(Zaman kadar özgür)

109 10 2
                                    

Teslim ediyorum tüm hedefleri. Elimden geleni yaptım, yeterli olmuyormuş demek ki elimde olan. İnsanı sağdan soldan çalıp çırpmaya zorlayan, buymuş meğerse. Başkalarının mutluluğunu söndürmek, can sıkıcı olmak benim hırsızlığım. İnsan sahip olduğu mutlulukla yetinemiyormuş hiçbir zaman. Haddim değil belki ama, bu mudur hatrı tüm cefaların? Canımı sıkıyor fazlalıklar. Arta kalan her şey gibi; hayatta kalmak hep yoruyor. Parmak uçlarıma kadar ısındığımı hissediyorum. İnanılmaz bir basınç kalbimi her atışta zorluyor. Hakim olamadığım bir sinir krizinin belirtileri bunlar. Durup dururken mi yükselir göğe bulutlar? Benim öfkem de bulut olup yağmasın?..
Buzullar içinde beklemekteyim çırılçıplak. Zararım dokunmasın kimseye. Her şeyden arınmalı bu beden. Ya da dünya benden arınmalı. İnsanların bıraktığı izlerden, kendi açtığım dipsiz çukurlardan, kurmaca tavırlardan kurtulmak zorundayım. Takatim yoktu lakin zorundayım durmadan. Söyleyeceklerim var henüz. En çok kendime söyleyeceklerim, söylemek zorunda olduklarım... Konuşmaya ve dinlemeye ihtiyacım var. Yorulmaya ve dinlenmeye. Çok anlamsız geliyor ölü gibi yaşamak. Ağzım burnum kanasın istiyorum yaşamaktan. Zaten zarar ziyan yaşamak, ne çıkar. Açıklayabilir misin bu hissi? Manevi mirası bu yalnızlığın, ardında bıraktığı bekçisi. Birine ihtiyacı oluyor insanın yenmek için. Nefes alabilmek için. Sonra birine sığınmak zor geliyor, birine güvenmek. Güven, insanı bilinmeyene sürükler. Kendimize ait ne kadar yöneliş varsa, hepsinde yanıltır. Hepsinde göz göze getirir pişmanlıkla. Güven, bir insanı içine sığdırır, senle bir eder. Sonra acımadan; yerle bir eder.
Hep ortada kalıyorum; bom boş, hevessizce benim için yaşamak... Ne yolun başındayım ne sonunda. Tam ortasına oturup bir daha kalmak istemiyorum sona varamadıkça. Ve sona varmak zor oluyor bu gidişle. Lüzumsuz hissediyorum kendimi. Varoluşumun tek bir faydası yok bu havadan sudan dünyaya. Tek bir amacım, tek bir beklentim yokken çok gereksiz hissediyorum kendimi. İpi kopmuş uçurtma gibiyim; ne eşlik edeceğim rüzgar belli, ne de çakılacağım toprak parçası. Her bir ayrılığın kasırgasını besliyorum çıtalarımda, vazgeçemem onlardan; tükenene dek. Az kaldı ruhumun ayrılmasına bedenimden. Belki bir kaç satır daha yaşarım, belki bir kaç sahte umut kadar..
Memnuniyet sorgulamıyor hayat, durmadan mecburiyim bu karartının içinde yer edinmeye. Yetti artık diyemiyorum, dilemiyorum da artık iyi olmak. İyiyi istemek bile zor geliyor, korkutuyor. Alışkanlık haline geldi somurtmalarım. İtici duruyor mutluluk. Hayali bile cezbetmiyor. Uzun zaman oldu; başımı bir uzun yol otobisündeki cama yaslayıp hayallere karışmayalı. " Geride bıraktım herkesi, her şeyi. Tüm hevesim kursağımda kaldı ama ben kalmadım, kalamadım daha fazla buralarda.. " demiyorum, diyemiyorum
Zihnimde durmaksızın düş yanmaları...
Sen miydin uzak diyarlardan gelecek olan,
Yoksa rüzgarına mı güvendin denizlerin?
Mesafeler engeldir sesini duyurmaya aşkın.
Ne kadar birbirimiz için çırpındığımızı düşünsek de,
Battık da çıkamadık bencilliğe.
Bir martının ağzındaki bulut kadardı mutluluğum,
Özgürdü hiç yoktan...
Gözlerin Güneş kadardı sana bakarken, sıcacık...
Başkası farketmezdi; ben kanardım sadece.
Sonra elleri sımsıcak ayrılığın, vazgeçmesi uzak ve soğuk.
Karanlık bir oda yalnızlık.
Kendine yetemiyor insan kendine gelmeden.
Az mı gezdik bahçelerinde sevdanın..
Bize her sabah taze ekmek kokardı.
Güvercinler uğramazdı penceremize,
Camlarına kalın damla taneleri vururdu.
Ve biz çayımızı yudumlardık.
Az mı vazgeçtik Güneş uğramaz gecelerde uyumaktan..
Bizim her parçamız örtü olurdu, neşe olurdu;
Işıktan mahrum her bir bucağa.
Kollarına ben yakışırdım sarıldığın.
Ve kalbim,
Senle dolardı.

HAYALPERESTIN KALEMINDEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin