Bir süre sonra, Bay Steven denilen adam geldi.Gelince ona gördüklerimi anlattım o da konuşmam bitince beni odama götürdü,sonra kendisi telefonla polisi aradı.Ben o sırada hala şaşkındım,ne yapacağımı ve ne hissetmem gerektiğini bilemiyordum.
Yaklaşık 10 dakika sonra polisler eve geldi ve evi incelemeye başladılar,bizi de o sırada evden çıkardılar.
Aşağıda beklerken bir ara birkaç sağlık görevlisi ellerinde annemle babamın yatırıldığı sedyelerle önümüzden geçmişlerdi.
Bay Steven, benimle konuşmaya çalışarak beni kendime getirtmeye çalıştı fakat işe yaramamıştı. O konuşurken birkaç polis yanımıza gelip bana olanları sorduklarında onlara ben eve geldiğimde onların çoktan ölmüş olduklarından ve katilden bahsettim. Fakat katil konusunda bana güvenmediklerini farketmiştim.O sırada Bay Steven araya girip "Bırakın da çocuk ilk önce kendine gelsin,sonra neler olduğunu düzgünce açıklar" diyerek beni oradan uzaklaştırmıştı.
Yolda biraz yürüdükten sonra "Evlat,sormayı unuttum,senin adın ne?" dedi dikkat çekmek için bende "Edward,Edward Wilson"dedim. Bay Steven "Edward,ben senin hikayene inanıyorum" dedi sonra benim konuşmadığımı farkedince devam etti "Ben,babanı uzun zamandan beri tanırdım,hatta biz çocukluk arkadaşıydık,ama şimdi..." dedikten sonra birkaç saniye boyunca sözlerine devam edemedi "Unutma ki,bu duruma üzülen bir sen değilsin,aileni tanıyan bütün insanlar üzülecek bu duruma" "Bunu bende biliyorum..." dedim fakat bay Steven aniden sinirlenerek "Hayır,bildiğini zannediyorsun ama yanılıyorsun,bunu ancak sende öldüğünde anlayabilirsin" dedi.
Birkaç saniyelik bir sessizliğin ardından "Edward,peki şimdi ne yapacaksın?" diye sordu "Ben...Bilmiyorum." "Akraban yok mu?" "Var ama hepsi şehir dışında oturuyor" "Başka çaren yok gibi...İstersen benimle gelebilirsin,ne diyorsun buna?" "Emin değilim,yani biz daha yaklaşık 1 saat önce tanıştık..." "Eminim ki baban burada olsaydı benimle gelmene izin verirdi ayrıca ona bir iyilik borcum vardı belki de bu şekilde ona olan borcumu ödemiş sayılabilirim" O anda düşünmeye başladım. Başka gidecek bir yerim yoktu ve babamın o son sözleri aklıma gelmişti "Sağolun,teklifinizi kabul ediyorum ve beni yanınıza aldığınız için teşekkür ederim" "Tamam o zaman,karar verilmiştir" deyip telefonundan birşeylere baktı.Ardından bana dönüp "Edward, büyüye inanır mısın?" diye sordu bende"Pek değil,neden ki?" diye yanıtlayınca cebinden bir dolma kalem çıkarıp,kapağını açınca,kalem bir mızrağa dönüşmüştü "Ama bu..." "Şu anda bunun şaka olduğunu düşünüyorsun fakat hepsi gerçek" "Aslında bütün bu olanlardan sonra,bir süre beni birşeylerin şaşırtacağını zannetmiyordum" "O zaman seni şaşırtmaya devam edeyim" deyip mızrağıyla havayı kesti,ardından tam karşımızda bir boyut kapısı açılmıştı.
O anda o kadar çok şaşırmıştım ki ağzım açık kalmış bile olabilirdi. Steven "Ne düşünüyorsun?" "Bu...Tamamiyle gerçek değil mi?" "Tamamiyle gerçek. Peki hala benimle gelmek istiyor musun?" demişti boyut kapısını işaret ederek "Evet,geleceğim" dedim,sonra da birlikte geçitten geçtik. Geçidin diğer tarafında bir binanın üstünde durduk.
Geçidin diğer tarafı çok büyük bir yerdi. O kadar büyük ve güzeldi ki manzara karşısında gözüm kamaşmıştı."Ne düşünüyorsun?" "Devasa bir şehir olduğunu ve burada binlerce insanın yaşadığını" "Öyle mi? Aslında haklısın burası yaklaşık Japonya kadar büyüktür" dedi ve eliyle manzarayı işaret edip "Güzel manzara,değil mi?" diye sordu bende şehre birkez daha bakıp "Evet,buranın gerçekten çok güzel bir görüntüsü var" dedim.
Bir süre sonra binanın üstünden inip ve onun evine gitmek icin yola koyulduk.Yolda giderken ona dönüp "Bay Steven,eğer bende bir büyücü olabilirsem annemle babamı kimin öldürdüğünü bulabilir miyim?" diye sordum "Muhtemelen"dedi "Peki,cevap verdiğin için sağol" dedim ve boynumdaki kolyeyi tutup içimden "Mutlaka bulacağım, baba.Söz veriyorum ki o adamı bulacağım" diyerek kendime söz verdim.
Evine vardığımızda şaşırmıştım çünkü oraya normal bir ev diyebilirmiydim bilemedim.Nedeni ise,evin yaklaşık 3 bungalov kadar büyük olmasıydı. Dışı kahverengi, kocaman bahçeli bir evdi. Bahçenin ön kısmında ağaç yoktu ama bir sürü bitki ekiliydi.
Steven evin ziline basınca kapıyı bir hizmetçi açtı. Kapıyı açar açmaz "Evinize hoş geldiniz,efendim" dedi hizmetçi,ardından bay Steven "Sağol, Jenny,bu arada bu Edward, bundan sonra bizimle kalacak" diye tanıttı beni. "Hoşgeldiniz,bay Edward" deyince bir garip oldum. Sonuçta benden büyük birinin bana "bay" diye seslenmesi biraz garipti "Benimle konuşurken bana Ed diyebilirsin" deyince o da "Siz nasıl isterseniz" dedi. Bay Steven "Jenny,benim dışarda ilgilenmem gereken birkaç işim var,ben yokken Ed ile bana yiyecek birşeyler hazırla,ben birazdan dönerim" deyip çıktı Steven.
Jenny,bana dönerek "Ed,yemek hazır olmadan önce sana atıştırmalık birşeyler vermemi ister misin?" diye sorunca "Hayır,teşekkürler.'Ama sana birşey sorabilir miyim?" dedim "Tabii ki,sorabilirsiniz" "Acaba bu evde ses geçirmeyen bir oda var mı?" deyince merdivenleri işaret edip "Evet,bu tarafan" diyerek yürümeye başladı Merdivenleri çıkınca kapıların birinin önünde durduk "Bu oda istediğiniz gibi,Ed" dedikten sonra teşekkür edip odaya girdim.
Odanın içinde çok fazla eşya yoktu. Bir masa,bir sandalye,bir yatak ve bir komedin vardı.
Kendimi yatağa attım,ailemin fotoğrafını ve kolyeyi aldım. Fotoğrafa baktığımda hala onların cansız bedenlerinin yerde yattığı sahne tekrar aklıma geldi.Kendi kendime "Neden...Neden ikinizde beni yalnız bırakıp gittiniz ki?" dedim sonra göz yaşlarım akmaya başladı. "Neden...Baba,neden,bana bu kolyeyi verdin...Unutmuşum bir anlığına senin ve annemin artık burada olmadığınızı...Unutmuşum...Söyleye mezsin çünkü sen artık yoksun..." deyip yastığı alıp yüzüme gömerek hıçkırarak ve bağırarak ağlamaya başladım.Ta ki uykuya dalana kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kral'ın Kılıcı(Taslak)
FantasíaHerkesin bildiği bir tarihi efsane bu kitapta geri dönüyor. Yıkılmış olan bir krallık ve onun efsanevi kralı bu kitapta yeniden karşınızda. İnsanlar tarih kendini tekrar etmez dese bile bu hikayede gerçek tarih kurgulanmış bir şekilde yenid...