Otto çadırındaki bir sandalyede kara kara düşünceler içerisinde oturuyordu. Yaşlı olmasına rağmen üzüntü yüzünde yeniden katlar oluşturmuş, onu bin yıl daha yaşlandırmıştı. Sağ dirseğini masaya yaslamıştı. O kadar üzüntüyü artık kaldırmıyordu kafası, bu yüzden eliyle destekliyordu. Ne kadar sert olsa da ailesi onun her şeyiydi. Onun kimi kalmıştı ki zaten. Annesi babası bir saldırıda ölmüş, küçük yaşta reis ilan edilmişti. Aslına bakılırsa babasını ve annesini hiç hatırlamıyordu. Yardımcıları büyüdüğü zaman ona böyle söylemişlerdi. Bir kadına aşık olmuş, o kadında bu dünyadan göçüp gitmişti. Başka da hiç eşi olmamıştı. Sevmemişti başkasını.
O kadındır ki kalbini her gördüğünde tekrar hızlı hızlı çarpmasını sağlayan, o kadındır ki her şeyi unutmasını sağlayan, o kadındır ki huzuru tanımlayan... İşte o kadından kalan bir tek kızı vardı. Küçük tatlı İfe'si... Ne kadar büyüse bile hala onun biricik kızıydı. Ona asla bağırmamalıydı. Onun yüzünden kaçmıştı. Bello'u konuşarak da anlatabilirdi, kalbini kırmasına asla gerek yoktu. Ayrıca da her şeyi başlamadan önce anlatması gerekirdi. Yoksa böyle korkup kaçardı. Çok hatası vardı ama artık düzeltemezdi. Kızı gitmişti ve en kötüsü ise bütün gece ormandaydı.
Kafasında birbirinden korkunç canavarları geçiriyordu Otto. Wolfix de o listenin en sonundaydı. Belki de Shadowlardan biriyle karşılaşmıştı İfe. Tabi Shadowları göremezdi ama sabahları gölgelerini görebilirdi. Güneş ışıkları onları ele verirdi. Hareket etmeyen cisimleri tanıyamazlardı. Hatta çoğu söylentiye göre ölen eski lanetli cadılar olduğu söylenirdi ve bu yaşamda kilitli kalabilsinler diye ormanda ruhları lanetlenmişti. Varlıkların içlerine girip yavaş yavaş güçlerini emer sonrada çıkıp yok olurlardı. Tabi öldürmezlerdi sadece güçlerini alırlardı ancak biri Shadow'u içinde olduğunu fark ederse işte o zaman saldırır, içten içe beynini parçalardı. Ya da İfe çok uzaklaşmıştı, belki de karanlık ormana giriş yapmıştı bile. Vatikolarla karşılamış bile olabilirdi. Etsiz kemikten kafatasları yaralar içindeki vücuda yapıştırılmış bir şekilde gezelerdi. İşte bunların afiyetle yedikleri şeyler varlıkların gözleriydi. Keskin uzun tırnakları ile yuvalarından çıkarıp afiyetle yerlerdi. Ama en önemlisi Krosalar yaşardı, aynı normal insan bedeninde olurlardı ancak ne zaman acıksalar boğazlarında saklanan gerçek kafası ağızlardın çıkar, ısırdıktan sonra ölene kadar bütün vücudunuzu emerdi. Asıl belirgin özellikleri ise yeşil gözlerinin olmasıydı. Arada renkli kısmı beyaza dönüp tekrardan yeşile dönerdi. Tabi bunların hiç birini söylememişti İfe'ye. Bilmiyordu kızcağız hiçbirini. Onu korumak için söylememişti ama her şey daha kötü olmuştu. Savunmayı bırakın, gördüğünde anlayamayacağı yaratıklar vardı.
Endişeler içinde oturan Otto'nun çadırı aralandı, içeri mızrağı olan bir kara adam girdi.
- Efendim kızınızdan hiçbir ize rastlayamadık. Ancak bir Wolfix'i ölü bulduk. Birkaç tanesi daha vardı. Koklayıp gittiler.
Otto'nun gözleri fal taşı gibi açıldı. Acaba o ölü Wolfix İfe ile ilgili olabilir miydi? Ani bir hareketle ayağa kalktı.
- Mızrağımı getirin.
İşte o sırada İfe ile Marcus, kahine doğru yola koyulmuşlardı. İfe'nin bacağındaki acı gitmiş, karnı doymuştu. Marcus'un hemen arkasında ilerliyordu. Marcus arada İfe'e göz gezdiriyordu. Ne kadarda zarif bir yüzü vardı kızın. Küçük hokka burnu kiraz dudaklarının kalkık olmasını sağlıyor ve da esmer teninin üzerinde çok çekici duruyordu. Marcus gözlerini kapattı ve bu düşünceleri kafasından sildi.
- Sen ismini söylemedin. Özür dilerim bu benim hatam. Soramadım. Adın ne?
İfe tam söyleyecekken duraksadı. Marcus'a baktı. Zaten bu yöreden olmadığı belliydi ve pek bir zarar gelmeyeceğine karar kıldı. Hem ona gerçekten yardım etmişti. Pekte kötü düşüncelerinin olduğunu zannetmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FARKLI
Fantasy* Gerçekten FARKLI bir fantastik kitap okumak istiyorsanız doğru yerdesiniz. Bu kitap lisede olan olağan üstü olayları, güçleri olan insanların akademiye gitmesini içermez. Bu kitap sıradışı bir kurgu içerir. * FANTASTİK #38 (yükseldikçe yenilenecek...