık oluştu. Ağzındaki acı tat yıllar önce şehit babasının soğuk elini öperken verdiği sözleri anımsattı.

' Huzur içinde yat babam. Anam bana emanet demişti. Büyük bacım, gardaşlarım bana emanet.'

Emanetlerini köyde bırakıp gelmişti Kırşehir'e. Babasının kemikleri sızlamış mıdır? Babası mezarında rahat mıdır? Bu düşünceler Hasan'ı huzursuz etti. İçindeki kanayan yarası gözlerine yansıdı. Birkaç damla gözyaşının esiri olunca erkekliğe toz kondurmamak için gözyaşını sildi. Erkek adam ağlamazdı. Acı kahveden bir yudum daha aldı. Aklındaki düşünceleri gerçekleştirmek istedi. Aniden ayağa kalkıp, dışarı çıktı. Hiç kimseye haber vermeden, hanımına bile 'çıkıyorum' diye seslenmeden, atına binip yola koyuldu.

Yol boyu ne söyleyeceğini, nasıl ikna edeceğini düşündü. Hanımına ise sadece olması gerekeni söyleyecek, hiçbir itirazını kabul etmeyecek, dinlemeyecekti. Erzurum'un beyinin torunu, bir hanım ağanın oğlu, kanı ile vatan toprağını sulamış bir yiğidin oğlu verdiği sözde durmalı, bir bey gibi davranmalıydı.

..............................

Rukiye gelen atlıyı görünce Kudret Hanıma seslendi:

' Ana Hasan Ağam geliyor. '

Kudret Hanım aylardır görmediği evladını, dert ortağını, acılarını paylaştığı, göç ederken kendine yol arkadaşı yaptığı oğlunu koşar adım giderek yarı yolda karşıladı. Sabredemedi attan inmesine, oğlunun ayaklarını tuttu. Pabuçlarını sevdi özlemle. Hasan'ın mahcubiyeti, iç hesaplaşması iyice büyüdü annesinin sevgi ve özlemi karşısında. Attan atlayarak indi. Anasının ellerine sarıldı, Öptü, başının üstüne koydu. Gözlerinin nemlendiğini anlayınca Rukiye'nin görmemesi için arkasını döndü. Kudret Hanım oğluna sarıldı. Doyasıya kokladı. Ciğerparesinin kokusunu içine çekti. İçeri buyur etti. Ana oğul kol kola içeri girdiler.

Rukiye hazırladığı un çorbasının yanına bir soğan kesip yemek sinisine yerleştirdi. Siniyi odaya götürdüğünde Hasan,

' Ana kurbanın olam kırma beni. Bir günlük bile olsa razıyım. Gel evimi şenlendir.' Diye anasına yalvarıyordu.

Kudret Hanım Rukiye'nin karnına baktı.

' Oğlum gelini bu halde yalnız bırakamam. Ahmet Armutlu köyüne çoban durdu. Karısı bana emanet. Yakında Ahmet de baba olacak. Gelin yüklü Hasan, misafirin gelişi belli olmaz. Ben yokken bir şey olursa Ahmet'e nasıl derim anan keyfe gezmeye Kırşehir'e gitti.' Hiç yakışır mı Koskoca ağa kızı Kudret hanıma.'

Hasan anasını tanırdı. Gelmek istemeseydi ' Hayır' der kestirir atardı. Açıklama yapmazdı. Tedirgindi sadece anası. Bu yüzden ısrar etmeye devam etti.

' Hemen doğacak değil ya ana. Şimdi gideriz, yarın akşama getiririm seni' dedi.

Rukiye bir köşede sesiz sedasız Hasan'ın anasını ikna etmesi için dualar ediyordu. Bir gece de olsa tedirgin olmadan uyumak, hesap yapmadan hareket etmek istiyordu. Gerçi hamile kaldığı günden beri Kudret hanımın hışmı azalmıştı biraz. Sadece kızıyordu. Dayakları azalmıştı. Bir iki saç çekmesi, eline geçeni fırlatması ve çimdikleyip Kürtçe küfür etmenin dışında büyük dayaklar yoktu artık. Karnındaki Allah'ın bir lütfuydu Rukiye'ye. Dayak azalmış, iş yükü hafiflemişti. Sadece sabahları tarlaya çalışmaya gidiyordu, fakat eskiden olduğu gibi akşamın karanlığına kadar çalışmıyordu. İşini hafifletip, biraz yorulunca dönüyordu eve. Kudret hanım iyi bakması için tembihliyordu gelini gelecek torununa.

ÜÇ HAYAT İKİ GURBETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin