Merhabalaar.
Yeni yılınız kutlu olsun. Musmutlu yıllara!
Öhöm, birkaç şey söylemek istiyorum. Okursunuz umarım. Farkındasınızdır sanırım olay akışımız biraz yavaş ilerliyor. Devrimin Miladı böyle bir hikaye olacak. Olay örgümüz yavaş ilerleyecek ama düğümler çözüldüğü zaman hızımı alamayacağız. Bana güvendiğinizi umuyor ve sabrınıza koskocaman teşekkür ediyorum.
Keyifli okumalar.
5. BÖLÜM - İHTİMALLER
''Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek.''
*
Gözlerimi şaşkınlıkla açıp kaparken bir an için doğru eve gelip gelmediğimi düşündüm. Hayır hayır... Doğru evde yani kendi evime geldiğimden adım karar emindim. O zaman en rahat ettiğim kırmızı koltuğumda yayılarak otururken ayaklarını kahve keyfimi paylaştığım masamın üzerine koymuş olan bu kibir deposu gerçek miydi? Beynimin daha kolay idrak edeceği şekilde sorayım.
1) Bu görüntü nasıl gerçek olabilir?
2) Eğer sadece bir hayalse benim hayal gücüm ne zaman bu kadar gelişti?
''Parti anca bitti demek.''
Rahatlığı gerginliğimi bir radde daha arttırırken sinirle soludum.
''Senin benim evimde ne işin var?''
''Seni bekliyordum.'' derken mümkünmüş gibi daha da yerleşti koltuğuma.
''Beni mi?''
''Senin evinde kimi beklememi bekliyordun?''
Gitmeden önce üçlü koltuğa bıraktığım kumanda ilişti gözüme. Elime aldığım kumandayı Mirza'ya hızla fırlattım. Hedefi tam on ikiden vuracağımı düşünürken onun kumandayı havada yakalamasıyla sinirle gözlerimi kıstım.
''Benimle kelime oyunu oynama. Ne işin var evimde?''
''Kim bilir her şey için gelmiş olabilirim.'' dedikten sonra oturduğu kırmızı koltuğumdan kalkarak bana doğru yürümeye başladı.
Artık kaç kiloysa koltuğumu içine göçürmüş hayvan!
''Belki evinde aradığım bir şey vardır. Belki seni öldürmeye geldim. Belki seni kötü emellerime alet edeceğim. Belki de sebepsiz geldim. Bilemezsin.''
''Bana bak.'' derken ondan bir adım uzaklaştım. ''Kötü emellerini yediririm sana çocuk. Amacın ne?''
Televizyon ünitesinin üzerinde bulunan fotoğrafları incelerken ''Senin amacın ne?'' dedi.
Şahsıma yöneltilen her soruya saniyesinde cevap verirken, bu sorusu üzerine sessiz kalınca anlamadığımı fark etmiş olacak ki kibir dolusu bir şekilde gülümsedi.
''Anlamamana neden şaşırmadım acaba? Diyorum ki senin bizim eve gelme amacın ne?''
Çattığım kaşlarım, bir şeyler gevelemek için kelime arayışım ve kafamda dönen tilkilerle tam bir umutsuz vakaydım!
''Tam tahmin ettiğim gibi.'' derken karşıma dikildi. ''Bir cevabın yok, benimde sana verecek bir cevabım yok.''
''En azından yalan söylemiyorum. Sana yalan söylememi mi isterdin yoksa Mahmutcuğum.''
''Bana gözlerini belerterek bakma. Senin bana doğru veya yalan söylemen umurumda mı sence kızım? Ben senin amacınla ilgileniyorum.''
''Benimle ilgilendiğini bu kadar belli etmemelisin bence.''
Bana inanamıyormuş gibi baktıktan sonra ''Arsız.'' diye söylendi kendi kendine. Hemen ardından benimle göz teması kurarak ''Arsızın tekisin.'' dedi.
Belki aylar, belki de yıllar sonra amacımı öğrendiğinde dediklerinden pişman olacağından haberi yoktu tabii ki.
Her seferinde başkaları tarafından kesilen atışmalarımızın bu sefer ki bitme sebebi zil sesi oldu. Beynimde tehlike çanları çalmaya başlarken olası ihtimaller bir bir beynime üşüştüler.
1) Annem ve babam sürpriz bir ziyaret için gelmiş olabilirlerdi. Kapıyı açtığım an salonun ortasında dikilen Mirza'yı görebilirlerdi. Bu ana fikirden çıkaracağım sonuç: Kapıyı açarsan ölürsün!
2) Gelen Bulut olabilirdi. Belki de araba bir eşyamı unutmuştum ve onu getirmişti. Kendimi bildiğimden bu ihtimal oldukça yakım geldi. Fakat Bulut'un bu saatte Mirza'yı burada görmesi benim için kırmızı alarmdı.
3) En yakın arkadaşım olan Nehir olamazdı. Çünkü her Pazar tam vardiya çalışıyordu.
Tüm ihtimaller saniyeler içinde beynimden geçerken tek bir isteğim vardı: Tüm ihtimalleri üst üste koyarak kendimi oradan atmak!
''Kapıdaki kişi her kimse çiçek açtı, tohum verdi birazdan da meyve verecek. Kapıyı açtığın zaman meyveler hazır olur.''
Ensemi yalayan nefesin sahibi olan Mirza'ya hızla döndüm. Gelen anne ve babamsa ölüm fermanım imzalanır, Bulut ise tüm iyi aile kızı izlenimim yerle bir olur, Nehir ise çevremde Mirza'yı duymayan kalmaz.
''Git Mirza, defol git. Balkondan çık. Çık git evimden.''
''Girmek için bakmıştım. Tutunacak yer yok, balkonu unut.''
''Benim odama...'' Aklıma odamın hali gelince cümlemi geri yuttum. ''Hayır benim odama giremezsin. Mutfak, evet evet mutfağa git.''
''Amerikan mutfağa sahip olduğunun farkında mısın?''
''Allah seni kahretsin.''
Tırnaklarımı sinirle saç diplerimi geçirirken sinirle söylendim.
''Nereden geldin sen ya, bela oldun başıma. Eve nereden girdiysen oradan çık o zaman.''
Evin kapısına ilerlemesi ile kaşlarımı çattım.
''Hey, nereye?''
''Eve kapıdan girdim, girdiğin yerden çık demedin mi?''
Şu durumda olmamıza rağmen dalga geçmesi ile delirme raddesine geldim.
''Tuvalet. Evet, evet tuvalete git.''
''Tuvalet nerede?''
Bileğinden tutarak onu peşimden tuvalete doğru sürükledim.
''Ya koşsana. Şu uzun bacakların kırk yılın başı bir işe yarasın.''
''Bu cümlenin sana geri döneceğini biliyorsun değil mi?''
Açtığım kapı ile o tuvalete girerken kapıyı kapamadan önce fısıldadım.
''Kapa çeneni!''
''Bende seni.''
Evet, artık kimin geldiğini öğrenme vaktiydi. Şayet kapıyı biraz daha açmazsam kapıdaki kişinin parmağı ile zili deleceğine inanıyorum çünkü.
Yıldınız içini doldurmayı unutmayıın.
Yorumlarınızı merakla bekliyorum. Birkaç kelimede olsa düşüncelerinizi benimle paylaşın lütfen.
Diğer bölümde görüşmek dileğiyle...
QT*:
![](https://img.wattpad.com/cover/48148223-288-k419896.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİMİN MİLADI
Acciónİkisininde peşinde oldukları şeyler, amaçları, hedefleri vardı. Birinin sorusu, bir diğerinin cevabıydı. Onlar farkında olmadan birbirlerini kovaladılar. Kovalama bittiğinde, kim kimi yakaladı peki? 'Gördükleri ile karar verenler, görmediklerine ye...